Thread Rating:
  • 171 Vote(s) - 2.94 Average
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Vakıa Suresi Arapça Yazılışı - Türkçe Okunuşu ve Anlamı
#1
Allah-G 
Vakıa Suresi Arapça Yazılışı - Türkçe Okunuşu ve Anlamı


إِذَا وَقَعَتِ الْوَاقِعَةُ ﴿١﴾
56/VÂKIA-1 (Vakıa Suresi Suresi): İzâ vakaatil vâkıatu.
O vakıa (müthiş olay) vuku bulduğu zaman.
لَيْسَ لِوَقْعَتِهَا كَاذِبَةٌ ﴿٢﴾
56/VÂKIA-2 (Vakıa Suresi Suresi): Leyse li vak’atihâ kâzibetun.
Onun vuku bulmasını yalanlayan (kimse) yoktur.
خَافِضَةٌ رَّافِعَةٌ ﴿٣﴾
56/VÂKIA-3 (Vakıa Suresi Suresi): Hâfidatun râfiatun.
O; alçaltıcıdır, yükselticidir.
إِذَا رُجَّتِ الْأَرْضُ رَجًّا ﴿٤﴾
56/VÂKIA-4 (Vakıa Suresi Suresi): İzâ ruccetil ardu reccâ(reccen).
O zaman arz (yeryüzü) şiddetli bir sarsıntıyla sarsılmıştır.
وَبُسَّتِ الْجِبَالُ بَسًّا ﴿٥﴾
56/VÂKIA-5 (Vakıa Suresi Suresi): Ve bussetil cibâlu bessâ(bessen).
Ve dağlar ufalanarak parçalanmıştır.
فَكَانَتْ هَبَاء مُّنبَثًّا ﴿٦﴾
56/VÂKIA-6 (Vakıa Suresi Suresi): Fe kânet hebâen munbessâ (munbessen).
Böylece dağılıp toz zerrecikleri haline gelmiştir.
وَكُنتُمْ أَزْوَاجًا ثَلَاثَةً ﴿٧﴾
56/VÂKIA-7 (Vakıa Suresi Suresi): Ve kuntum ezvâcen selâseten.
Ve (o zaman) siz üç sınıfa ayrılmış olursunuz.
فَأَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ مَا أَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ ﴿٨﴾
56/VÂKIA-8 (Vakıa Suresi Suresi): Fe ashâbul meymeneti mâ ashâbul meymenet(meymeneti).
İşte ashabı meymene [meymene sahipleri, amel defteri (hayat filmleri) sağından verilen cennetlikler], (ama) ne ashabı meymene!
وَأَصْحَابُ الْمَشْأَمَةِ مَا أَصْحَابُ الْمَشْأَمَةِ ﴿٩﴾
56/VÂKIA-9 (Vakıa Suresi Suresi): Ve ashâbul meş'emeti mâ ashâbul meş’emet(meş’emeti).
Ve ashabı meşeme [meşeme sahipleri, amel defteri (hayat filmleri) solundan verilen cehennemlikler], (ama) ne ashabı meşeme!
وَالسَّابِقُونَ السَّابِقُونَ ﴿١٠﴾
56/VÂKIA-10 (Vakıa Suresi Suresi): Ves sâbikûnes sâbikûn(sâbikûne).
Ve sabikunlar (hayırlarda yarışıp ileri geçenler), sabikunlar.
أُوْلَئِكَ الْمُقَرَّبُونَ ﴿١١﴾
56/VÂKIA-11 (Vakıa Suresi Suresi): Ulâikel mukarrabûn(mukarrabûne).
İşte onlar (sabikunlar). Mukarrip (Allah’a yaklaştırılmış) olanlardır.
فِي جَنَّاتِ النَّعِيمِ ﴿١٢﴾
56/VÂKIA-12 (Vakıa Suresi Suresi): Fî cennâtin naîm(naîmi).
(Onlar), naim cennetlerindedirler.
ثُلَّةٌ مِّنَ الْأَوَّلِينَ ﴿١٣﴾
56/VÂKIA-13 (Vakıa Suresi Suresi): Sulletun minel evvelîn(evvelîne).
(Onlar), evvelkilerden bir ümmettir.
وَقَلِيلٌ مِّنَ الْآخِرِينَ ﴿١٤﴾
56/VÂKIA-14 (Vakıa Suresi Suresi): Ve kalîlun minel âhirîn(âhirîne).
Ve (onların) birazı sonrakilerdendir.
عَلَى سُرُرٍ مَّوْضُونَةٍ ﴿١٥﴾
56/VÂKIA-15 (Vakıa Suresi Suresi): Alâ sururin mevdûnetin.
Altın ile örülmüş, mücevherlerle (inci ve yakutla) süslenmiş tahtlar üzerinde.
مُتَّكِئِينَ عَلَيْهَا مُتَقَابِلِينَ ﴿١٦﴾
56/VÂKIA-16 (Vakıa Suresi Suresi): Muttekiîne aleyhâ mutekâbilîn(mutekâbilîne).
Onların üzerinde karşılıklı olarak yaslananlar onlardır (mukarrebun olanlardır).
يَطُوفُ عَلَيْهِمْ وِلْدَانٌ مُّخَلَّدُونَ ﴿١٧﴾
56/VÂKIA-17 (Vakıa Suresi Suresi): Yetûfu aleyhim vildânun muhalledûn(muhalledûne).
Onların etrafında halidun olan (ölümsüz) gençler dolaşır.
بِأَكْوَابٍ وَأَبَارِيقَ وَكَأْسٍ مِّن مَّعِينٍ ﴿١٨﴾
56/VÂKIA-18 (Vakıa Suresi Suresi): Bi ekvâbin ve ebârîka ve ke’sin min maîn(maînin).
Akan pınarlardan doldurulmuş kâseler, ibrikler ve billur kadehler ile.
لَا يُصَدَّعُونَ عَنْهَا وَلَا يُنزِفُونَ ﴿١٩﴾
56/VÂKIA-19 (Vakıa Suresi Suresi): Lâ yusaddeûne anhâ ve lâ yunzifûn(yunzifûne).
Ondan (o şaraptan) başları ağrımaz ve sarhoş olmazlar.
وَفَاكِهَةٍ مِّمَّا يَتَخَيَّرُونَ ﴿٢٠﴾
56/VÂKIA-20 (Vakıa Suresi Suresi): Ve fâkihetin mimmâ yetehayyerûn(yetehayyerûne).
Ve arzu ettikleri meyvelerden.
وَلَحْمِ طَيْرٍ مِّمَّا يَشْتَهُونَ ﴿٢١﴾
56/VÂKIA-21 (Vakıa Suresi Suresi): Ve lahmi tayrin mimmâ yeştehûn(yeştehûne).
Ve canlarının çektiği kuş etlerinden (sunulur).
وَحُورٌ عِينٌ ﴿٢٢﴾
56/VÂKIA-22 (Vakıa Suresi Suresi): Ve hûrun înun.
Ve harika güzel gözlü huriler (vardır).
كَأَمْثَالِ اللُّؤْلُؤِ الْمَكْنُونِ ﴿٢٣﴾
56/VÂKIA-23 (Vakıa Suresi Suresi): Ke emsâlil lu’luil meknûn(meknûni).
Sanki saklanmış inci tanesi gibi.
جَزَاء بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ ﴿٢٤﴾
56/VÂKIA-24 (Vakıa Suresi Suresi): Cezâen bi mâ kânû ya’melûn(ya’melûne).
Yapmış olduklarının mükâfatı olarak.
لَا يَسْمَعُونَ فِيهَا لَغْوًا وَلَا تَأْثِيمًا ﴿٢٥﴾
56/VÂKIA-25 (Vakıa Suresi Suresi): Lâ yesmeûne fîhâ lagven ve lâ te’sîmâ(te’sîmen).
Orada boş bir söz işitmezler ve günaha girmezler.
إِلَّا قِيلًا سَلَامًا سَلَامًا ﴿٢٦﴾
56/VÂKIA-26 (Vakıa Suresi Suresi): İllâ kîlen selâmen selâmâ(selâmen).
Sadece selâm, selâm sözü söylenir.
وَأَصْحَابُ الْيَمِينِ مَا أَصْحَابُ الْيَمِينِ ﴿٢٧﴾
56/VÂKIA-27 (Vakıa Suresi Suresi): Ve ashâbul yemîni mâ ashâbul yemîn(yemîni).
Ashabı yemin [yemin sahipleri, amel defterleri (hayat filmleri) sağından verilenler], (ama) ne ashabı yemin!
فِي سِدْرٍ مَّخْضُودٍ ﴿٢٨﴾
56/VÂKIA-28 (Vakıa Suresi Suresi): Fî sidrin mahdûd(mahdûdin).
(Ashabı yemin), dikensiz sedir ağaçları arasında.
وَطَلْحٍ مَّنضُودٍ ﴿٢٩﴾
56/VÂKIA-29 (Vakıa Suresi Suresi): Ve talhın mendûd(mendûdin).
Ve meyveleri kat kat dizili muz ağaçları (arasında).
وَظِلٍّ مَّمْدُودٍ ﴿٣٠﴾
56/VÂKIA-30 (Vakıa Suresi Suresi): Ve zıllin memdûd(memdûdin).
Ve uzayan gölgeler (içinde).
وَمَاء مَّسْكُوبٍ ﴿٣١﴾
56/VÂKIA-31 (Vakıa Suresi Suresi): Ve mâin meskûb(meskûbin).
Ve çağlayan sular (arasında).
وَفَاكِهَةٍ كَثِيرَةٍ ﴿٣٢﴾
56/VÂKIA-32 (Vakıa Suresi Suresi): Ve fâkihetin kesîratin.
Ve pekçok meyveler (arasında).
لَّا مَقْطُوعَةٍ وَلَا مَمْنُوعَةٍ ﴿٣٣﴾
56/VÂKIA-33 (Vakıa Suresi Suresi): Lâ maktûatin ve lâ memnûatin.
Eksilmeyen ve yasaklanmayan.
وَفُرُشٍ مَّرْفُوعَةٍ ﴿٣٤﴾
56/VÂKIA-34 (Vakıa Suresi Suresi): Ve furuşin merfûatin.
Ve yüksetilmiş döşeklerdedirler (tahtlardadırlar).
إِنَّا أَنشَأْنَاهُنَّ إِنشَاء ﴿٣٥﴾
56/VÂKIA-35 (Vakıa Suresi Suresi): İnnâ enşe’nâ hunne inşââ(inşâen).
Muhakkak ki Biz, onları yeni bir inşa (yaratılış) ile inşa ettik (yarattık).
فَجَعَلْنَاهُنَّ أَبْكَارًا ﴿٣٦﴾
56/VÂKIA-36 (Vakıa Suresi Suresi): Fe cealnâ hunne ebkâran.
Böylece Biz, onları bakireler kıldık.
عُرُبًا أَتْرَابًا ﴿٣٧﴾
56/VÂKIA-37 (Vakıa Suresi Suresi): Uruben etrâbâ(etrâben).
Eşlerine düşkün, aynı yaşta olarak.
لِّأَصْحَابِ الْيَمِينِ ﴿٣٨﴾
56/VÂKIA-38 (Vakıa Suresi Suresi): Li ashâbil yemîn(yemîni).
Ashabı yemin [yemin sahipleri, amel defterleri (hayat filmleri) önünden ve sağından verilenler] için.
ثُلَّةٌ مِّنَ الْأَوَّلِينَ ﴿٣٩﴾
56/VÂKIA-39 (Vakıa Suresi Suresi): Sulletun minel evvelîn(evvelîne).
(Onlar) evvelkilerden bir ümmettir.
وَثُلَّةٌ مِّنَ الْآخِرِينَ ﴿٤٠﴾
56/VÂKIA-40 (Vakıa Suresi Suresi): Ve sulletun minel âhırîn(âhırîne).
Ve de sonrakilerden bir ümmettir.
وَأَصْحَابُ الشِّمَالِ مَا أَصْحَابُ الشِّمَالِ ﴿٤١﴾
56/VÂKIA-41 (Vakıa Suresi Suresi): Ve ashâbuş şimâli mâ ashâbuş şimâl(şimâli).
Ve ashabuş şimal [şeamet (kötülük), meşeme sahipleri, amel defteri (hayat filmleri) sollarından verilenler, cehennemlikler], (ama) ne ashabuş şimal!
فِي سَمُومٍ وَحَمِيمٍ ﴿٤٢﴾
56/VÂKIA-42 (Vakıa Suresi Suresi): Fî semûmin ve hamîm(hamîmin).
(Ashabuş şimal), semum (iliklere işleyen bir sıcaklık) ve hamim (kaynar su) içindedir.
وَظِلٍّ مِّن يَحْمُومٍ ﴿٤٣﴾
56/VÂKIA-43 (Vakıa Suresi Suresi): Ve zıllin min yahmûm(yahmûmin).
Ve kara dumandan bir gölge ki.
لَّا بَارِدٍ وَلَا كَرِيمٍ ﴿٤٤﴾
56/VÂKIA-44 (Vakıa Suresi Suresi): Lâ bâridin ve lâ kerîm(kerîmin).
Ne serinleticidir ne de rahatlatıcıdır.
إِنَّهُمْ كَانُوا قَبْلَ ذَلِكَ مُتْرَفِينَ ﴿٤٥﴾
56/VÂKIA-45 (Vakıa Suresi Suresi): İnnehum kânû kable zâlike mutrefîn(mutrefîne).
Muhakkak ki onlar, daha önce mutrafi idiler (varlık içinde zevklerine dalmışlardı).
وَكَانُوا يُصِرُّونَ عَلَى الْحِنثِ الْعَظِيمِ ﴿٤٦﴾
56/VÂKIA-46 (Vakıa Suresi Suresi): Ve kânû yusirrûne alâl hınsil azîm(azîmi).
Ve onlar, büyük günahta ısrar ediyorlardı.
وَكَانُوا يَقُولُونَ أَئِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَامًا أَئِنَّا لَمَبْعُوثُونَ ﴿٤٧﴾
56/VÂKIA-47 (Vakıa Suresi Suresi): Ve kânû yekûlûne e izâ mitnâ ve kunnâ turâben ve izâmen e innâ le meb’ûsûn(meb’ûsûne).
Ve şöyle diyorlardı: “Biz öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuz zaman mı? Biz gerçekten, mutlaka beas mı edileceğiz (yeniden mi diriltileceğiz)?”
أَوَ آبَاؤُنَا الْأَوَّلُونَ ﴿٤٨﴾
56/VÂKIA-48 (Vakıa Suresi Suresi): E ve âbâunâl evvelûn(evvelûne).
Ve evvelki (bizden önce ölen) babalarımız (atalarımız) da mı?
قُلْ إِنَّ الْأَوَّلِينَ وَالْآخِرِينَ ﴿٤٩﴾
56/VÂKIA-49 (Vakıa Suresi Suresi): Kul innel evvelîne vel âhirîn(âhirîne).
De ki: “Muhakkak ki evvelkiler ve sonrakiler de (diriltilecek).”
لَمَجْمُوعُونَ إِلَى مِيقَاتِ يَوْمٍ مَّعْلُومٍ ﴿٥٠﴾
56/VÂKIA-50 (Vakıa Suresi Suresi): Le mecmûûne ilâ mîkâti yevmin ma’lûm(ma’lûmin).
Malûm (bilinen) günün, belirlenmiş bir vaktinde mutlaka toplanılmış olacaklardır.
ثُمَّ إِنَّكُمْ أَيُّهَا الضَّالُّونَ الْمُكَذِّبُونَ ﴿٥١﴾
56/VÂKIA-51 (Vakıa Suresi Suresi): Summe innekum eyyuhâd dâllûnel mukezzibûn(mukezzibûne).
Sonra siz, ey gerçekten dalâlette olan yalanlayıcılar!
لَآكِلُونَ مِن شَجَرٍ مِّن زَقُّومٍ ﴿٥٢﴾
56/VÂKIA-52 (Vakıa Suresi Suresi): Le âkilûne min şecerin min zakkumin.
Siz mutlaka zakkum ağacından yiyecek olanlarsınız.
فَمَالِؤُونَ مِنْهَا الْبُطُونَ ﴿٥٣﴾
56/VÂKIA-53 (Vakıa Suresi Suresi): Fe mâliûne minhâl butûn(butûne).
Böylece karınlarını onunla dolduracak olanlarsınız.
فَشَارِبُونَ عَلَيْهِ مِنَ الْحَمِيمِ ﴿٥٤﴾
56/VÂKIA-54 (Vakıa Suresi Suresi): Fe şâribûne aleyhi minel hamîm(hamîmi).
Sonra da onun üzerine hamimden (kaynar sudan) içecek olanlarsınız.
فَشَارِبُونَ شُرْبَ الْهِيمِ ﴿٥٥﴾
56/VÂKIA-55 (Vakıa Suresi Suresi): Fe şâribûne şurbel hîm(hîmi).
Öyle ki, içtikçe susayan hasta develerin içişi gibi içecek olanlarsınız.
هَذَا نُزُلُهُمْ يَوْمَ الدِّينِ ﴿٥٦﴾
56/VÂKIA-56 (Vakıa Suresi Suresi): Hâzâ nuzuluhum yevmed dîn(dîni).
(İşte) bu, onların dîn günündeki ziyafetleridir.
نَحْنُ خَلَقْنَاكُمْ فَلَوْلَا تُصَدِّقُونَ ﴿٥٧﴾
56/VÂKIA-57 (Vakıa Suresi Suresi): Nahnu halaknâkum fe lev lâ tusaddikûn(tusaddikûne).
Sizi Biz, Biz yarattık. Hâlâ tasdik etmiyorsanız.
أَفَرَأَيْتُم مَّا تُمْنُونَ ﴿٥٨﴾
56/VÂKIA-58 (Vakıa Suresi Suresi): E fe raeytum mâ tumnûn(tumnûne).
Öyleyse akıttığınız meni nedir, gördünüz mü (ne olduğunu idrak ettiniz mi)?
أَأَنتُمْ تَخْلُقُونَهُ أَمْ نَحْنُ الْخَالِقُونَ ﴿٥٩﴾
56/VÂKIA-59 (Vakıa Suresi Suresi): E entum tahlukûnehû em nahnul hâlikûn(hâlikûne).
Onu siz mi yaratıyorsunuz yoksa yaratan Biz miyiz?
نَحْنُ قَدَّرْنَا بَيْنَكُمُ الْمَوْتَ وَمَا نَحْنُ بِمَسْبُوقِينَ ﴿٦٠﴾
56/VÂKIA-60 (Vakıa Suresi Suresi): Nahnu kaddernâ beynekumul mevte ve mâ nahnu bi mesbûkîn(mesbûkîne).
Sizin aranızda ölümü Biz, Biz takdir ettik. Ve Biz, önüne geçilmiş (veya geçilebilecek) olan değiliz (bu takdirimizi kimse bozamaz).
عَلَى أَن نُّبَدِّلَ أَمْثَالَكُمْ وَنُنشِئَكُمْ فِي مَا لَا تَعْلَمُونَ ﴿٦١﴾
56/VÂKIA-61 (Vakıa Suresi Suresi): Alâ en nubeddile emsâlekum ve nunşiekum fî mâ lâ ta’lemûn(ta’lemûne).
Sizin (dünya hayatındaki) emsallerinizi (bedenlerinizi), (ölümle) değiştirmemiz ve (ahiret âlemi için) sizi, bilmediğiniz bir şekilde (yeniden) yaratmamızda (Bizi geçecek yoktur).
وَلَقَدْ عَلِمْتُمُ النَّشْأَةَ الْأُولَى فَلَوْلَا تَذكَّرُونَ ﴿٦٢﴾
56/VÂKIA-62 (Vakıa Suresi Suresi): Ve lekad alimtumun neş’etel ûlâ fe lev lâ tezekkerûn(tezekkerûne).
Ve andolsun ki, ilk neş’eti (yaratılışı) bildiniz, hâlâ tezekkür (tefekkür) etmiyorsanız.
أَفَرَأَيْتُم مَّا تَحْرُثُونَ ﴿٦٣﴾
56/VÂKIA-63 (Vakıa Suresi Suresi): E fe raeytum mâ tahrusûn(tahrusûne).
Öyleyse ektiğiniz ekin nedir (onu) gördünüz mü? (Her bitkinin tohumundan kendi türüne has yeni bir bitkinin yetişmesi için gerekli olan şifrelerin ve gelişim programının, ektiğiniz tohum içinde saklı olduğunu biliyor musunuz, idrak ediyor musunuz?)
أَأَنتُمْ تَزْرَعُونَهُ أَمْ نَحْنُ الزَّارِعُونَ ﴿٦٤﴾
56/VÂKIA-64 (Vakıa Suresi Suresi): E entum tezraûnehû em nahnuz zâriûn(zâriûne).
Onu siz mi yetiştiriyorsunuz, yoksa onu yetiştiren Biz miyiz?
لَوْ نَشَاء لَجَعَلْنَاهُ حُطَامًا فَظَلَلْتُمْ تَفَكَّهُونَ ﴿٦٥﴾
56/VÂKIA-65 (Vakıa Suresi Suresi): Lev neşâu le cealnâhu hutâmen fe zaltum tefekkehûn(tefekkehûne).
Eğer Biz dileseydik, elbette onu kuru ot kılardık (yapardık). O zaman siz şaşırıp kalırdınız.
إِنَّا لَمُغْرَمُونَ ﴿٦٦﴾
56/VÂKIA-66 (Vakıa Suresi Suresi): İnnâ le mugramûn(mugramûne).
Gerçekten biz ziyana uğrayanlarız.
بَلْ نَحْنُ مَحْرُومُونَ ﴿٦٧﴾
56/VÂKIA-67 (Vakıa Suresi Suresi): Bel nahnu mahrûmûn(mahrûmûne).
Hayır, biz mahsulden (üründen) mahrum bırakılanlarız (derdiniz).
أَفَرَأَيْتُمُ الْمَاء الَّذِي تَشْرَبُونَ ﴿٦٨﴾
56/VÂKIA-68 (Vakıa Suresi Suresi): E fe raeytumul mâellezî teşrebûn(teşrebûne).
Ayrıca siz, o içiyor olduğunuz suyu gördünüz mü?
أَأَنتُمْ أَنزَلْتُمُوهُ مِنَ الْمُزْنِ أَمْ نَحْنُ الْمُنزِلُونَ ﴿٦٩﴾
56/VÂKIA-69 (Vakıa Suresi Suresi): E entum enzeltumûhu minel muzni em nahnul munzilûn(munzilûne).
Onu (suyu) bulutlardan siz mi indirdiniz, yoksa indiren Biz miyiz?
لَوْ نَشَاء جَعَلْنَاهُ أُجَاجًا فَلَوْلَا تَشْكُرُونَ ﴿٧٠﴾
56/VÂKIA-70 (Vakıa Suresi Suresi): Lev neşâu cealnâhu ucâcen fe levlâ teşkurûn(teşkurûne).
Eğer dileseydik, onu acı kılardık (yapardık), öyle ise (niçin) hâlâ şükretmiyorsunuz?
أَفَرَأَيْتُمُ النَّارَ الَّتِي تُورُونَ ﴿٧١﴾
56/VÂKIA-71 (Vakıa Suresi Suresi): E fe raeytumun nârelletî tûrûn(tûrûne).
Ayrıca o yaktığınız ateşi gördünüz mü?
أَأَنتُمْ أَنشَأْتُمْ شَجَرَتَهَا أَمْ نَحْنُ الْمُنشِؤُونَ ﴿٧٢﴾
56/VÂKIA-72 (Vakıa Suresi Suresi): E entum enşe’tum şeceratehâ em nahnul munşiûn(munşiûne).
Onun ağacını siz mi inşa ettiniz, yoksa inşa eden (halkeden) Biz miyiz?
نَحْنُ جَعَلْنَاهَا تَذْكِرَةً وَمَتَاعًا لِّلْمُقْوِينَ ﴿٧٣﴾
56/VÂKIA-73 (Vakıa Suresi Suresi): Nahnu cealnâhâ tezkiraten ve metâan lil mukvîn(mukvîne).
Biz, onu (ateşi) bir ibret ve çöl yolcuları (sahrada konaklayanlar) için bir meta (ısı ve ışık kaynağı) kıldık.
فَسَبِّحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظِيمِ ﴿٧٤﴾
56/VÂKIA-74 (Vakıa Suresi Suresi): Fe sebbih bismi rabbikel azîm(azîmi).
Artık Rabbini “Azîm” ismi ile tesbih et.
فَلَا أُقْسِمُ بِمَوَاقِعِ النُّجُومِ ﴿٧٥﴾
56/VÂKIA-75 (Vakıa Suresi Suresi): Fe lâ uksimu bi mevâkiin nucûm(nucûmi).
Artık hayır! Yıldızların mevkilerine yemin ederim.
وَإِنَّهُ لَقَسَمٌ لَّوْ تَعْلَمُونَ عَظِيمٌ ﴿٧٦﴾
56/VÂKIA-76 (Vakıa Suresi Suresi): Ve innehu le kasemun lev ta’lemûne azîm(azîmun).
Ve muhakkak ki o, gerçekten çok büyük bir yemindir, keşke bilseniz.
إِنَّهُ لَقُرْآنٌ كَرِيمٌ ﴿٧٧﴾
56/VÂKIA-77 (Vakıa Suresi Suresi): İnnehu le kur’ânun kerîm(kerîmun).
Muhakkak ki O, gerçekten Kerim olan Kur’ân’dır (Kur’ân-ı Kerim’dir).
فِي كِتَابٍ مَّكْنُونٍ ﴿٧٨﴾
56/VÂKIA-78 (Vakıa Suresi Suresi): Fî kitâbin meknûn(meknûnin).
Mahfuz (korunmuş) olan bir Kitap’tadır (Levhi Mahfuz’dadır).
لَّا يَمَسُّهُ إِلَّا الْمُطَهَّرُونَ ﴿٧٩﴾
56/VÂKIA-79 (Vakıa Suresi Suresi): Lâ yemessuhû illâl mutahherûn(mutahherûne).
O’na, tahir olanlardan (maddî ve manevî arınanlardan) başkası dokunamaz.
تَنزِيلٌ مِّن رَّبِّ الْعَالَمِينَ ﴿٨٠﴾
56/VÂKIA-80 (Vakıa Suresi Suresi): Tenzîlun min rabbil âlemîn(âlemîne).
Âlemlerin Rabbi tarafından (kısım kısım, âyet âyet) indirilmiştir.
أَفَبِهَذَا الْحَدِيثِ أَنتُم مُّدْهِنُونَ ﴿٨١﴾
56/VÂKIA-81 (Vakıa Suresi Suresi): E fe bi hâzâl hadîsi entum mudhinûn(mudhinûne).
Yoksa siz, bu söze inanmayan, şüphe eden kimseler misiniz?
وَتَجْعَلُونَ رِزْقَكُمْ أَنَّكُمْ تُكَذِّبُونَ ﴿٨٢﴾
56/VÂKIA-82 (Vakıa Suresi Suresi): Ve tec’alûne rızkakum ennekum tukezzibûn(tukezzibûne).
Ve siz, yalanlamış olmanızı kendinize rızık ediniyorsunuz. (Kur’ân’daki sözlerin âlemlerin Rabbi tarafından indirildiğinden şüphe ettiğiniz için rızkınız, nasibiniz sadece yalanlamak oluyor.)
فَلَوْلَا إِذَا بَلَغَتِ الْحُلْقُومَ ﴿٨٣﴾
56/VÂKIA-83 (Vakıa Suresi Suresi): Fe lev lâ izâ belegatil hulkûm(hulkûme).
O halde can boğaza gelmiş olsa değil mi ki (siz öylece).
وَأَنتُمْ حِينَئِذٍ تَنظُرُونَ ﴿٨٤﴾
56/VÂKIA-84 (Vakıa Suresi Suresi): Ve entum hîne izin tenzurûn(tenzurûne).
Ve siz, o anda (ona öylece, bir yardım yapamayarak sadece) bakarsınız.
وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنكُمْ وَلَكِن لَّا تُبْصِرُونَ ﴿٨٥﴾
56/VÂKIA-85 (Vakıa Suresi Suresi): Ve nahnu akrabu ileyhi minkum ve lâkin lâ tubsirûn(tubsirûne).
Ve Biz, ona sizden daha yakınız fakat siz görmezsiniz.
فَلَوْلَا إِن كُنتُمْ غَيْرَ مَدِينِينَ ﴿٨٦﴾
56/VÂKIA-86 (Vakıa Suresi Suresi): Fe lev lâ in kuntum gayra medînîn(medînîne).
Öyleyse eğer siz (amellerinizin karşılığında) ceza görecek kimseler değil iseniz.
تَرْجِعُونَهَا إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ ﴿٨٧﴾
56/VÂKIA-87 (Vakıa Suresi Suresi): Terciûnehâ in kuntum sâdikîn(sâdikîne).
Eğer siz sadıklarsanız, onu geri çevirirsiniz.
فَأَمَّا إِن كَانَ مِنَ الْمُقَرَّبِينَ ﴿٨٨﴾
56/VÂKIA-88 (Vakıa Suresi Suresi): Fe emmâ in kâne minel mukarrabîne(mukarrabîne).
Fakat o eğer mukarrebin olanlardan (Allah’a yakın olanlardan) ise.
فَرَوْحٌ وَرَيْحَانٌ وَجَنَّةُ نَعِيمٍ ﴿٨٩﴾
56/VÂKIA-89 (Vakıa Suresi Suresi): Fe revhun ve reyhânun ve cennetu naîm(naîmin).
O taktirde, ferahlık, huzur, güzel kokulu bitkiler ve naim cenneti vardır.
وَأَمَّا إِن كَانَ مِنَ أَصْحَابِ الْيَمِينِ ﴿٩٠﴾
56/VÂKIA-90 (Vakıa Suresi Suresi): Ve emmâ in kâne min ashâbil yemîn(yemîni).
Fakat yemin sahiplerinden (ashabı yeminden yani hayat filmleri sağından verilenlerden) ise.
فَسَلَامٌ لَّكَ مِنْ أَصْحَابِ الْيَمِينِ ﴿٩١﴾
56/VÂKIA-91 (Vakıa Suresi Suresi): Fe selâmun leke min ashâbil yemîn(yemîni).
O zaman ashabı yeminden (hayat filmleri sağından verilenlerden) “sana selâm olsun” (denir).
وَأَمَّا إِن كَانَ مِنَ الْمُكَذِّبِينَ الضَّالِّينَ ﴿٩٢﴾
56/VÂKIA-92 (Vakıa Suresi Suresi): Ve emmâ in kâne minel mukezzibîned dâllîn(dâllîne).
Ve fakat dalâlette olan ve yalanlayanlardan ise.
فَنُزُلٌ مِّنْ حَمِيمٍ ﴿٩٣﴾
56/VÂKIA-93 (Vakıa Suresi Suresi): Fe nuzulun min hamîm(hamîmin).
O taktirde kaynar sudan bir ziyafet vardır.
وَتَصْلِيَةُ جَحِيمٍ ﴿٩٤﴾
56/VÂKIA-94 (Vakıa Suresi Suresi): Ve tasliyetu cahîm(cahîmin).
Ve alevli ateşe atılma vardır.
إِنَّ هَذَا لَهُوَ حَقُّ الْيَقِينِ ﴿٩٥﴾
56/VÂKIA-95 (Vakıa Suresi Suresi): İnne hâzâ le huve hakkul yakîn(yakîni).
Muhakkak ki bu (anlatılanlar), elbette o (verilen haberler), Hakk’ul yakîn’dir (yakîn olan haktır, kesin olarak gerçektir).
فَسَبِّحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظِيمِ ﴿٩٦﴾
56/VÂKIA-96 (Vakıa Suresi Suresi): Fe sebbih bismi rabbikel azîm(azîmi).
Artık Rabbini “Azîm” ismi ile tesbih et.
Reply


Forum Jump:


Users browsing this thread: 1 Guest(s)