Welcome, Guest
You have to register before you can post on our site.

Username
  

Password
  





Search Forums

(Advanced Search)

Forum Statistics
» Members: 4
» Latest member: WebmasterEmrah
» Forum threads: 2,198
» Forum posts: 2,359

Full Statistics

 
  Ölü için kurban kesmek
Posted by: SeliM35 - 09-10-2019, 02:55 PM - Forum: Kurban Ve Adak - No Replies


Ölü için kurban kesmek hakkında bilgi

Sual: Ölü için kesilecek kurbanda aranan şartlar nelerdir?
CEVAP
Maddeler halinde bildirelim:
1- Sevabını ölüye göndermek için kesilecek kurban da, her kurban gibi, yalnız Allah rızası için kesilir. Kesilen kurbanın sevabı, ölüye ve ölülere gönderilebilir. Farz olsun, nafile olsun, herhangi bir ibadeti yaparken veya yaptıktan sonra, sevabı, ölü, diri herkese hediye edilebilir. Namaz, oruç, hac, umre, sadaka, Kur'an-ı kerim okumak, evliyanın kabrini ziyaret, kurban, zikir gibi ibadetlerin sevabları başkasına hediye edilebilir. Hediye edenin kendi sevabından hiç azalma olmadan, bütün müminlere de sevabı erişir. Yani sevab, hediye edilen kimselere, taksim edilmeden, her birine bütünü kadar erişir.

2- Bir kurban kesip, sevabını ölü diri bütün Müslümanlara göndersek, hiç eksilmeden herkese birer kurban sevabı gider. Bu Allahü teâlânın bizlere bir lütfudur. Onun için, kazandığımız sevabları ölü diri bütün Müslümanlara bağışlamalıyız.

3- Resulullah efendimiz için de kurban kesmek, müstehabdır ve çok sevabdır. Resulullah efendimiz iki kurban keserdi. Biri kendisi için, biri de ümmeti için idi. Kestiği iki kurban için, (Biri kendim ve evlatlarım için, biri de kurban kesemeyen ümmetim için) buyururdu. Resulullah efendimiz, Veda haccına giderken yüz kurbanlık deve götürdü. 63’ünü kendi kesti. Sonra bıçağı Hazret-i Ali'ye verdi. Geri kalanı o kesti. Böylece 63 yıl yaşayacağına işaret etmiş oldu. Peygamber efendimiz için kurban keserken, (Allah rızası için kurban kesmeye ve sevabını Resulullah efendimize hediye etmeye) diye niyet edilir.

4- Bir kimse, biri adak, biri akika, biri vacib olan bayram kurbanı, biri nafile, biri ölü için, biri de Peygamber efendimiz için kurban kesmek istese, bir inek alıp kesebilir.

5- Kurban kesemeyen Müslüman, ölürken, bıraktığı maldan kendi için kurban kesilmesini vârisine vasiyet ederse, vasiyet edilen kurban, bayram günleri kesilir. Bunun etinden, kesen kimse, fakir olsa da yiyemez. Etinin hepsini fakirlere vermesi gerekir.

6- Vasiyet etmemiş ölü için, vârisi veya başkaları, her zaman kendi malından hayvan kesip sevabını ölüye hediye edebilir. Sevabı, kesenin olur. Bunların etinden, kesen de yiyebilir.

7- Sevabı ölüye gönderilecek olan hayvan, her zaman kesilir.

Kurban demek, bayramın ilk üç gününde zengin için vacib, fakir için ise nafile olarak kesilen koyun, keçi, sığır veya deve demektir. Kurban adayan kimse, bayramın ilk üç günü içinde keser. Bundan sonraya kalırsa, mevcut ise, diri olarak sadaka verir. Adak kurbanı, bayramın ilk üç gününde kesilmesi lazımdır. Bu günler gelmeden önce kesilirse, kurban olmaz ve adak yerine getirilmiş olmaz. Adak kurbanı, belli üç günde kesilemedi ise, altın, gümüş olarak değeri veya diri olarak kendisi fakirlere verilir.

Belli üç günden sonra kesilip de, eti fakirlere dağıtılırsa, etin değeri, diri kurban değerinden az olmamalıdır. Az olursa, aradaki fark kadar para da dağıtılır. Kurban denmeden adanırsa, mesela bir koyun keseceğim denirse, gün ve yer belli etse de, kurban bayramı günleri dâhil, istediği zaman ve istediği yerde kesebilir

Print this item

  Kurban kesildikten sonra namaz kılmak gerekir mi?
Posted by: SeliM35 - 09-10-2019, 02:53 PM - Forum: Kurban Ve Adak - No Replies


Kurban kesildikten sonra namaz kılmak gerekir mi?

Sual: Kurban kesildikten sonra namaz kılmak gerekir mi?
CEVAP
Kılmak gerekmez. Ancak kurban kesildikten sonra, dünya kelamı konuşmadan iki rekat nafile namaz kılmak iyi olur. Namazdan sonra, kurban kesilirken okunan duayı okumalı ve Ya Rabbi, İbrahim aleyhisselamın kurbanını kabul ettiğin gibi, benim kurbanımı da kabul eyle demelidir!

Kurban keserken okunacak dua şöyledir:
(Bismillahi vallahü ekber, la ilahe illallahü vallahü ekber, Allahümme haza minke, inne salâti ve nüsüki ve mahyaye ve memati lillahi Rabbilalemin, la şerike lehü, bizalike ümirtü ve ene evvelül müslimin)

Sonra da dileğini ister. Bu durumda istenen şeye kavuşulacağını Peygamber efendimiz bildirmiştir.

Sual: Hayır kurumlarına verilen kurban vekaletlerinde namazını ne zaman kılmak uygundur?
CEVAP
Namaz kılmak lazım değildir. Kılınırsa iyi olur. Kurban kesildikten sonra kılınır. Bunun için kurbanın ne zaman kesildiği bilinmiyorsa, bayramın üçüncü günü kılınabilir



Print this item

  Kurban etini nasıl paylaşmalı
Posted by: SeliM35 - 09-10-2019, 02:51 PM - Forum: Kurban Ve Adak - No Replies


Kurban etini nasıl paylaşmalı

Sual: Kurban eti paylaşılırken dikkat edilecek hususlar nelerdir?
CEVAP
Şunlara dikkat etmelidir:
1- Eti tartıp, eşit olarak paylaşmak gerekir. Tartmadan bölüşüp helalleşmek caiz olmaz. Altı kişiden dördüne etle birlikte bir bacak, beşinciye etle birlikte derisi, altıncıya etle birlikte başı verilirse, tartmadan paylaşmak caiz olur. Yedinciye bir şey koymak gerekmez. Eğer ortak dört kişiyse birer ayak koymak da yeterlidir, beş kişiyse birine de baş veya deri konur. Yağ, sakatat ve yenilen her şey paylaşılır.

2- Kurbanın etini eşit olarak tarttıktan sonra, paylaşmak için kur’a çekmek iyidir. Bir malı, ortaklar arasında taksim etmek için, kur’a çekmek caiz ve sünnettir.

3- Kurban eti tartılmadan paylaşılıp, biri diğerine, mendil, defter, kalem gibi bir şey verse, paylaşma sahih olur.

4- Taksim etmeden etin bir kısmını pişirip, ortakların müşterek yemeleri caizdir.

5- Yedi kişi, kurbanlık ineği birisine teslim edip, (Kesmeye, kestirmeye, etini dilediğin gibi sarf etmeye, seni umumi vekil ettik) deseler, umumi vekil olan bu kimse, bölüştürmeden eti dağıtabilir. Tamamını kendisi alabilir veya herhangi bir kimseye de verebilir.

6- Mutfakları bir olan baba oğlun, karı kocanın ortak olarak kestikleri kurbanı, tartıp paylaşmaları gerekir. Yahut 5. maddedeki gibi, birisi umumi vekil olursa, tartmaya gerek kalmaz.

7- Müslüman bir kimsenin kesip, gayrimüslimin yüzdüğü kurbanın etini yemek caizdir.

8- Kurbanın ve her hayvanın şu yedi yeri yenmez: Akan kanı, zekeri, husyeleri [koç yumurtası denilen yerleri], bezleri [guddeleri], safra kesesi, dişi hayvanın önü ve idrar kesesi [mesanesi].

9- Ölü mü, diri mi olduğu bilinmeyen hayvan, kesilince kan çıkar ve hareket ederse, eti yenir.

10- Kurban etini, kesen de yiyebilir. Fakir zengin herkese de verebilir. Etin üçte birini evine, üçte birini komşulara, gerisini fakirlere vermek müstehabdır. Hepsini fakirlere de verebilir.

11- Kurban etini, evinde 3 günden fazla bırakabilir. Kurban sahibi zengin değilse, çoluk çocuğunun et ihtiyacını karşılamak için hepsini evinde bırakabilir.

12- Hayvan kesildikten sonra eti telef olsa [mesela yansa, köpekler yese] vacib sakıt olur. Tekrar kesmek gerekmez. Kan akıtmakla vacib yerine gelmiştir.

13- Kurbanın hiçbir yeri satılmaz. Eğer bir kısmı satılırsa, satılan kadarının bedelini sadaka olarak vermek gerekir; fakat kurbanın etiyle yenecek bir şey alınıp yense, o miktarı sadaka etmek gerekmez.

14- Kurban derisi namaz kılan fakire verilir. Ne yapıldığı bilinmeyen yerlere vermemelidir. Evde de kullanılabilir. Parayla satılmaz. Derisi, eti satılırsa, parası fakirlere sadaka olarak verilir. Yahut devamlı kullanılacak bir şey karşılığı da satılabilir.

15- Ortaklardan birisi kurban kesmeden ölse, hissesi mirasçılarına verilir.

16- Karnı yarılıp, yavrusu çıkarıldıktan sonra, o yara sebebiyle ölürken kesilen koyun yenmez.

17- Canlı hayvanın her parçası haramdır. Kesildikten sonra, kendine zarar vermeyen kimsenin pişirmeden yemesi caizdir. [Mesela çiğ köfte, sucuk ve pastırma yemekte mahzur yoktur.]

18- Makam sahibine saygı için kesilen hayvan leş olur. Sırf ona saygı için hayvan kesmek caiz değildir. (Eğer falanca zat gelirse, Allah için bir hayvan keseceğim) derse, o zat gelince kesilir. O hayvan adak olduğu için, etinden kesen ve zenginler yiyemez; fakirlere verir. Yolcuya, misafire veya bir makam sahibine, saygı için değil, yedirmek için hayvan kesmek caizdir.

Kurban etini taksim ederken
Sual: Bir evde, bütün aile fertleri için ortak kurban kesilse, kurban eti eve geldikten sonra, taksim edilmeden, herkes hissesini hediye etse, taksime gerek kalır mı?
CEVAP
Böyle yapmak faiz olur, haram olur. Her parçanın yanına ayak, baş ve deri konursa tartmadan taksim yapılması caiz olur. Mesela 7 ortak varsa, dört kişinin hissesine birer ayak konur, birinin yanına baş konur, birininkine deri konur, biri de ötekilerden farklı olur yani boş olur. Eğer ortak dört kişi ise birer ayak koymak da yeterlidir, beş kişiyse birine de baş veya deri konur. Veyahut ortakların her biri diğerine, mendil, defter, kalem gibi bir şey verirlerse yine paylaşma sahih olur.

Eğer alırken, (Allah rızası için bayram kurbanımı almaya, aldırmaya, kesmeye, kestirmeye ve etini dilediğin şekilde sarf etmeye seni umumi vekil ettim) diyerek birisine umumi vekalet verilseydi, hiç dağıtmadan da o vekil etin hepsini eve bırakabilirdi.

Dilenciye et vermek
Sual: Ortak kurbanın başını veya ciğerini ortaklar, dilenciye verse, kalanını taksim caiz mi?
CEVAP
Evet, caizdir.

Tartmadan kurbanı paylaşmak
Sual: Kurban eti tartılmadan paylaşılıp, her biri diğerine, mendil, defter, kalem gibi bir şey verse, paylaşma sahih olur mu?
CEVAP
Evet, sahih olur. Yahut yedi kişiden dördüne etle birlikte birer bacak, beşinciye etle birlikte derisi, altıncıya etle birlikte başı verilirse, tartmadan paylaşmak caiz olur. Yedinciye bir şey koymak gerekmez.

Sual: Aynı aileden olan kızı ve torunları 5 kişi kurban için bir sığır satın alıyorlar. Bu kurbana sonradan 7 hisseye tamamlamak için, nine ve dedelerini de ortak ediyor fakat onlardan para almıyorlar. Yalnız kestikten sonra, pay edip parayı veren kız ve torunları 5 hisse olarak pay ediyorlar. Bu şekilde dede ve ninelerini de kurban sevabından yararlandırdıklarını söylüyorlar. Bu şekilde olan bir kurbanda 7 kişiye paylaştırılması mı gerekir yoksa onların yaptığı gibi 5 pay olarak ayrılabilir mi? Dede ve ninelerinin "kanına kurban" olarak girdiklerini söylüyorlar.
CEVAP
Beşe bölünmez yediye bölünür. Dede ve ninelerinin "kanına kurban" olarak girdiklerini söylemeleri uygun değil. Etlerini almayabilirler ama normal kurbana girerler. Parasını kim verirse versin önemi yok.

Sual: Kurbanlık bir dana aldığımızda, bu danadan 4 pay vacib kurbanı, 3 pay kurban adağı olacak şekilde paylaşabilir miyiz? Bu şekilde adak ve kurban borçlarımızı ödeyebilir miyiz?
CEVAP
Evet ödemiş olursunuz.

Sual: Ben 3 pay adak, 1 pay vacib, annem, 1 pay vacib, kardeşim 1 pay vacib ve hanım 1 pay vacib, kurbanımızı almaya karar verdik. Bu kurbanı kesip dağıtırken adak olan kısmını nasıl, vacib olan kısmını nasıl ayırmalıyız?
CEVAP
Herkes payını alır. Siz üç pay alacağınıza göre sizinkiler adak, ötekiler vacib kurbandır. Siz adakları istediğiniz fakirlere verirsiniz.

Sual: 300 lira ben, 900 lira da arkadaş katıp bir inek aldık. Eti, para nispetinde mi paylaşmak gerekir?
CEVAP
Evet.

Sual: Kurbanlık ortak inek alırken arkadaş eşini de kattı. İneğe 1200 lira verdik. 600 lirasını o, diğer yarısını da ben verdim. Ancak eti nasıl paylaşılır?
CEVAP
Etin yarısı sizindir. Kalan yarısını da arkadaşınız, hanımı ile paylaşır.

Sual: Kurbanı henüz bölüşmeden, bir kısmını tartıp ortaklara vermek caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual: Birkaç kişi ortak olarak aldığımız ineği, kurban ettikten sonra, etini tartarak paylaştırmak şart mı? Göz kararı ile paylaşıp helalleşmek kâfi gelir mi?
CEVAP
Hayvan, kesilince kurban edilmiş olur. Ancak eti dinimizin bildirdiği şekilde paylaşılmazsa, haram işlenmiş olur. Paylaşmadan, hediye etmek de caiz olmaz. Tartmadan paylaşılırsa faiz olur. Göz kararı ile paylaşmak kâfi gelmez. “Hakkımı helal ettim veya sana hediye ettim” deseler de caiz olmaz.
Faiz olmaması için eti tartmalı, eşit olarak paylaşmalıdır.

Taksimi mümkün olan bir şeyde, ortak olanların hisselerini ayırmadan önce, hiç kimseye hediye etmeleri de caiz değildir. Her birine et ile birlikte deri veya bacak yahut baş verilirse, tartmadan paylaşmak caiz olur. Bunun için deri ortağın birisine, bacaklar dört ortağa, baş da ortağın birisine verilir. Kuyruk, ciğer, işkembe, böbrek gibi organların hepsi bir kişiye veya hepsine paylaştırılabilir. Yani bunların etten ayrı özelliği yoktur. Yahut her biri diğerlerine bir defter, ikincisi bir mendil gibi şey de verirse tartmak gerekmez.

Sual: Kurban etini kavurma yaparak saklamak günah mıdır? Kurban eti üç günden fazla evde bırakılmaz mı?
CEVAP
Kurban etini üç günden fazla saklamanın mahzuru yoktur. Etin üçte birini eve ayırıp, üçte birini komşulara, gerisini de fakirlere vermek müstehaptır.

Kurban nisabına malik bir kimse, geliri ile güç geçiniyorsa, etin hepsini kavurma yapıp, birkaç ay et parasından biriktirerek gelecek yılın kurban parası olarak saklaması ve böylece kurban kesme sevabından mahrum kalmaması çok iyi olur.

Sual: Kurban bayramında çocuğunu sünnet ettiren kimsenin, kurban etinden misafirlere ikram etmesi caiz midir?
CEVAP
Kurban etini, sünnet merasiminde misafirlere ikramda mahzur yoktur.

Sual: Geçen yıl kurbanlık bir boğa, kesilirken kaçıp sokakta birçok şeye zarar verdiği için kurşunlanmıştı. Ayağı da kırılmıştı. Ancak ölmeden önce kesilmişti. Bunun eti yenir mi ve kurban sahih olur mu?
CEVAP
Ölmeden önce kesildiği için eti yenir ve kurban da sahih olur.

Sual: Akika, vacib ve adak kurbanı için hisseye giren bir kimse akika ve adak kurbanı hisselerine ait payları aile olarak yiyebilir mi?
CEVAP
Adaklar yenmez. Fakirlere dağıtmak gerekir. Akika yenir.

Sual: Fakir, ölen babası için bayramda kestiği kurbandan yiyebilir mi?
CEVAP
Yiyebilir. Yalnız adak yenmez.

Sual: Kurban adayan, bayramdan önce kesse, sonra da bayramda kesileceğini öğrense, bayramda da keseceği için bunu yiyebilir mi?
CEVAP
Evet.

Sual: Kurban etini yemek için bekletmek lazım mı?
CEVAP
Kesilir kesilmez yenilebilir. Bir iki gün bekletilirse et tatlılaşır.

Sual: Kestiğimiz kurbanın etini veya bir sadakayı kötü kimselere vermek caiz midir?
CEVAP
Caiz ise de, iyi kimseleri tercih etmek gerekir. Kesilen kurban, verilen sadaka, yapılan her iyilik çeşitli belaları önler. Sadakanın fazileti çoktur. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Suyun ateşi söndürdüğü gibi, sadaka da günahları yok eder.) [Tirmizi]

(Sadaka, kabir azabından korur. Kıyamette de sahibini himayesi altına alır.) [Beyheki]

(İyilik ömrü artırır, sadaka günahları giderir ve kötü ölümden korur.) [Taberani]

Malı çok olup da zekat, sadaka vermeyen kimse, sıkıntı içinde yaşar. Hadis-i şerifte, (Gerçek fakir, malı olduğu halde sadaka vermeyendir) buyuruluyor. Az da olsa vermeye alışmalıdır! İmam-ı Şafii hazretleri, (Almayı seven, vermekten hoşlanmayan kimselerle arkadaşlık etmek uygun değildir) buyuruyor. Peygamber efendimiz yemin ederek, (Sadaka malı eksiltmez, sadaka vermekle mal eksilmez) buyuruyor. Sadaka verenin malının bereketi artar. Az malı çok iş görür. Hadis-i şerifte, (Gizli-açık çok sadaka verin ki rızkınız bollaşsın, yardıma mazhar olasınız ve duanız kabul edilsin) buyuruluyor. (İbni Mace)

Sual: Hacca gidenler kurbanlarını kestirdikten sonra, suudiler kurbanları toprağa gömüyorlarmış. Yalnızca kurban kesilip eti kimseye verilmeyip atılırsa, kurban ibadeti yerine getirilmiş olur mu?
CEVAP
Kurban etini başkalarına verme mecburiyeti yok, mecburiyet kanın akmasıdır. Suudiler yani vehhabiler bütün ehl-i sünnet müslümanlara müşrik yani kâfir diyor ve müşrikin kestiği yenmez diyor, onun için toprağa gömüyorlar. Şimdi Afrika’ya ve başka ülkelere götürüldüğünü duyduk.

Sual: Kurbanı kesince karnından yavru çıkınca ne yapılır?
CEVAP
Kurbanı kesince, hayvandan çıkan yavru diri ise, yenmesi için, ayrıca kesmek gerekir. Fakat kurban sahibi yavrunun etinden yemez, yerse kıymetini fakire sadaka olarak vermesi gerekir. Yavruyu diri olarak tasadduk etmek müstehaptır. Kurbanın karnından çıkan yavru, ölü ise yememeli.

Sual: Kurbanlık hayvana sövünce, o hayvanın eti yenir mi?
CEVAP
İnsana, hayvana ve hele cansıza kızıp sövmek doğru değildir. Hadis-i şerifte, (Öfke imanı bozar) buyuruldu. Öfkesini yenen Cennetle müjdelenmiştir. Her ne kadar bir hayvana sövmek uygun değilse de, böyle bir hayvanı kesmek, kurban etmek ve etinden yemek caizdir. (Hadika)

Ortakların hissesi
Sual: Üç ortak, 350 lira vererek bir inek satın alıyorlar. Biri 50, ikincisi 100, diğeri de 200 lira verse, kurbanın eti nasıl paylaşılır?
CEVAP
Herkes, verdiği para kadar hisse alır. Kurban yediye bölünür. 50 lira veren bir hisse, 100 lira veren iki hisse, 200 lira veren de dört hisse alır. Bu kurbanın eti 3,5 hisse de yapılabilir. Birinci ortak yarım, ikincisi bir, üçüncüsü de iki hisse alır. En düşük olanın hissesi yedide birden aşağı olmadığı için, böyle ortaklık sahih olur

Print this item

  Kurban Ne zaman kesilir? Bayramin dördüncü günü kesilirmi?
Posted by: SeliM35 - 09-10-2019, 02:43 PM - Forum: Kurban Ve Adak - No Replies


Kurban Ne zaman kesilir? Bayramin dördüncü günü kesilirmi?

Kurban ne zamana kadar kesilir, Kurbanın en son kesim zamanı, Bayramın 4. günü kurban kesilirmi

Kurban ne zamana kadar kesilebilir

Sual: Kurban ne zamana kadar kesilebilir?
CEVAP
1- Kurban, bayramın üçüncü günü, güneş batıncaya kadar kesilebilir. Bayram namazından önce kesilmez.

2- Cuma kılınmayan mezra denilen küçük köylerde, fecirden sonra, bayram namazından önce de kesilebilir. Gece kurban kesmek caiz ise de mekruhtur.

3- Şafii’de, bayramın dördüncü günü de, kesilebilir. Birçok kimsenin vekili olan, bir mazeretle bayramın üçüncü günü de kurbanları kesememişse, Şafii’yi taklit edip, dördüncü günü de kesebilir.

4- Nafile, akika ve adak hayvanı, her zaman kesilebilir. Fakat bayramda kesilmesi iyi olur.

5- Bayram Cumaya rastlarsa da, kurban, bayram namazı kılındıktan sonra kesilir.

6- Kurban bayramının üçüncü günü fakir olacağını veya sefere çıkacağını bilene, ilk günü kurban kesmek vacib olmaz. Keserse vacib olarak eda etmiş olur.

7- Fakir, bayramın ilk günü bir koç alıp kestikten sonra, üçüncü günü zengin olsa, iade gerekmez. Vacib yerine gelmiş olur. Üçüncü günü zengin olacağını bilenin de, ilk günü kurban kesmesinde mahzur yoktur.

Sual: Gece kurban kesmek caiz midir?
CEVAP Mekruhtur. İhtiyaç veya zaruret olmadan kesilmez. Gündüz kesme imkanı bulunamamışsa, ertesi günü kesme imkanı da yoksa gece kesmek caiz olur.

Kurban, üçüncü günü akşam ezanına kadar kesilir. Daha sonra kesilmez. Bu vakte kadar herhangi bir sebeple kesilememiş olan kurbanı kesebilmek için Şafii mezhebi taklit edilerek gece veya ertesi gün yani dördüncü gün de kesilebilir. Böyle durumlarda mekruh da olmaz. Ancak, bir ihtiyaç olmadan Şafii mezhebi taklit edilemez.

Print this item

  Kurban Hakkinda Bilmedikleriniz
Posted by: SeliM35 - 09-10-2019, 02:41 PM - Forum: Kurban Ve Adak - No Replies


KURBAN HAKKINDA BİLMEDİKLERİNİZ

Kurban ne demektir, hükmü nedir?

Sözlükte yaklaşmak, Allah’a yakınlaşmaya vesile olan şey anlamlarına gelen kurban, dinî bir terim olarak, ibâdet maksadıyla, belirli şartları taşıyan hayvanı, kurban bayramı günlerinde usulüne uygun olarak kesmeyi ve bu amaçla kesilen hayvanı ifade eder.
Akıllı, hür, mukim ve dini ölçülere göre zengin sayılan mümin, ilâhî rızayı kazanmak gayesiyle kurbanını keser. Böylece hem maddi durumu yetersiz olup kurban kesemeyenlere bir şekilde yardımda bulunmuş, hem de Cenab-ı Hakk’a, yaklaşmış olur.
Kurban ibadeti, İslam toplumlarının şiarı sayılan ibadetlerden biri olarak asırlardan beri devam ede gelmektedir. Ayrıca kurban, bir Müslüman’ın gerektiğinde bütün varlığını Allah yolunda feda etmeye hazır olduğunun da bir nişanesidir.
Kurban Hanefi mezhebine göre vacip, diğer mezheplere göre ise, sünnet-i müekkededir. Dini kaynaklarda Peygamber Efendimizin kurbanını daima kestiği ifade edilmektedir.

Kurbanın dinî dayanağı nedir?

Genel anlamda kurbanın bir ibadet olduğuna dair Kur’an-ı Kerim’de birçok ayet yer almaktadır. Hz. İbrahim’in oğlu İsmail’in yerine, Allah tarafından bir kurbanın verildiği açıkça bildirilmektedir. (Saffat, 37/107)
Ayrıca aşağıdaki ayetler de genel anlamda kurban ibadeti ile ilgilidir :
– “Her ümmet için, Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanlar üzerine ismini ansınlar diye kurban kesmeyi meşru kıldık…” (Hac, 22/34)
– “… kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanlar üzerine belirli günlerde Allah’ın adını ansınlar. Artık onlardan siz de yiyin, yoksula fakire de yedirin”(Hac, 22/28 )
“Kurbanlık büyükbaş hayvanları da sizin için Allah’ın dininin nişanelerinden kıldık. Sizin için onlarda hayır vardır. Onlar saf saf sıralanmış dururken kurban edeceğinizde üzerlerine Allah’ın adını anın. Yanları üzerlerine düşüp canları çıkınca onlardan siz de yeyin, istemeyen fakire de istemek zorunda kalan fakire de yedirin. Şükredesiniz diye onları böylece sizin hizmetinize verdik.” “Onların etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz. Allah’a ulaşacak olan ancak, sizin O’nun için yaptığınız, gösterişten uzak amel ve ibadettir.” (Hac 22/36-37)
Bu ayetlerde zikredilen hayvan kesiminin, ibadet amaçlı birer uygulama oldukları açıktır. Bu amaçla kesilen hayvanların, et ve kanlarının Allah’a ulaşamayacağı asıl olanın ihlas ve takva olduğunun vurgulanması, kurban kesmenin ibadet olduğunun açık bir göstergesidir.

Kurban keserken nelere dikkat edilmelidir?

Kurban edilecek hayvana acı çektirilmemeli ve eziyet verilmemelidir. Hayvanlar ehil kişiler tarafından kesilmeli ve kesim işlemi süratli bir şekilde yerine getirilmelidir. Ayrıca, çevre temizliği için gerekli tedbirler alınmalıdır. Kesim esnasında hayvanların, birbirlerinin kesimini görecek şekilde yan yana bulundurulmamalarına özen gösterilmelidir.

Kurban bayıltılarak kesilebilir mi?

Ölmeden kesilmesi kaydıyla, ihtiyaç halinde veya hayvana eziyet vermemek amacıyla kurbanlık hayvanın uygun tekniklerle bayıltılmasında bir sakınca yoktur. Ancak hayvan henüz kesilmeden, şok etkisiyle ölürse, kurban olmayacağı gibi, eti de yenmez.

Kurban kesilirken besmele çekilmesinin hükmü nedir? Hangi dua okunmalıdır?

İster kurban niyetiyle olsun ister başka bir amaçla olsun hayvan kesilirken besmele çekilmesi gerekir. Hayvanın kesimi esnasında besmele kasten terk edilirse o hayvanın eti yenilmez. Ancak kasıtsız ve unutularak besmele çekilmezse bu hayvanın eti yenilir.
Kurban kesilirken üç defa “Bismillahi Allahü ekber” denilir ve şu ayetler okunur:

Kurban keserken abdestli olmak şartmı dır?

Kurban kesen kişinin abdestli olması şart olmamakla birlikte, kurban bir ibadet olduğu için kesenin abdestli olması daha faziletlidir.

Kadın kurban kesebilir mi?

Hayvan kesiminde, gerekli yeterlilik ve şartları taşıyan kişi kadın olsun, erkek olsun kurban kesebilir.

Kimler kurban kesmelidir?

Kurban kesmek, âkıl-baliğ (akıllı-ergen), dinen zengin sayılacak kadar mal varlığına sahip ve mukim olan bir Müslüman’ın yerine getirmesi gereken mali bir ibadettir. Temel ihtiyaçlarından ve borcundan başka 80.18 gr. altın veya bunun değerinde para veya eşyaya sahip olan kişi dinen zengindir. Dolayısıyla, Allah’ın kendisine bahşetmiş olduğu nimetlere şükran ifadesi ve Allah yolunda fedakarlığın nişanesi olmak üzere kurban kesmelidir.

Zengin olan karı-kocadan her birinin kurban kesmesi gerekir mi?

İbadetlerde sorumluluk bireyseldir. Bu nedenle, dinen zengin olan karı-kocadan her birinin ayrı ayrı kurban kesmesi gerekir. Ancak İmam Malik’e göre aile reisi tüm aile efradı adına bir adet büyükbaş veya küçükbaş hayvan keserse, bu aile bireylerinin hepsi için yeterli olur.

Yolcunun kurban kesmesi gerekir mi?

Yolcu kurban kesmekle mükellef değildir. Ancak kesmesi halinde, sevabını kazanır. Sefer halinde iken kurban kesenler; bayram günleri içinde memleketlerine dönerlerse, yeniden kurban kesmeleri gerekmez. Sefer halinde iken kurban kesmeyip de bayram günlerinde memleketlerine dönenler, kurbanlarını keserler.

Kurban ne zaman kesilir?


Kurban, kurban bayramının ilk üç gününde kesilir. Kurban kesim vakti, Bayram namazı kılınan yerlerde, bayram namazı kılındıktan sonra, bayram namazı kılınmayan yerlerde ise sabah namazı vakti girdikten sonra başlar. Bayramın üçüncü günü güneş batıncaya kadar devam eder. Bu süre içinde gece ve gündüz kurban kesilebilir. Ancak kurbanların gündüzleri kesilmesi uygundur. Şafii mezhebine göre ise, kurban bayramın dördüncü günü de kesilebilir.

Hangi hayvanlar kurban olarak kesilir?

Kurban; koyun, keçi, sığır, manda ve deveden olur. Bunların dışındaki hayvanlar kurban olarak kesilemezler. Söz konusu hayvanların kurban olarak kesilebilmesi için devenin 5; sığır ve mandanın 2; koyun ve keçinin 1 yaşını doldurmuş olması gerekir. Bu sayılan yaş sınırını geçtiği halde süt dişlerini değiştirmeyen hayvanlar da kurban edilir. Bunun yanında, 6 ayını tamamlayan koyun, bir yaşını doldurmuş gibi gösterişli olması halinde kurban edilebilir.
Kurban edilecek hayvanın, sağlıklı, azaları tam ve besili olması, hem ibadet açısından, hem de sağlık bakımından önem arz eder. Bu nedenle, kötürüm derecesinde hasta, zayıf ve düşkün, bir veya iki gözü kör, boynuzlarının biri veya ikisi kökünden kırık, dili, kuyruğu, kulakları ve memesi kesik, dişlerinin tamamı veya çoğu dökük hayvanlardan kurban olmaz. Ancak, hayvanın doğuştan boynuzsuz olması, şaşı, topal, hafif hasta, bir kulağı delik veya yırtılmış olması, kurban edilmesine mani teşkil etmez.

Kurbanlık hayvanlardan hangileri ortak olarak kesilebilir?

Koyun veya keçinin bir kişi tarafından; sığır, manda ve devenin ise, yedi kişiye kadar ortaklaşa kurban olarak kesilebileceği Hz. Peygamber’in hadisleri ve uygulamaları ile sabittir (Ebû Dâvûd, Dahâyâ, 7-8 ). Ortak olarak kurban edilebilen hayvanlar tek veya çift hisse olarak kesilebilirler.

Akika, adak, udhiyye ve nafile kurbanlar için aynı büyükbaş hayvana ortak olunabilir mi?

Ortak kesilen kurbanlarda, hissedarlardan her birinin kurbanlarını aynı maksat için kesmiş olmaları gerekmez. Ortakların herbirinin ibadet niyetiyle katılmış olması kaydıyla bir kısmı udhiyye, diğer bir kısmı ise adak, akîka, nafile kurbanı olarak niyet edebilirler.

Kurban eti nasıl değerlendirilmelidir?

Hz. Peygamber, kurban etinin üçe taksim edilip, bir bölümünün kurban kesmeyen yoksullara dağıtılmasını, bir bölümünün akraba, tanıdık ve komşularla paylaşılmasını, bir bölümünün de eve ayrılmasını tavsiye etmiştir (Ebû Dâvûd, Dahâyâ, 10). Ailenin ihtiyaç durumuna göre etin tamamı evde bırakılabileceği gibi, toplumda muhtaçların arttığı dönemde kurban etinin çoğunun hatta tamamının dağıtılması uygun olur.

Kurban derisi nasıl değerlendirilmelidir?

Kurbanın derisi, bir fakire veya hayır kurumuna verilmelidir. Hz. Peygamber, veda haccında Hz. Ali’ye, kurban olarak kesilen develerinin başında durmasını ve bunların derileri ile sırtlarındaki çullarını sadaka olarak vermesini, kasap ücreti olarak bunlardan bir şey vermemesini emretmiştir (Ebu Davud; Menasik, 20). Buna göre kurban derilerinin para karşılığında satılması, kurbanın kesimi veya bakımı için ücret olarak verilmesi caiz değildir. Derinin satılması halinde bedelinin yoksullara verilmesi gerekir.

Vekalet yoluyla kurban kesilebilir mi?

Kurbanı, kişi kendisi kesebileceği gibi, vekalet yoluyla başkasına da kestirebilir. Zira kurban mal ile yapılan bir ibadettir; mal ile yapılan ibadetlerde de vekalet caizdir.
Vekalet yoluyla kurban kestiren kişi, bulunduğu yerde ki birisine vekalet verebileceği gibi, başka bir yerdeki kişi veya kuruma da vekalet verebilir. Vekalet, sözlü veya yazılı olarak verilebileceği gibi telefon, internet, faks ve benzeri iletişim araçları ile de verilebilir.

Kuyruksuz koyunlar kurban edilebilir mi?

Doğuştan kuyruksuz olan veya besili olması için küçük yaşta kuyrukları boğulmak suretiyle düşürülen koyunların kurban edilmelerinde bir sakınca yoktur. Ancak bir kaza ile değerini azaltacak şekilde kuyruğunun tamamı veya yarısından çoğu kopan hayvanın kurban edilmesi caiz değildir.

Ölmüş kimseler için kurban kesilir mi?

Son zamanlarda halkımız arasında yaygınlaşma eğilimi gösteren; “ölü kurbanı” veya “kabir kurbanı” diye isimlendirilen bir kurban çeşidi yoktur. Ancak, ölmüş birisi adına veya sevabı ölüye bağışlanmak üzere kurban kesilebilir. Kurban borcu olup da hayatta iken vasiyet eden kişinin bıraktığı miras yeterli ise, mirasçıları tarafından vasiyetinin yerine getirilmesi gerekir. Vasiyeti yoksa, ölen kimseler için mirasçılarının kurban kesmeleri gerekmez. Ancak bir kimse, sevabını ölmüş bulunan anne veya babasına yahut diğer yakınlarına bağışlamak üzere, çeşitli hayır kurumlarına, fakir ve muhtaç kişilere bağışta bulunabileceği gibi, kurban da kesebilir.

Taksitle kurban alınabilir mi ?

Kişi, ister peşin ister taksitle olsun satın aldığı hayvanı kurban olarak kesebilir

Satın alınan kurbana, daha sonra başkaları ortak edilebilir mi ?

Kişi, mülkiyetinde olan veya kurban etmek amacıyla satın aldığı büyükbaş hayvana yedi kişiyi geçmemek şartıyla başkalarını da ortak edebilir.

Kurban yerine sadaka vermekle bu ibadet yerine getirilmiş olur mu?

Fıkhi hükmü ister vacip, ister sünnet olsun; kurban ibadeti belirli şartları taşıyan hayvanın usulüne uygun olarak kesilmesiyle yerine getirilir. Kurban bedelini yoksullara ya da yardım kuruluşlarına vermek suretiyle, kurban ibadeti ifa edilmiş olmaz. Şüphesiz Allâh Teâlâ’nın rızasını kazanmak niyetiyle, fakir ve muhtaçlara yardım etmek, iyilik ve ihsanda bulunmak da Müslüman’ın önemli vazifelerinden biridir. Ancak, bu iki ibadetten birinin diğerinin alternatifi olarak sunulması dini açıdan doğru değildir.
Nitekim Peygamber (a.s.) Efendimiz de, kurban meşru kılındıktan sonra her yıl kurban kesmiştir. (Buhârî, Hac 117, 119; Müslim, Edâhî 17).
Ayrıca hadisi şeriflerde kurban bayramında, Allah katında en sevimli ibadetin kurban kesmek olduğu, kurbanın kesilir kesilmez Allah katında makbul olacağı ve kurban edilen hayvanın her unsurunun kişinin hayır hanesine yazılacağı ifade edilmiştir. (Tirmizî, Edâhî 1; İbnu Mâce, Edâhî 3).

Akika Kurbanı nedir?

Yeni doğan çocuk için şükür amacıyla kesilen kurbana, “akika” adı verilir. Akika kurbanı kesmek müstehaptır. Akika kurbanı olarak kesilecek hayvanda, diğer kurbanlarda aranan şartlar aranır.
Akika kurbanı, çocuğun doğduğu günden bulûğ çağına kadar kesilebilirse de doğumun yedinci günü kesilmesi daha faziletlidir.
Akika kurbanının etinden ve derisinden, kurban sahibi dahil herkes istifade edebilir.

Şükür kurbanı ne demektir?

Temettu ve kıran haccı yapan kişilerin, aynı mevsimde hac ve umreyi birlikte ifa ettikleri için, kestikleri kurbanlara şükür kurbanı da denilmektedir. Aynı şekilde kişi, arzu ettiği bir amaca ulaşması veya bir nimete nail olması sebebiyle şükür kurbanı kesebilir. Bu kurbanların etinden sahipleri de yiyebilirler.

Adak Kurbanı Ne Demektir?

Kurban adayan kişinin kurban kesmesi vaciptir. Eğer kişi adağını bir şartın gerçekleşmesine bağlamışsa, bu şart gerçekleşince kesmesi gerekir. Adak kurbanının etinden adak sahibi, usul ve furûu (neslinden geldiği ana, baba, dede ve nineleri…ile kendi neslinden gelen çocukları ve torunları..) yiyemeyeceği gibi, zengine de yediremez. Eğer kendisi yemek ister veya bu sayılanlardan birisine yedirmek isterse, o eti tartıp rayiç bedelini yoksullara vermesi gerekir.

İlahî Dinlerde Kurban

Kurban Arapça bir kelime olup sözlükte; bir şeye yaklaşmak ve yakın olmak demektir. Dinî terminolojide ise; kendisiyle Allah’a yakınlık sağlamak üzere ibadet amacıyla belirli zaman diliminde belirli cinsten ve usulüne uygun olarak kesilen kurbanlık hayvanı ifade eder. Bunun fıkıh kitaplarındaki karşılığı “Udhiye”dir. Hemen hatırlatalım ki kurban; tarih boyunca bütün semavi dinlerde ortak bir hüküm ve ibadet biçimi olarak yer almıştır. İslam dininde de; hali vakti yerinde olan müminlerin Kurban Bayramı günlerinde bu dinî görevi yerine getirmeleri emredilmiştir. Ayrıca hac ibadetini yapmak üzere kutsal topraklara giden müminler de kurban ibadetini haccın bir dinî vecibesi olarak ifa etmektedirler. Buna, “Hedy” veya şükür kurbanı denir. Temettu veya kıran haccını yapanlar Allah’a şükür amacıyla bu emri yerine getirmektedirler. Hacda kesilen bu kurbanların etleri, öncelikle harem bölgesi ve çevresinde bulunan muhtaç insanlara dağıtılmaktadır. Son 25 yıldan bu yana kurban etlerinin artması üzerine İslam Kalkınma Bankası aracılığı ile kurulan modern ve sağlıklı kesimhanelerde, hazırlanıp paketlenerek yardıma muhtaç yerlere gönderilmektedir. Bir yandan kurban etlerinin değerlendirilmesi diğer yandan da mağdur ve açlık içinde yaşayan insanlara bu yardımın ulaştırılması önemli bir fırsattır. Bu projenin hayata geçirilmesinde de ülkemiz adına Başkanlığımızın önemli katkıları olmuştur. Halen Diyanet İşleri Başkanlığımız, her yıl hacılarımızın kesecekleri kurbanları, organize ederek toplu halde İslam Kalkınma Bankası aracılığı ile değerlendirmektedir.

Esas itibarıyla kurban ilk kez; Allah’a yaklaşmanın ve rızasına uygunluğun bir işareti olarak Hz. Âdem ile iki oğlu döneminde ortaya çıkmıştır. (Maide, 27) Böylece diğer ilahî dinlerde de kurban; mali ve sosyal içerikli ibadet şeklinde meşru kılınmıştır. Daha sonra kurban konusunda en büyük sınav, Hz. İbrahim ile oğlu Hz. İsmail arasında geçmiştir. İnsanlık tarihinde bu kadar iz bırakan kurban konusu Hz. Muhammed (s.a.s.) döneminden itibaren kitap ve sünnete dayanan bir ibadet halini almıştır. Bu durumda kurban sadece bir hayvanın kesilmesi olayı değildir. Nitekim bu kuralın dışında her gün nice hayvan kesilmektedir. Şüphesiz ki bu kesimler bizim konumuzun dışındadır. Bunlar, kurban olarak isimlendirilemez. Çünkü kurban; sadece Allah’a karşı bağlılık, şükür ve teslimiyet amacıyla yapılır. Bu nedenle Kur’an-ı Kerim de, kurbanın bir ibadet olarak bütün milletler için meşru kılındığını haber vermektedir: “Her ümmet için, Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanların üzerine O’nun adını anarak kurban kesmesini meşru kıldık.” (Hac, 34)

Kurban Dua ve Paylaşmaktır

Her insanın kendisine verilen sayısız nimetlerden dolayı, Yüce Rabbine karşı bir şükür borcu vardır. Belki de kurban, bu sorumluluğu yerine getirmek ve O’nun sevgisini kazanabilmek için bir vesiledir. Nitekim Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) bayram günlerinde namazdan sonra hali vakti yerinde olan müminlerin bu ibadeti yerine getirmelerini teşvik etmişlerdir: “Âdemoğlunun bayram günü yapacağı ilk görev, bayram namazını kılmak, sonra kurban kesmektir.” (Buhari, Edahi, 1)

Evet, kurban bir nebze de olsa ihtiyaç sahiplerini sevindirmek ve onları hatırlamaktır. Allah’ın bize verdiği nimetleri fakir ve yoksullarla kardeşlik duyguları içinde paylaşmaktır. Samimi bir duygu, dua ve takva ile O’na ulaşmaktır. Gerçekten kurban; bizi yoktan var eden, yaşatan, sonsuz nimetleriyle donatan Allah’a yaklaştırır. Çünkü O’nun rahmeti ve ilmi, evreni kuşatmıştır. Nitekim Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail de kurban sayesinde Allah’ın emrine teslim olup boyun eğmişlerdir. Yüce Allah samimi bağlılıklarından dolayı onları övmüş ve bu örnek davranışın karşılığında mükâfatlandırmıştır. (Saffat, 102-110) İşte o gün bugündür durumu müsait olan müminlere bu görev, bir imtihan olarak verilmiştir: “Şimdi sen Rabbin için kulluk et ve kurban kes.” (Kevser, 2)

Hz. Peygamber (s.a.s.) de, kurban günlerinde iki adet kurban kesmiştir. Onları incitmeden kıbleye doğru yöneltmiş ve şu duayı yapmıştır: “İbrahim’in dininde bir muvahhit olarak yüzümü, yerleri ve gökleri yaratan Allah’a çevirdim. Ben, müşriklerden değilim. Şüphesiz benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm, hiçbir ortağı olmayan ve âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir. Ben, bununla emrolundum. Ben Müslümanlardanım! Ey Allah’ım; (bu kurban emri bize) sendendir ve senin rızan için (kurban ediyoruz). Ey Allah’ım! Bunu Muhammed’den ve Muhammed ümmetinden kabul buyur. Sonra Bismillahi, Allahüekber..” diyerek hayvanı kesmişti.

İslam, şefkat ve merhamet dinidir. Bu nedenle kesilecek kurbanlık hayvan incitilmemelidir. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.)’in bu konudaki uygulamaları da bize ışık tutacak niteliktedir. Buna göre; Yüce Allah, her şeye güzellikle yaklaşmayı murat etmiştir. Kesilecek hayvan için önceden hazırlık yapılmalıdır. Zira İslam, yapılan işlerin ve ibadetlerin “güzellikle” yerine getirilmesini arzu eder. Buna göre; kurbanlığı bekletmemek, incitmemek, bıçağı keskin hale getirmiş olmak, onu kendisine göstermemek, kesim yerine eziyet vermeden götürmek, yavaşça yatırmak, mümkünse altına yumuşak şeyler sermek, bıçağı süratle çalmak, kesim bitince tamamen ölmeden derisini yüzmemek ve başka bir hayvanın gözleri önünde kesmemek tavsiye edilmiştir.

Kurban Sosyal İçerikli Bir İbadettir

Kurban; Allah’a yaklaşma arzusu ile yapılan mali ve sosyal içerikli bir ibadettir. Az önce ifade edildiği gibi Hz. İbrahim ile Hz. İsmail’in Allah’a karşı verdiği sınavın hatırasını tazelemektir. Aynı zamanda bu ibadetin ruhuna uygun olarak Allah’ın emrine boyun eğmek ve kulluk bilincini yenilemektir. Diğer taraftan kurban kardeşlik, yardımlaşma ve dayanışma ruhunu canlı tutar. Sosyal adaletin gerçekleşmesine katkıda bulunur ve malını başkasıyla paylaşma imkânını verir. Kim bilir, bir taraftan aylarca et ve protein alamayan kardeşlerimize yardım elini uzatmaya vesile olur. Diğer taraftan da Kur’an-ı Kerim’de ifade edildiği gibi kesen kişi kurbandan elde ettiği manevi ecir ve samimiyetle Allah’ın rızasına ulaşır: “Onların (kurbanların) ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşır, fakat O’na sadece sizin takvanız (samimiyetiniz) ulaşır.” (Hac, 37)

Niçin Vekâlet Yoluyla Kurban?

Her yıl ülkemiz ve yurt dışındaki vatandaşlarımız aracılığıyla yüz binlerce kurban kesilmektedir. Bu görevi ifa edenler onu, Allah rızası için ve ibadet amacıyla yerine getirmektedir. Belki de bazıları bu kurbanların değerlendirilmesinde sıkıntı bile yaşamaktadır. Çünkü herkes kurbanını ve etini daha iyi bir ortamda değerlendirmek ister. Özellikle günümüzde şehirlerde yaşayan insanların iş yoğunluğu, hijyenik mekân yetersizliği veya etin yurt içi ve yurt dışında ihtiyaç sahiplerine ulaştırılması hususunda sıkıntılarla karşılaştığı bir gerçektir. Bu durumda; toplumu din konusunda aydınlatmakla görevli olan Diyanet İşleri Başkanlığı ve bu teşkilatın hizmetlerini desteklemek amacıyla kurulan Türkiye Diyanet Vakfı on beş yıldan beri “Vekâlet Yoluyla Kurban Kesim Projesini” yürütmektedir.

Vekâlet Yoluyla Kurban Kesimi ve Sorumluluk

Kurban bir ibadettir. Kişi isterse bu ibadeti bizzat kendisi yerine getirir. Ancak ihtiyaç ve şartlara göre vekâlet vermek suretiyle de bu görevi ifa edebilir. Şu kadar var ki bu faaliyetin yürütülmesiyle ilgili bazı hususların açıkça belirtilmesinde zaruret vardır: “Zira vekâlet yoluyla kurban kesimi, bir yardım toplama kampanyası değildir ve olmamalıdır. Bu faaliyetin bilincinde olan Diyanet İşleri Başkanlığı ve Vakıf yetkilileri kurbanı bir ibadet anlayışıyla ele almaktadır. Böylece yurt içi ve yurt dışından emanet edilen bütün kurbanlar dinî esaslara uygun olarak, vekâlet verenlerin adına ayrı ayrı ve mutlaka kesilmektedir. Kesilen kurbanların etleri ise; paraya çevrilmeden yurt içi ve yurt dışında, uygun, öncelikli ve ilgili yerlere bağışta bulunanların adına verilmektedir.”

Kurban Etlerinin Değerlendirilmesi ve Dağıtılması

Öncelikle şu hususu belirtelim ki tamamen dinî, hayri ve insani amaçlı olan vekâletle kurban kesim faaliyeti, tam bir sorumluluk anlayışıyla yürütülmektedir. Bu nedenle kurban bedellerini Başkanlığımıza ve Türkiye Diyanet Vakfına emanet edenlerin isabetli bir karar verdiklerini söyleyebiliriz. Zira bu kurbanların bir bölümü Et Balık Kurumu aracılığı ile bir bölümü ise, müftülüklerimizle istişare edilerek ihtiyaç duyulan il, ilçe ve köylerde kesilmektedir. Diğer önemli bir kısmı da yurt dışındaki büyükelçilik, başkonsolosluk, Din Hizmetleri Müşavirliği ve ataşeliklerin sorumluluğunda kesilmektedir.

Buna göre; yurt içinde hazırlanan etler; muhtaçlara, kimsesizlere, öğrenci yurtlarına, Kur’an kursu pansiyonlarına, düşkünlerin yurtlarına ve engellilere selamınızla birlikte teslim edilmektedir. Yurt dışında da aynı anlayış ve sorumluluk çerçevesinde etler taze ve paketlenmiş halde kurban sahiplerinin bir bayram ve kardeşlik armağanı olarak ilgililere yine selam ve dualarınızla birlikte ulaştırılmaktadır. Yeri gelmişken kurbanlarınızın ulaştığı bu kardeş ülkelerin ismini de hatırlatmakta yarar vardır. Bugüne kadar Yüce Allah’ın; “Kurban etlerinden yiyiniz ve fakirlere de yediriniz.” (Hac, 36) emri doğrultusunda birçok ülke ve akraba topluluklarına ulaşılmıştır. Bu ulaşım ve seçimde; açlık, yoksulluk ile iç çatışmaların yoğun olduğu Afrika ve diğer ülkelerdeki kardeş, soydaş ve dindaşlarımıza öncelik verilmiştir. Kurbanlarınızla duaların buluştuğu bu ülkeler; Sudan, Senegal, Etiyopya, Afganistan, Pakistan, Azerbeycan, Kuzey Irak, Türkmenistan, Abhazya, Makedonya, Litvanya, Moğolistan, Beyaz Rusya, Tataristan, Karabay, Balkarya, Karaçay, Çerkezya, Kırım, Kazakistan, Kırgızistan, Arnavutluk, Romanya ve Bulgaristan gibi yerlerdir.

Başkanlık ile vakfın birlikte yürüttüğü bu kardeşlik ve paylaşım merkezli hizmet artarak devam etmektedir. Bu hususta toplumu din konusunda aydınlatmakla görevli olan Başkanlığımıza ve her kademesinde çalışan arkadaşlarımıza önemli görevler düşmektedir. Müftü, vaiz, imam-hatip, Kur’an kursu öğreticisi ve müezzinler bu alanda büyük başarılar sağlayabilir. Yeter ki konuyu halkımıza anlatalım ve onları tam anlamıyla bilgilendirelim. İşte hayırda yarışma. İşte kurbanlarınızla dünyanın öteki yüzüne ve ucuna ulaşma. İşte kardeşlik. İşte sevgi, dostluk ve müstesna bir yardımlaşma örneği. Hali vakti yerinde olan duyarlı ve sorumlu kardeşlerimiz, elimizi çabuk tutalım. Yaklaşmakta olan Kurban Bayramında alacağımız kurbanın bedelini şimdiden hazırlayalım. Tam zamanıdır. Fırsatı kaçırmayalım. Hayra teşvik eden onu yapmış gibidir. Biz de gönüllü olarak akraba, dost, arkadaş ve komşularımızı bilgilendirelim. Onlarla birlikte bu hayır ve dua yüklü kervana katılalım. İyilikte ve takvada yardımlaşalım. Yurt içinde; il, ilçe müftülükleri, Diyanet Vakfı şubeleri, din görevlileri, yurt dışında ise; Din Hizmetleri Müşavirlikleri, ataşelikleri, din görevlileri ve dernek yöneticileri aracılığı ile veya kendimiz doğrudan kurban bedelini, gösterilen banka ve adreslere yatırıp makbuzumuzu almakta gecikmeyelim. Şimdiden bayramınız mübarek olsun. Kurbanınız makbul olsun.

Kurban İbadeti ve İletişim Boyutu

a) İbadet Boyutu

Kurban bayramı, İslâmiyet’in iki büyük bayramından biridir. Ramazan bayramı otuz gün tutulan oruçla irtibatlandırılırken kurban bayramı, adıyla özdeşleştiği “kurban” niyet ve eylemiyle Müslümanlar arasında kutlanır. İslâm inancına göre“Müslüman olmak” bir tercih meselesidir. Dolayısıyla insan hiç de kolay olmayan “imanî” bir olguyu gerçekleştirerek, yaşadığı hayatı bu seçiş çerçevesinde anlamlı hâle getirmek ister.

Eylemlerini formel ve informel ibadetler şeklinde sınıflandıran Müslümanın hayatında kurban formel ibadetler kategorisinde yer alır. Daha başka bir anlatımla, bir Müslümanın gerçekleştirdiği her eylem“ibadet” bilincine dönüştüğü zaman anlam kazanır. Bu sebeple her eylemin, yaratıcının rızasına yönelik olması gerekir. Eylemlere anlam ve lezzet katan “ibadet şuuru” içinde gerçekleştirilmiş olmasıdır. Bu şuurdan uzaklaşan eylemin “lezzet”i olmadığı gibi eylem de ruhsuzlaşır.

Müslüman, bütün yapıp etmelerini ibadet şuuruyla gerçekleştirmeyi yaratıcı ile sözleşmesi sırasında açıklamış, ve bu sözün takipçisi olacağını hür iradesiyle belirtmiştir. İşte bu inanç çerçevesinde maddî bir birikime sahip olan Müslüman bireyin, eylemlerinden biri de kurban ibadetidir. O, ya kurban ibadetini gerçekleştirir ya da maddî imkânlarını iyileştirerek gerçekleştirmeyi kendine amaç edinir. İkinci basamaktan birinci basamağa yükselmek istemesinin amacı, Allah’ın bir buyruğuna daha muhatap olma arzusudur.

b) İletişim Boyutu

Allah sözlerini (ayet) insanlara yönelterek onlarla iletişim kurmayı amaçlamaktadır. İletişim en az iki kişi arasında olacağına göre O’nun bu isteğine insanın cevap vermesi iletişim ortamını hazırlar. İletisine cevap verilmesi konusunda Allah kimseyi zorlamaz. Ancak aynı frekansı yakalayan herhangi bir birey, iletinin kendisine bir mesaj taşıdığına inanır ve bu mesaja cevap vermeyi arzu eder. Dolayısıyla bu isteklerin / isteklilerin çoğalmasıyla büyük bir site oluşur. İmanî (kalbî) ileti, olağan mesajlardan farklı bir özelliğe sahip olduğu için Allah ile insan arasında bir bağın oluşmasını mümkün kılar.

Allah kendisiyle olan bağın daha anlamlı hâle gelebilmesi için diğer bireylerle de ilişki kurulmasını ister. Bu ilişkinin anlaşılır ve gözlenebilir olabilmesi için de onun önüne “model insan”ı çıkartır. Biçimsel olarak diğer insanlardan farksız gibi görünen bu model insanı sevmeyi kendisini sevmekle özdeşleştirir; böylece insan kendine benzeyen model insana yönelir, onu tanımaya çalışır, tanıdıkça, bildikçe daha çok sever ve onunla gönül merkezli bir iletişime girer. Bu bağlamda kendine döner, kendini tanımaya başlar. Kendini tanıdıkça onunla örtüşmeyen davranışlarını terk eder. Böylece bireyler birbirlerine yaklaşırlar, birbirlerini tanırlar ve birbirlerini severler. Onu seven insan onun gibi olan, ona benzemeyi, onun yolundan gitmeyi kendine ilke edinenleri sevmeyi kendine amaç edinir.

Sevmenin elbette bir bedeli vardır. Çünkü bedelsiz sevgi olmaz. Sevgiliyi kendine tercih etmedikçe sevgi gerçekleşmez.Sevenin sevgisine,sevgili karşılık verir. Bir Müslümanın, Allah’a“görüyormuş gibi” inanması, O’nunla arasındaki iletişimin gücünü de ortaya koyar. Bu güç iletişim ağının sağa sola, yukarı aşağı bütün boyutlarını sımsıkı bir biçimde kuşatır. Çünkü yapılan her bir eylemin görünenin ötesinde bir anlamı vardır. Bir kısım insanların görünenin ötesine geçemeyip bazı eylemleri anlamlandıramaması bu yüzdendir. Kurban da bu tür ibadetlerden biridir.

İnsanların bir kısmı kurbanı et veya kavurma olarak görüyor. Dolayısıyla da birkaç gün içinde değişik mekânlarda binlerce hayvanın kesilmesini “vahşet” olarak değerlendirebiliyor. Boşuna denmemiş “Bütün ameller niyetlere göredir” diye. Siz bir şeyi nasıl görüyorsanız, o, sizin gördüğünüzden başka türlü görünmez. Oysa kurbanı bir ibadet şuuruyla değerlendirir ve gerçekleştirirseniz, orada vahşeti, merhametsizliği yaşamanız mümkün değildir.

İnsanlar yaptıkları ya da yaptırdıkları bir işten memnun kaldıklarında karşı tarafı teşekkür etmek veya hediye şeklindeki bir refleksle ödüllendirip, memnuniyetlerini çevrelerine anlatarak,onların “reklam”ını yapmaktan kıvanç duyarlar.Medenî bir atmosferi yakalamış bireyler ya da kurumlar, bu tür refleksleri paradan daha önemli görürler. Böyle bir durumda “müşteri”nin memnuniyeti işi yapan firmanın en büyük kazancı olur. Hatta birtakım firmalar, öncelikle yatırımı böyle bir “güven”e yapmayı daha akılcı bulurlar. İleriyi düşünen meslek sahibi bir insanın da en başta düşündüğü bu tür bir uygulamadır. Aksi ise açık gözlülük, hatta dolandırıcılık olarak değerlendirilir. Nitekim çağı iyi okumuş bir kısım kurum ve kuruluşların, özellikle de son yıllarda halkla ilişkilere önem vermesi bu düşünceden kaynaklanmaktadır.

İnsanlar arasında durum böyleyken Allah’ın bir kulunun kendine yakınlığını, samimiyetini görmezden gelmesi mümkün müdür? Allah en üstün varlık olarak yarattığı insanı çağlar üstüne çıkarmayı istemektedir. “Bana bir adım gelene ben yürüyerek gelirim, bana yürüyerek gelene ben koşarak gelirim” diyen yaratıcı, iyilikte, yardımda asgari şartların aşılmasını öngörmektedir. Allah’ın kuluna karşı yürümesi, koşması ona olan cömertliği, hak ettiğinden fazlasını vermeyi, işini rast getirmeyi, belâlardan korumayı istemesidir. Bunları anlamayan, anlamak istemeyen olmaz mı? Elbette olur. Zaten herkesin aynı seviyede olmaması bu yüzdendir.

Allah’ın bir sözüne daha muhatap olmak isteyen ve bu çerçevede kurbanı bir ibadet olarak gerçekleştirmeye gücü yeten Müslümanın, kurban ibadetini yerine getirmeyi istemekteki halinin ifadesini şöyle okuyabiliriz: “Allahım! Sen bana, sana kul olmanın yanında birçok nimet verdin. Ben onları yiyorum, içiyorum ve kullanıyorum, çoluk çocuğuma da istifade ettiriyorum. Bu kadar nimet karşısında teşekkürden acizim. Senin mesajının muhatabı olmak istiyorum. Sana yakın olmak istiyorum. Sana yakın olmanın yolunun da, senin gösterdiğin yol olduğuna inanıyorum. İşte onlardan biri de bana verdiğin nimetleri diğer kullarınla paylaşmamdır. Benim için kıymetli olan mallarımdan yine senin belirlediğin ölçüler çerçevesinde kurbanımı kesiyorum ve onu fakirlere senin rızanı kazanmak umuduyla ikram ediyorum. Bu nimeti tadamayanların da tatmasını istiyorum. Niyetimi, amelimi kabul et Allahım!”

c) İyilik Boyutu

Yapılacak iyiliğin “iyilik” (ihsan) özelliği taşıyabilmesi için herhangi bir karşılık beklemeden yapılması gerekir. Bu sebeple “iyi insan” daima başkalarına iyilik etme isteği duyar içinde. Kuşkusuz insandaki bu duygu doğuştandır, Allah tarafından verilmiştir. Bu yüzden esas sevilmesi gereken varlık O’dur.

Yaratılanın yaratandan ötürü sevilmesi bu yüzdendir. Eğer bunlar fark edilmez ve bu duyguların doğal gelişimine zemin hazırlanmazsa, sevgi olgusu insanın kendine veya onun yerine geçebilecek başka şeylere döner, bu durumda da bencillik ve benzeri duygular ortaya çıkar. Literatürel ve kalple ilgili olgular göz önüne getirildiğinde öne çıkarılması gereken, Allah’a mesajından dolayı karşılık vermek, nimetinden dolayı karşılık vermekten daha iyidir düşüncesidir. Bütün ibadetlerdeki amacın bu doğrultuda olması gerekir.

Kolay elde edilen, kolay ulaşılabilen bir nimet, onu bu şekilde elde edenler tarafından hiçbir zaman sorun olarak görülmez. Hatta nasıl elde edildiği konusuna da dönüp bakmaz. Bu yüzden birtakım insanî hallerle hallenmedikçe diğer insanları anlamak oldukça güçtür. Hayatın asgari ihtiyaçlarını kolay elde eden biri, daha rafine bir beslenmeyi düşünürken, karnını doyurmak için ekmek bulamayan bir kimsenin en büyük özlemi onu elde edebilmektir. İşte bu anlamda olanla olmayan, tadanla tadamayan insan arasındaki dengesizliklerden biri, kurban sayesinde ortadan kaldırılmaya çalışılmaktadır.

İnsan için et ve et ürünleri dengeli beslenmeyi sağlayan yiyeceklerin başında gelir. İlâhî ve tabii denge, meşrû olan her türlü yiyecekten gıda alarak beslenmeyi öngörür. Ekonomik bir düzey yakalamış insanların beslenmelerinin en önemli kısmını bu tür ürünler oluşturur. Günümüzde et ürünlerine doymuş insanlar başka rafine yiyecekler ararken, onların doyduğunu elde edemeyen, onları canı çeken milyonlarca insan vardır. Yemeden yemiş gibi, tatmadan tatmış gibi olmak herkesin harcı olmadığına, böyle bir durumu kimseden beklemeye hakkımızda olamayacağına göre, herkesin aynı basamakları çıkmak istemesi kadar doğal bir durum yoktur.

Fakir diye adlandırılan insanların en önemli ihtiyacı gıda, yani çoluk çocuğunun beslenme konusundaki ihtiyacıdır. Bu yüzden nefislerin tatmini çok önemlidir. Hiçbir ihtiyaç onun önü ne geçemez, geçmemelidir. Allah bu durumun önemini hatta vehametini bildiği için zekât ve benzeri yardımların yanı sıra kurban ibadetinin gerçekleştirilmesini ister. Bunlar göz önüne getirildiğinde kurbanı bir “kavurma şöleni” gibi düşünmek anlamsız ve yersizdir.

Günümüz Türkiyesi’nde kurban ibadeti, iç ve dış yardımlar açısından önemli bir işlevi yerine getirmektedir. Elbette değişik niyet taşıyan,farklı uygulamalarda bulunan insanlar olacaktır.Sadece bunları göz önüne getirip, kurbanın psikolojik ve sosyolojik yönünü görmemek yanlış olur. Sadece kurban bayramında et yüzü gören, eti tadan ve dolayısıyla nefsini körleten insan sayısı azımsanamayacak kadar çoktur.

Formel ibadetlerdeki çeşitliliğin de herhalde bir sebebi (hikmet) vardır. Müslümanın hayatında bunlar en genel anlamda bedensel bir özellik taşırken, zekât ve kurban gibi ekonomik şartlarla ilgili olanlar da önemli bir yer tutmaktadır. Hem biyolojik hem de psikolojik yönü bulunan insanın gerçekleştirdiği ibadetlerin de benzer özellikler taşıması doğaldır. İslâmiyet,“insan”ı esas alan ve onun ruhen gelişmesini, olgunlaşmasını amaç edinen bir yolun adıdır.Tatmayanın bilmemesi gibi herhangi bir şeyin birden olgunlaşması da tabii oluşuma aykırıdır.

Eylemlerini ibadet bilincine yükseltmiş bir Müslümanın hayatının anlamlı duruma gelebilmesi için elinde bulundurduğu / Allah’ın sınamak için ona verdiği imkânlardan başkalarını da yararlandırması gerekir. Kurbanın özellikle “kurban” olarak anılmasının sebebini, insanın anlamaya çalışması inkârından daha kârlıdır. İlâhî terminolojide yardımın her türlüsünün teşvik edilmesinin yanı sıra, bir kısmının da ismen anılması boşuna olmasa gerekir. Aslında iyilik ve kötülüğün değişkenliği düşünüldüğünde kurbanı anlamakta hiç güçlük çekmeyiz. İbadet niyetiyle ve farklı amaçlarla yapılan yardımlardaki çeşitlilik iletişim mantığının ve olgusunun doğal bir sonucudur.

d) Estetik Boyutu

1. Üslûp estetiği

Kurban kesmeyip onu yardıma dönüştürmek uygun olur mu? Söz gelimi onun parasını Müslüman bir fakire vermek gibi. Kur’an’da kurbanla ilgili yerlerde “kurban kesiniz veya yardım ediniz” gibi iki anlamlı bir ifade söz konusu olmadığına göre bu soruya olumlu cevap vermek mümkün değildir. Allah yapılmasını istediği ibadetin özellikle adını belirtmiştir. Diğer yandan da insanların birbirlerine yardım yapmasına engel bir durum söz konusu değildir. İstenilen zamanda istenildiği miktarda yardım yapılabilir. Bu durum kişilerin bireysel tercihidir.

“Mümin olma” iddiasında olan ya da mümin olduğunu öncelikle Allah’a ve sonra da insanlara deklare etmiş bir müminin yapması gereken, bu yöndeki sözünün gereğini yerine getirmesidir. Her niyet ve onun bir sonucu olan her eylem kendi bağlamında güzeldir. Dolayısıyla bir şey başka bir şeyin yerine geçemez. Çorba içildiği zaman su içilmiş olmaz. Yapılan her eyleme ibadet bilinci kazandırılır, hatta kazandırılması gerekir; ancak işlerinizi bu şuurla yaptığınız zaman bir ibadeti gerçekleştirirsiniz, fakat namaz kılmış olmazsınız. Çünkü namazın kılınmış olabilmesi için, o eylemin gerçekleştirilmiş olması gerekir.

Sadece kurbanla ilgili değil hayatın her alanında kanun ve kural koyucunun aksine, kuralları bireyler kendilerine göre belirlemeye kalkışırlarsa orada kaos meydana gelir. Bu durum tabiattaki düzende, devletlerin yapısında, çeşitli kurum ve kuruluşların işleyişinde olduğu gibi, dinin gereklerini yerine getirmede de öyledir. Bir zaman gelir, vergisini vermekle yükümlü olan vatandaş “Devletin vergiye ihtiyacı kalmadı” ya da “Verdiğim vergiler isabetli yerlere gitmiyor, öyleyse verilmesi gereken yerlere kendim vereyim” demeye başlar. Oysa hayatın her alanında ince bir ayar vardır. Bunların anlaşılabilmesi için, tabii oluşuma uygun olarak yorumlanması gerekir. Söz gelimi, insanlar yer altı ve yer üstü araştırmaları yapmadan, görünümünü beğendikleri mekânlara sorumsuzca yerleşmenin bedelini, doğanın dengesini bozmak suretiyle ağır bir biçimde ödemektedir.

Kurban ibadeti, farz vâcip veya sünnet gibi kavramlarla ifade edilmesiyle değerinden, öneminden bir şey kaybeder mi? İnsanın, Allah’ın mesajına karşılık vermek istemesi, görünenin ötesindeki bir hadise midir? Bir tarafta Hz. Peygamber’in hayatı, “Kur’an’ın ete kemiğe bürünmüş şeklidir” diye ifade edilirken, diğer tarafta herhangi bir Müslümanın gerçekleştireceği bir eylemin “sünnet” çerçevesinde düşünülmesi onun önemini azaltır mı?

Model insan olan Hz. Peygamber’in, kurbanını bayram namazından önce kesen birine, namazdan sonra kesmesi konusunda uyarısı söz konusuyken ve kendisinin de kurban kestiğine dair bilgiler mevcutken, onun yolunu benimsediğini söyleyen bir Müslümanın farklı bir biçimde davranması ne kadar doğru bir davranış olur? Bu durum Allah’ın, “O her ne getirdiyse alınız,uyunuz” ilkesine de aykırı olmaz mı? İletiye muhatap olan insanın duraksaması, iletişim kopukluğuna sebep olduğu gibi sağlıklı bir iletişim ortamının oluşmasına engel olur.

Müslüman, işini bilerek ve en iyi bir biçimde yapan, başkalarının haklarına dikkat eden ve onları gözeten kimsedir. Hz. Peygamber’in iman,İslâm ve ihsan kavramlarını birlikte anmasının Müslümanı tanımlama açısından önemi büyüktür. Müslümanın gerçekleştirdiği eylemlerin, imanî bir boyut kazanabilmesi için yapacağı işi iyi bilmesi kadar güzel yapması da önemlidir. Çünkü Allah yarattığı her şeyin ihsan özelliğine sahip olduğunu bildirmektedir. Bir eylemin farz olması onun yapılması açısından asgari şartıdır. İnsan hayatının anlam kazanabilmesi için de“zorunluluk” sınırının ötesine geçmesi gerekir.Böyle bir durum da kültürü, anlayışı, sevgiyi ve aşkı beraberinde getirir.

Biyolojik bir varlık olarak insanın birtakım zorunlu ihtiyaçları vardır: Yemek, içmek, giyinmek,çoğalmak gibi. Bunları karşılama konusunda zorunluluk sınırı aşıldığında insan oluş süreci başlar, çünkü bu anlamdaki ihtiyaçlar insanın biyolojik yönünün gereksinimleridir. Farz diye nitelenen durum da bundan farklı değildir. İnsanî olguyu gerçekleştirmiş bir Müslüman için farzlık,vâciplik bu bağlamda değerlendirilir. Müslümanın estetik kaygısı bu sınırın aşılmasıyla kendini belli eder, dolayısıyla her eylemi güzeldir, güzel olmak durumundadır. Güzelliğin taklidi güzellik hazzını vermez. Farz, vâcip, sünnet gibi kategorik ayırımlar ona ihtiyaç duyanlar içindir. Hz.Ali’nin dediği gibi, “İnsanlar işlerini ihsan ile yapmalarına göre değer kazanırlar.”

İster formel ister informel ibadet olsun bütün eylemlerde farz olan asgari ölçünün ötesine geçilmesi gerekir. Bu durum bir sevgi işidir, şevk işidir. Yapılan eylemin hazza dönüştürülmesi,heyecan duyulması insan olmanın ve Müslüman olmanın önemli bir göstergesidir. Günah işleyenin günahından haz aldığı bir realite iken, bir Müslümanın yaptıklarından zevk almaması düşünülemez.

2. Yöntem Estetiği

Bugün Türkiye’de özellikle de büyük şehirlerde kurbanın kesim biçiminde ciddi sorunlar vardır. Bu ibadetin yerine getirilmesi kadar yöntemleri de önemlidir. İmanî bir görevin ifası özellikle edebi zorunlu kılar. Her alandaki bozulmaya paralel olarak bu konuda da birtakım gevşemelerin olduğu görülmektedir.

Türkiye’de özellikle dar çevrelerde kurbanlıklara karşı olağan üstü bir duyarlılık söz konusudur. Kurban bayramından önce temin edilen ya da var olanlar içerisinden ayrılan kurbanlığın evdeki bakımı apayrı bir özellik taşır. Sabah kalkılır kalkılmaz onun ihtiyaçları karşılanır, küçük çocuklar kendi yiyeceklerini onunla paylaşırlar. Hatta annelerinden gizli olarak temin ettikleri yiyecekleri de götürüp ona verirler. Ev halkından biri gibi kucaklanır, öpülür, sevilir. Kesim vaktine kadar ona karşı ilgi bütün yoğunluğu ile devam eder. Kurban kesime hazırlanırken de oyunun bir parçası gibi gözleri bağlanır ve hüzünlü bir atmosfer içinde kesim gerçekleştirilir. Çocuk onun kesimini vahşet olarak görmediği gibi korkmaz da. Kesilmeden önceki özen, kesilirken de gösterir. O herhangi bir hayvan değildir,“mübarek bir hayvandır.” Allah’ın onlara bir lütfudur, eti de komşularla, fakirlerle, misafirlerle cömertçe paylaşılır. “İnsan olma” basamağını aşmış bir Müslümanın kurbana bakışı işte bu duygusallık ortamında gerçekleşir. Kurban merhametin, paylaşmanın, acımanın doruk noktasını oluşturur. Bu ibadet sayesinde bütün insanî duygular iç içe yaşanır.

Son yıllarda şehirlerin büyümesi, kalabalıklaşması ve insanların eğitim düzeylerinin yükselmesiyle geçmişten getirilen birtakım eylemlerin sorgulanmaya başlandığını görüyoruz. Bunlardan birisi de özellikle büyük şehirlerde kurbanlıkların kesim biçimidir. Küçük yerleşim birimlerinde insanları rahatsız etmeyen bir hareket, büyük şehirlerde rahatsız edici bir boyut kazanabilmektedir. Söz gelimi kurbanlıkların şehir merkezlerinde dolaştırılması yüzünden onların kokuları ve rastgele yerlere pislemeleri insanları rahatsız etmektedir. Hatta hiç de hoş olmayan manzaralarla karşı karşıya kalınmaktadır.

Kurban ibadeti maddî ve mânevî bütün oluşum ve yönleriyle insanın Allah ile, insanın insanla, insanın kurbanla, insanın kurbanlıkla iletişimini sembolize eden bir ibadettir. Mümin ve Müslümanın yüzünün ak olabilmesi için bu iletişimi akıllı ve şevkli bir hâle dönüştürmesi gerekir.

Print this item

  Adak ve Adak Kurbanı Hakkında Bilgi - Adak Hakkında Ayetler Hadisler
Posted by: SeliM35 - 09-10-2019, 02:39 PM - Forum: Kurban Ve Adak - No Replies


Adak ve Adak Kurbanı Hakkında Bilgi - Adak Hakkında Ayetler Hadisler

İslamda Adak Kavramı Hakkında Bilgi Adak Nedir?

Allah'u Teâlâ'ya ibâdet maksadıyla mükellef olmadığı halde mübah olan bir işi yapmayı kararlaştırmak, kişinin öyle bir ameli kendisine vâcip kılması ve bunu yapacağına dair Allah'a söz vermesi.
Allah rızası için yapılan adaklar Allah katında geçerlidir. Yalnız Allah'ın rızası gözetilirse böyle bir ibâdetten sevap elde edilir. Sırf Allah rızası için oruç tutmak, sadaka vermek, Kur'an okumak namaz kılmak gibi. Ancak sırf dünyevî bir maksat uğruna yapılan adaklar geçerli değildir. "Falan bir işim olursa şu kadar oruç tutacağım", veya şu kadar sadaka vereceğim demek gibi. Buna benzer dünyaya yönelik isteklerin olması halinde yapılan adaklarda sırf dünyevî bir arzu taşıdığından ibâdetlerde aranan ihlâs* ve Allah rızası özelliği kaybolmuş oluyor. Aslında böyle bir adak Allah'ın takdirini değiştirmez. Mukadder ne ise o olur. Fakat her ne olursa olsun "falan işim olsun, şöyle böyle oruç tutacağım, sadaka vereceğim..." gibi adakları yaptıktan sonra mutlaka yerine getirmek vâcip olur.
Allah'ın rızasını ve yardımını istemek maksadıyla yapılan bu ibâdet genellikle bütün semâvî dinlerde vardır. Kur'an-ı Kerim'de Hz. Meryem ile ilgili olarak anlatılan kıssada annesinin şöyle dediği ve adakta bulunduğu ifade edilmektedir : "Hani İmran'ın karısı şöyle demişti : 'Rabbim' karnımda taşıdığım çocuğu sadece sana hizmet etmek üzere adadım. Bunu benden kabul buyur Allah'ım sen her şeyi çok iyi işiten ve çok iyi bilensin. " ( Âl-i İmrân, 3/35). Ve yine Hz. Meryem'e şöyle hitab edilmişti : "İnsanlardan birini görürsen "Rahman olan Allah'a konuşmama orucu adadım bugün kimseyle konuşmayacağım" de." ( Meryem, 19/26). Yalnız Semâvî dinlerde değil, kısmen semâvî din özelliği ve kalıntıları taşıyan bazı toplum ve dinlerde de adak inancına rastlanmaktadır. Yahudi ve Hristiyanların yanısıra eski Çin, Türk ve Arap toplumlarında adakların yapıldığı bilinmektedir.
Kur'an-ı Kerim'de adak ile ilgili olarak bazı hususlar zikredilmişse de bu konuda herhangi bir emir veya nehiy mevcut değildir. Fakat ileride de ele alınacağı gibi adaklar yapıldıktan sonra mutlaka yerine getirilmesi gerekmektedir.
Bazı hadislerde Rasûlullah ( s.a.s.), yapıldıktan sonra Allah'a itaat kabilinden olan adakların yerine getirilmesi gerektiğini ifade etmiştir. ( Tecrid-i Sarih Tercüme ve Şerhi, XII, 226 vd.) Adağın Hz. Peygamber tarafından yasaklandığını ileri sürenler olmuşsa da, bu adaklar insanı kaderden müstağni kılmaya sürükleyen anlayışlara dayalı olan adaklardır. Çünkü yapıldıktan sonra mutlaka yerine getirilmesi kesin olarak emredildiğine ve bu konuda gayet açık hükümler bulunduğuna göre, yasaklanmış bir hususun yapıldıktan sonra yerine getirilmesi isteniyorsa bu yasak ne ile izah edilebilir?
Adak, yemin keffâreti*nde olduğu gibi yerine getirilmesi kişinin İslâmî hükümlere olan sadakatine bağlıdır. Böyle bir adağı yaptıktan sonra onu yapmaması halinde İslâm devleti yetkilileri ibâdeti ihmal ettiğinden dolayı onu bu konuda zorlayamazlar. Ancak Cenab-ı Hakk Kur'an-ı Kerim'de "Nezirlerini edâ etsinler" ( el-Hacc, 22/29) buyurmaktadır.

Adak; Arapça ifadesiyle nezr sözünün tercümesidir. Sözlükte nezir; “İnsanın yerine getirmeyi kendisine borç ( vacip) kıldığı, vaat ettiği şey” manasına gelmektedir.

Dini terim olarak adak; “Dinen mükellef olmadığı halde, kişinin farz veya vacip türünden bir ibadeti yapacağına dair Allah’a söz vermesi” şeklinde tarif edilmiştir. Yani dinen mükellef tutulmadığı halde kişinin kendi vaadiyle üzerine vacip kıldığı bir ibadettir.

Adak, İslam’dan önceki dinlerde de vardı ve yerine getirilmesi gerekli bir ibadetti. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor :

اِذْ قَالَتِ امْرَاَتُ عِمْرٰنَ رَبِّ اِنّٖى نَذَرْتُ لَكَ مَا فٖى بَطْنٖى مُحَرَّرًا فَتَقَبَّلْ مِنّٖى اِنَّكَ اَنْتَ السَّمٖيعُ الْعَلٖيمُ

“Hani, İmran’ın karısı, “Rabbim! Karnımdaki çocuğu sırf sana hizmet etmek üzere adadım. Benden kabul et. Şüphesiz sen hakkıyla işitensin, hakkıyla bilensin” demişti” ( Al-i İmran/35)

فَكُلٖى وَاشْرَبٖى وَقَرّٖى عَيْنًا فَاِمَّا تَرَيِنَّ مِنَ الْبَشَرِ اَحَدًا فَقُولٖى اِنّٖى نَذَرْتُ لِلرَّحْمٰنِ صَوْمًا فَلَنْ اُكَلِّمَ الْيَوْمَ اِنْسِيًّا

“Ye, iç, gözün aydın olsun. İnsanlardan birini görecek olursan, “Şüphesiz ben Rahman’a susmayı adadım. Bugün hiçbir insan ile konuşmayacağım” de” ( Meryem/26)

Bir adağın dinen geçerli olabilmesi için bazı şartların yerine getirilmesi gerekir. Adak ancak sözle olur. Yazı, işaret veya mücerret niyetle olmaz. Hanefi ve Malikilere mezheplerine göre adak sözünün şaka veya ciddi olarak söylenmesi sonucu değiştirmez. Adak vacip olur. Kişinin buna razı olması ve kendi tercihiyle olması da şart değildir. Tıpkı yemin gibidir. Şafiî’ye göre ise rıza şart olup ikrah ( baskı) altında yapılan adak geçersizdir.

Adağın geçerli olması için adamaya delalet eden bir sözün söylenmiş olması şarttır. Yani bir kimsenin “Allah için şunu yapmak üzerime borç olsun” “şu üzerime borç olsun” veya “üzerime adak olsun” yahut “şu işim olursa bir kurban keseceğim” şeklinde adamış olduğunu belirten bir sözü söylemiş olmalıdır. Bu emsal bir söz kullanmayıp sadece niyetinden bu şekilde geçirmesiyle herhangi bir şey vacip olmaz.

“Malım sadaka olsun” veya “malik olduğum her şey sadakadır” sözleri de birer adaktır.

Adağın Şartları
Adağın İslâmî hükümlere göre geçerli olabilmesinin çeşitli şartları vardır :
1- Adanan ibâdetin cinsinden mutlaka bir farz veya vâcibin olması gerekir. Örneğin "üç gün oruç tutacağım.", "Şu kadar namaz kılacağım", "Kurban keseceğim", diye adamak câizdir ve böyle bir adak sahihtir. Fakat "Filan hastayı ziyâret edeceğim", "Aldığım malları sermayesine satacağım", demek adak olmuyor. Dolayısıyla Allah rızası için adanan ibâdetin cinsinden farz ve vâcip olmayan hattâ İslâm dininde yapılması uygun olmayan, İslâm'ın emretmediği kötü geleneklerden ibaret olan türbelere, yatırlara mum yakmak, bu yatırların uğruna bir şeyler yapmak, yatırlara bazı eşyalar adamak câiz değildir. Hattâ bu gibi adaklar kesinlikle haramdır .
2- Adayanın akıllı, bülûğa ermiş yani ergin olması gerekir. Adağı yapan kimsenin aklından hasta olmaması, çocuk yaşta bulunmaması gerekir. Erginlik çağına ulaşmamış olanlarla delilerin* yaptığı adakların yerine getirilmesi zorunlu değildir.
3- Adanan ibâdet o anda veya gelecekte yapılması farz olan bir ibâdet olmamalıdır. Meselâ 'şu işim olursa öğle namazını veya yatsı namazını kılacağım', yahut 'Ramazan'da oruç tutacağım', veya zengin olduğu halde 'Kurban bayramında kurban keseceğim' gibi adaklar sahih değildir. Çünkü bu gibi ibâdetler zaten farz veya vâcip ibâdetler olup yerine getirilmesi gereken ibâdetlerdir. Buna göre bu tür adaklar geçerli değildir.
4- Adanan ibâdet ayrıca bir farz veya vâcip bir ibâdete sebep ve zemin türünden olmamalıdır. Örneğin abdest almayı veya tilâvet secdesi yapmayı adamak da sahih bir adak değildir. Zira bu gibi ibâdetler farz olan ibâdetlere vesiledir, onun için adanmaz.
5- Adanan şey Allah'ın razı olmayacağı, günah özelliği taşıyan türden de olmamalıdır. Meselâ "Şu işim olursa kendimi Allah rızası için kurban edeceğim" diye bir adak yapmak geçerli olmadığı gibi haramdır. Fakat aslında İslâm'ın emrettiği bir ibâdet iken yine İslâm'ın başka bir sebepten dolayı yasakladığı bir ibâdet türü ise geçerli olur. Meselâ bir kimsenin Ramazan Bayramı'nın birinci gününde veya Kurban Bayramı'nın ilk üç gününde oruç tutmayı adaması sahih bir adaktır. Ancak bu günlerde oruç tutmak haram olduğu için, başka bir zamanda bu adağını kaza eder.
6- Adanan şeyin yerine getirilmesi mümkün olmalıdır. Meselâ geçen falan günde yahut falanın geleceği günde oruç tutmak gibi. Geçen bir gün geri gelmeyeceği gibi, falan kimsenin gece veya gündüz zeval vaktinden sonra gelmesi halinde artık oruç tutulamayacağı bellidir. Çünkü oruç gündüz tutulduğu gibi fecirden başlanması gerekir. Dolayısıyla böyle bir adak olmaz.
7- Adanan şey bir malın sadaka* olarak verilmesi ise, adanan mal adağı yapanın malından ve servetinden fazla olmamalıdır. Çünkü adağı yapan kimse ancak mal varlığı kadar bir tasaddukta bulunabilecektir. Ayrıca başkasının malını tasadduk etmeyi adamak da câiz değildir.
Adağın Kısımları
Nezir'in şarta bağlı olan ve olmayan şeklinde ikiye ayrıldığı gibi bu türler de ayrıca kendi aralarında çeşitli kısımlara ayrılmaktadırlar.
A- Şarta bağlı olan adaklar
Bunlara ıstılâhî olarak "Muallak Adaklar" denir. Muallak adaklar ikiye ayrılır :
1- Bazı hususların gerçekleşmesine ve yapılmasına bağlanan adaklar. Meselâ 'Hastalığım geçer ve iyileşirsem şu kadar oruç tutacağım' veya 'Şu kadar kurban keseceğim' şeklinde yapılan adak gibi. Bu hastalığı geçerse bu ibâdeti derhal yerine getirmek gerekir. Böyle bir adağı daha sonra yapmak her ne kadar câiz ise de hemen yerine getirilmesi daha sevaptır.
2- Bazı iyi ve güzel hususların gerçekleşmemesi ve yapılmaması için adanan adaklar. Örneğin, 'Falan kimse ile konuşursam şu ibâdeti yapmak üzerime vâcip olsun' şeklindeki adaklar gibi. Burada koşulan şart falan kimse ile konuşmamadır. Bu şarta rağmen o kimse ile konuşulursa adağı yerine getirmek yahut bunun yerine yemin keffâreti ödemek gerekir.
Genel olarak belli bir şarta bağlanan adaklar belirtilen şartın gerçekleşmesinden önce yapılmazlar. Örneğin 'Falan işim olursa şu kadar oruç tutacağım' diye adak yapılıp o işi gerçekleşmeden adadığı orucu tutarsa adağını yerine getirmiş olmaz. Adı geçen işi gerçekleşince yeniden o orucu tutması gerekir.
Aynı şekilde bu tür bir adak belirli bir zaman, yer ve kişilere yahut belli bir şekle bağlanırsa mutlaka bu belirlenen şekilde yapılması şart değildir. Meselâ 'Falan işim olursa falan gün veya falan ay oruç tutacağım, şu parayı falan adama vereceğim', yahut şu kadar namazı falan camide kılacağım' dese belirtilen işi gerçekleşince belirttiği gün veya ayda oruç tutması şart değildir. Zikrettiği kişiye belirlediği parayı vermesi yahut söylediği camide namaz kılması şartı aranmamaktadır. Orucunu istediği bir zamanda tutması, sadakasını istediği kimseye vermesi, namazını istediği herhangi bir camide kılması mümkündür.
B- Şarta bağlı olmayan adaklar
Bunlara da "Mutlak Adaklar" adı verilmektedir. Bu tür adaklar da ikiye ayrılmaktadır.
1- Belirli olan yani muayyen adaklar : Şarta bağlı olmadan yapılan adaklardır. Meselâ 'önümüzdeki perşembe günü oruç tutmayı adamak' gibi.
Belirli olmayan adaklar. Bunlara da 'Gayr-i Muayyen Adaklar' denir. Bu tür adaklar da hiçbir şart ve zamana bağlı olmayan adak türleridir. Meselâ "Şu kadar gün oruç tutacağım" diyerek hiçbir şart ve zamana bağlamadan bir müddet oruç tutmayı adamak gibi.
Bütün bu hükümlere göre Mutlak * yani bir şarta bağlı olmadan adanan oruçların kesin olarak yerine getirilmeleri gerekir. Belirli bir zamanda yapılması adanan adak başka bir günde kaza edilmelidir. Aynı şekilde bu tür mutlak adaklarda belirli bir yer ve kişi ile belirli bir miktar da önemli değildir. Mühim olan bu adakların yerine getirilmesidir. Belirlenen yer, kişi ve miktarlar değiştirilebilir.
Adak Kurbanı :
Adanılan şey bazen kurban* olabilir. Bu durumda şu iki hususa dikkat edilmelidir :
1- Kurban davar, sığır ve deve gibi dört ayaklı hayvanlardan olur. Tavuk, kaz ve hindi gibi iki ayaklı hayvanlardan kurban olmaz.
2- Kurbanın etinden onu adayan kimse ile usûl ve füru* yiyemezler. Kurbanın eti fakirlere tasadduk edilir. Şayet yerlerse yedikleri miktarın değerini fakirlere vermeleri gerekir.

DELİNİN VE ÇOCUĞUN ADAK ADAMASI GEÇERLİ MİDİR?


Delinin ve çocuğun adaması geçerli değildir. Çünkü adağın hükmü, adanan şeyin vacip olmasıdır. Deli ve mümeyyiz olmayan çocuk ise yükümlü değildir.

Mümeyyiz çocuk için de hüküm aynıdır. Çünkü ergenlik çağına ulaşmadıkça dinin doğrudan vacip kıldığı şeylerle yükümlü tutulamaz.

Müslüman olmayanın adakta bulunması geçerli değildir. Hatta Müslüman olmayan bir kimse adakta bulunduktan sonra Müslüman olsa adağından sorumlu tutulmaz. Çünkü adanan şeyin ibadet cinsinden olması adağın geçerli olmasının ön şartıdır. Müslüman olmayan ise ibadet yapmaya ehliyetli olmadığı için ibadet olan bir şeyi adamaya da ehliyet sahibi olamaz.

ADAKTA GÖNÜL RIZASI ŞART MIDIR?

Ayrıca adakta bulunanın gönül rızasıyla adakta bulunmuş olması da şart değildir. Dolayısıyla tehdit altında adakta bulunanın adağı geçerlidir. Aynı şekilde şaka ile adakta bulunmak da geçerlidir.

HARAM OLAN VEYA MÜMKÜN OLMAYAN ŞEYLERİN ADANMASI

Adağın geçerli olabilmesi için adanan şeyin gerçekte mümkün, dinen de makbul ve meşru olması gerekir; aksi halde adak geçersiz olur. Söz gelimi; “Gece oruç tutmak adağım olsun” veya kadın “hayız ve loğusa halimde oruç tutmak adağım olsun” diyecek olsa adak geçerli olmaz. Çünkü gece oruç tutmanın vakti değildir. Aynı şekilde hayız halindeki kadın, oruç tutamaz. Çünkü aybaşı ve lohusalıktan temiz olmak orucun varlığı için şarttır.

Adanan şeyin Allah rızasına vesile olacak bir davranış, bir ibadet çeşidi olması gerekir. Günah olan bir şeyi adamak, bütün âlimlere göre haram olup geçersizdir.

Sözgelimi; bir kimse “şarap içmek Allah için üzerime borç olsun” “filanı öldürmek Allah Teâlâ için üzerime borç olsun” “filanı dövmek veya sövmek Allah Teâlâ için üzerime borç olsun” diyerek adakta bulunsa, bu adakları geçerli olmaz. Çünkü Allah Teâlâ’ya isyan olan şeyi adamak geçerli değildir.

Bir de, adağın hükmü adanan şeyin vacip olmasıdır. Masiyet ( günah olan) fiilin vacip olması ise imkânsızdır.

Nitekim Allah Teâlâ’ya isyan konusunda adak adanamayacağı hadis-i şerifle açıkça belirtilmiştir.

عَنْ عَائِشَةَ رَضِىَ اللَّهُ عَنْهَا أَنَّهَا قَالَتْ إِنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ : « لاَ نَذْرَ فِى مَعْصِيَةِ اللَّهِ وَكَفَّارَتُهُ كَفَّارَةُ يَمِينٍ »

Hz. Ayşe ( Allah ondan razı olsun)’den şöyle dediği rivayet edilmiştir; Peygamber Efendimiz ( Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyuruyor : Allah Teâlâ’ya karşı isyan içeren bir adak geçerli değildir. ( bozulmalıdır) bozulunca kefareti, yemin kefaretidir[1].

Böyle bir adağın yerine getirilmesinin caiz olmayacağı icma ile sabittir. Ancak bu durumda, Hanefî ve Hanbelîlere göre yemin kefareti ödemek gerekir. Zikri geçen hadis-i şerif ve emsalini delil edinmişlerdir. Diğer mezheplere göre ise adak sahih olmadığından hiçbir şey gerekmez.

ADAK OLABİLECEK ŞEYLER

Adanan şey, farz veya vacip türünden bir ibadet olmalıdır. Buna göre namaz, oruç, hac, sadaka, itikâf, kurban, umre gibi ibadetler adak konusu olabilir. Bunlar dışında, sevaba vesile teşkil eden davranışlar olmakla birlikte bizzat maksut birer ibadet olmayan hasta ziyareti, cenazenin arkasından gitme, abdest alma, gusletme, mescide girme emsali şeyleri adamak sahih değildir. Çünkü bu gibi işler her ne kadar Allah Teâlâ’ya manen yaklaştırıcı ise de, maksat olarak gözetilen yakınlaştırıcı ibadetler değillerdir. Bu tür şeyler Allah Teâlâ’ya yaklaştırıcı olsalar da maksat olarak gözetilen ibadet türleri olmadıkları için adanmaları geçerli değildir.

Ancak namaz, oruç, hac, umre, kurban, itikâf ve bunlar gibi ibadetlerin adanması geçerlidir. Çünkü bu gibi şeyler maksat olarak gözetilen yakınlıklar yani Allah Teâlâ’ya manen yaklaştıran ibadetlerdir.

Peygamber Efendimiz ( Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyuruyor :

مَنْ نَذَرَ اَنْ يُطِيعَ اللهَ فَلْيُطِعْهُ

“Kim Allah Teâlâ’ya itaat etmeyi adarsa, ona itaat etsin[2]”

عَنْ سَعِيدِ بْنِ جُبَيْرٍ عَنْ ابْنِ عَبَّاسٍ أَنَّ رَجُلًا قَالَ : يَا رَسُولَ اللَّهِ إنَّ أُخْتِي نَذَرَتْ أَنْ تَحُجَّ، وَأَنَّهَا مَاتَتْ قَبْلَ أَنْ تَحُجَّ، فَقَالَ عليه السلام : “لَوْ كَانَ عَلَيْهَا دَيْنٌ أَكُنْت قَاضِيَهُ؟ قَالَ : نَعَمْ، قَالَ : فَاقْضِ اللَّهَ، فَهُوَ أَحَقُّ بِالْقَضَاءِ

Said b. Cübeyr, İbn abbas’tan ( Allah onlardan razı olsun) rivayet ediyor : “

Birisi : Ey Allah’ın Elçisi! Kız kardeşim hac yapmayı adadı ama hacca gidemeden vefat etti. Ne yapacağım?” dedi. Peygamber Efendimiz ( Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdular : “Onun başkasına borcu olsaydı ödeyecek miydin?” Adam : “Evet, tabi” deyince Peygamber Efendimiz ( Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) : “Allah, kendisine adanan şeyin ödenmesini daha çok hak edendir” buyurdular[3].

Şu kadar var ki; bu hadisi şerifin genelliğinden, asla ibadet olmayan şeyler ve maksat olarak gözetilmeyen yakınlıklar yani ibadet türleri çıkartılmıştır.

Bazı âlimler, bu hususta şöyle bir kural getirmiştir : Bir şey ki onun farzlarda aslı vardır, onu adamak geçerlidir. Şüphe yok ki, biraz önce zikrettiğimiz itikâfın dışındaki namaz, oruç ve benzeri şeylerin farzlarda aslı vardır. İtikâfın da farzlarda aslı vardır. O da Arafat’ta vakfe yapmaktır.

Bir şey ki, farzlarda aslı yoktur, onun adanması geçerli değildir. Bunlar da geride zikrettiğimiz hasta ziyaret etmek, cenazenin hazırlanması ve benzeri şeylerdir.

Bu kuralı koyan âlimler, gerekçe olarak şunu zikretmiştir; “Adakta bulunmak kulun vacip kılmasıdır. Bu da Allah Teâlâ’nın vacip kılmasına kıyas edilir. Dolayısıyla Allah Teâlâ’nın vacip kılmadığı bir şeyi kulun vacip kılması geçerli olmaz.”

Şafiî ve Hanbelîlere göre ise bütün müstehap fiiller adak konusu olabilir.

Adanan malın adama sırasında kişinin mülkiyetinde bulunması veya adağın mülke yahut da mülk sebebine izafe edilmiş olması gerekir.

İslâm âlimleri sahip olunmayan bir malı sadaka olarak adamanın geçersiz sayılacağı hususunda görüş birliğine varmışlardır. Bundan dolayı bir kimse malik olduğundan fazla bir malı adarsa, adak ancak sahip olduğu mal ölçüsünde geçerli olur.

Hanefiler “Satın alacağım, miras yoluyla elde edeceğim şeyi adadım” gibi mülk edinme sebebine veya “Gelecekte sahip olacağım şeyi adadım” şeklinde mülke izafede bulunularak yapılan adağın geçerli olacağını kabul etmişlerdir. Şafiilere göre ise böyle bir adak geçersizdir. Zira bir kimse malik olmadığı bir şeyi sadaka olarak vermeyi adasa, bu adağı geçerli olmaz. Çünkü Peygamber Efendimiz ( Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyuruyor :

لاَ نَذْرَ فِيمَا لاَ يَمْلِكُهُ ابْنُ آدَمَ

“Âdemoğlunun malik olmadığı şeyde adakta bulunması yoktur[4]”

Ancak, adağını mülk veya mülk sebebine bağlarsa Hanefi mezhebine göre geçerli olur. Şöyle ki : Bir kimse “gelecekte malik olacağım her şey sadakadır” dese bu mülke yani malik olmaya bağlamaktır.

Hanefilerin dayanağı şu ayeti kerimedir :

وَمِنْهُمْ مَنْ عَاهَدَ اللّٰهَ لَئِنْ اٰتٰینَا مِنْ فَضْلِهٖ لَنَصَّدَّقَنَّ وَلَنَكُونَنَّ مِنَ الصَّالِحٖينَ

“İçlerinden, “Eğer Allah bize lütuf ve kereminden verirse, mutlaka bol bol sadaka veririz ve mutlaka salihlerden oluruz” diye Allah’a söz verenler de vardır”. ( Tevbe/75)

Adanan şey, kişinin yapmakla mükellef olduğu bir ibadet olmamalıdır. Adanan şey vakit namazları, zekât, Ramazan orucu, farz olan hac gibi farz-ı ayn veya cenaze namazı ve cihat gibi farz-ı kifâye; vitir namazı, fıtır sadakası, kurban gibi vâcib-i ayn veya ölüleri yıkama, selâma karşılık verme gibi vâcib-i kifâye bir amel olursa adak geçersiz olur. Ancak bu amellerden nafile olarak ifası mümkün olanlar adak yoluyla vacip hale dönüştürülebilir.

Adanan şeyin Allah Teâlâ’ya yakınlaştırıcı bir ibadet türü olması gerekir.

Yeme, içme, konuşma veya hanımına ilişkide bulunmak gibi mubah bir fiili işleme veya terk etme konusunda yapılan bir adak da geçersizdir. Zira Allah rızası için yapılan ibadetlerden başka şeyin adak konusu olamayacağı hadislerle belirtilmiştir. Ayrıca bunlarda ibadet vasfı yoktur. Bir insanın bu tür mubah olan fiilleri yapmasıyla yapmaması müsavidir. Aynı şekilde bir kimse “hanımımı boşamak üzerime borç olsun” dese, bu sözü adak olmaz. Çünkü boşamak ibadet olmadığı için adak da olmaz.

Türbelerde mum yakma, bez bağlama, horoz kesme, şeker ve helva dağıtma gibi halk arasında görülen adak âdetlerinin de dinde yeri olmadığı aşikârdır.
Adak olarak kesilen hayvandan kimler yiyebilir?

Kurban kesmeyi adayan kişi, bu adak kurbanından kendisi yiyemeyeceği gibi usulü, furuu ve hanımı da yiyemez.

Usulü/üstsoyu : Annesi, babası ve ne kadar yukarı çıkarsa çıksın dedeleri ve nineleridir.

Furuu/altsoyu : Oğlu, kızı ve ne kadar aşağı inerse insin erkek ve kız torunlarıdır.

Bu kişiler adak kurbanından yiyemezler. Yiyecek olurlarsa yedikleri miktarı fakirlere sadaka vermeleri gerekir.

Bir kimsenin yapmış olduğu adak sebebiyle üzerine almış olduğu sorumluluk tamamen bir ibadet ve Allah hakkıdır. Asla kul veya kamu hakkı değildir. Yani adak; Allah Teâlâ ile kul arasında olan, kulun Allah Teâlâ’ya karşı sorumluluğunu ilgilendiren bir yükümlülüktür.

Adak Nedir?

Adak’ın bir diğer adı da “nezir”dir. Adak, İslam dininde hiçbir zorunluluk olmamasına rağmen kişinin İslam sınırları içerisinde herhangi iyi bir şeyi yapacağına dair Allah’a söz vermesidir. Bu verilen sözler içerisinde namaz kılmak, oruç tutmak ve kurban kesmek bulunabilir. Biz yazımızda adak kurbanı konusunu ele alacağız.

Adak Kurbanı Nedir?

Adak kurbanı, herhangi bir dileğinin gerçekleşmesi halinde, gücünün yettiğince bir kurban kesip yoksullara dağıtmak adına niyette bulunmak demektir. Örnek verecek olursak, Kurban Bayramı dışında Allah için herhangi bir küçük baş ya da büyük baş hayvanın kurban edilmesi farz ve vacip değildir. Ancak, kişi çok sevinçli bir haber aldığı için Allah adına kurban kesmeyi vaat edebilir. Ya da, hiç çocuğu olmayan bir baba, “Allah’ım eğer bana çocuk nasip edersen ben de senin yoluna kurban keseceğim” diye bir vaatte bulunabilir. İşte bu türden, Allah’a verilen sözlere biz adak diyoruz.

Kuran-ı Kerim’de Adak Kurbanı Hakkında Ayetler

Bazen insanlar yanlışlıkla, bir adak sözünde bulunabilirler. Mesela, “Bir işe girersem ilk maaşımla Allah yolunda bir kurban keseceğim” diye adakta bulunurken yanlışlıkla “Bin kurban keseceğim” diyebilirler. Bugünkü şartlarda bin kurban kesmek elbette imkansız gibi bir şeydir. İşte bu durumlarda Allah, insanlara kolaylık sağlamaktadır. Konuyla ilgili ayet şu şekildedir :

“Allah sizi yanlışlıkla veya yanılarak ettiğiniz yeminlerden dolayı mesul tutmaz, fakat kalbinizle kazandıklarınızdan, yalan yere ettiğiniz yeminle ve yeminlerinizi yerine getirmemekle kazandığınız günahtan mesul tutar. Allah gafurdur, günahları çok bağışlar, halimdir, hemen ceza vermeyip tevbe etmeniz için size fırsat verir” ( Bakara Süresi 225. Ayet)

Ayrıca Kuran – ı Kerim’in pek çok yerinde Adak ile ilgili ayetler mevcuttur. Bu konuyu en birincil kaynağından , Kuran’dan öğrenmek için, bu ayetlere bakmamız bizim için yararlı olacaktır. Sizler için 2 tane Kuran ayetini aşağıda paylaşıyoruz :

Yaptığınız her harcamayı ve adadığınız her adağı muhakkak Allah bilir. Zalimler için hiç yardımcı yoktur. ( Bakara Süresi – 270. Ayet)
O kullar, şiddeti her yere yayılmış olan bir günden korkarak verdikleri sözü yerine getirirler. ( İnsan Süresi – 7. Ayet)

Hz. Muhammed ( SAV)’in Adak Kurbanı Hakkındaki Görüşleri

Hz. Muhammed ( SAV), insanları adak konusunda uyarmıştır. O dönem bazı Müslümanlar, verilen adak sözü sayesinde bazı sonuçların, kaderlerin değişeceğine inanıyordu. Ancak Hz. Muhammed ( SAV), yaptığı uyarıyla adağın yaşanılacak herhangi bir olayı erteleyemeyeceğini veya erkene alamayacağını belirtmiştir. Yalnız, İslam alimlerinin üzerinde tartıştığı bir nokta vardır. Bu da, Ebu Hureyre aracılığıyla bizlere iletilen bir hadistir. Bu hadise göre, Hz. Muhammed ( SAV), şöyle demiştir : “Adakta bulunmayınız çünkü adak kaderdeki hiç bir şeyi değiştirmez. Ancak adak sebebiyle cimri kimseden mal çıkar”

Bu hadisten yola çıkarak bazı İslam alimleri, adakta bulunmayı yasaklamışlardır. Ancak pek çok farklı hadislerde de Hz. Muhammed ( SAV), kendisine gelip verdikleri adak hakkında soru soran Müslümanlara, adaklarını yerine getirmelerini söylemiştir. Tarafsız bir açıdan bakarsak şu sonuca varabiliriz. Hz. Muhammed ( SAV), insanlara adakta bulunmayı önermemektedir. Ancak, ola ki bir durumda insanoğlu bir adakta bulunmuşsa da, imkanları dahilinde o adaklarını yerine getirmelerini tavsiye etmektedir.

Yalnız burada dikkat etmemiz gereken önemli bir nokta vardır ki, adak kurbanı Kurban Bayramı’nda kesilmez. Çünkü Kurban Bayramı’nda zaten herhangi bir kurban kesmek Müslümanlara vaciptir. İşte bu yüzden, Allah’a adanılan kurbanların, Kurban Bayramı dışında kesilmesi uygundur.

Adakta şart olan nedir?

Eskişehir’den Özkan Yakar : “Adağın sahih olması için gerekli şartlar nelerdir? Adak kurbanı kesilmeden, nakit para olarak, Kur’ân kursu veya hayır kurumlarına bağışlanabilinir mi? İllâki kan dökmek şart mı?”

Adakta illâki kan dökmek şart değildir.
Fakat kurban adamışsak, kan dökmeden kurban kesme şansımız yoktur.
Adakta şart olan, ne adamışsak, Allah’a ne söz vermişsek, verdiğimiz söze sadakattir.
Allah kurban adamaya bizi mecbur tutmuyor.
Pekâlâ, sadaka da adayabiliriz.
Fakat biz kurban adamışsak, adağımıza sadakat şarttır. Yani kurban keseriz.
Sadaka adamışsak sadaka veririz.
Adak konusu yaptığımız ibadeti yapmayıp, onu başka bir ibadete çeviremeyiz.
Namaz adamışsak namaz kılarız. Oruç adamışsak oruç tutarız. Hac adamışsak hac yaparız.
Meselâ, namaz adamışsak bunu hacca çeviremeyiz.
Yine meselâ, kurban adamışsak bunu sadakaya çeviremeyiz.
Ancak adadığımız ibadeti yerine getirdikten sonra, bir kez de o farklı ibadeti adak konusu yapabiliriz.

Meselâ, adadığımız kurbanı kestikten sonra bir kez de sadaka vermeyi adayabiliriz. Bu defa bu sadakayı Kur’ân Kurslarına veya hayır ve hizmet kurumlarına verebiliriz.

Bir adağın geçerli olması için şu şartlara dikkat edelim :

1- Adanan ibadetin cinsinden farz veya vacip bir ibadet bulunmalıdır. Meselâ oruç tutmak, kurban kesmek, namaz kılmak, hacca gitmek, sadaka vermek adanabilir; çünkü her birinin cinsinden farz veya vacip bir ibadet vardır.

Ancak meselâ mevlid okutmak, şeker veya helva dağıtmak, horoz kesmek gibi şeyler adak konusu olamazlar. Çünkü bunların cinsinden farz veya vacip bir ibadet yoktur.

2- Adak, kişinin zaten yapmakla yükümlü olduğu bir ibadet olmamalıdır. Meselâ “beş vakit namaz kılacağım” veya “Ramazan’da bir ay oruç tutacağım” ya da “Kurban bayramında kurban keseceğim.-bir kurban yükümlüsü için-” diye adakta bulunmak geçersizdir.

3- Adanan şeyin, yapılması mümkün ve meşrû olmalıdır. Meselâ, mülkiyetinde olmayan bir mal, sadaka olarak vermek üzere adanamaz. Hasta veya yaşlı olduğu için oruç tutamayan birisi, orucu adak konusu yapamaz. Geçen bir günde namaz kılmak adanamaz; adanırsa da yapmak imkân dışı olduğundan adak geçerli olmaz.

4- Adak bizzat ibadet cinsinden olmalıdır. İbadete vesile olan vecibeler, meselâ abdest almak, ezan okumak, mescide gitmek adanamaz.

5- Adanan iş, isyan, bid’at, günah ve mâsiyet içermemelidir.

Adak, zamana, mekâna, belli bir paraya, belli bir fakire, belli bir güne hasredilemez. Meselâ; “Allah rızası için, falanca fakire, şu kadar sadaka vereyim” diye adayan birisi; diğer bir fakire, düşündüğünden daha fazla veya daha az bir sadaka verdiğinde bu adağını yerine getirmiş olur. Ya da, “Allah rızası için mezbahada kurban keseyim” diye adayan birisi bu kurbanı başka bir yerde kestiğinde adağı yerine gelmiş olur. Veya, “Camide namaz kılayım” diyen birisi, bu namazı evinde kılabilir.

Mutlak olarak sadaka vermeyi adayan birisi, imkânları nispetinde gönlünün tatmin olacağı bir miktarı sadaka olarak verirse adağını yerine getirmiş olur. Adakta önemli olan, söz verilen ibadetin yapılmasıdır. İbadetin nerede, nasıl ve kimlerle yapıldığı veya yapılacağı önemsiz ayrıntılardır ve adağın konusu değildir.

Mekke fethedildiğinde birisi gelerek Allah Resûlü’ne ( asm), Mekke’nin fethedilmesi halinde Mescid-i Aksâ’da namaz kılmayı adadığını söyledi.

Allah Resûlü ( asm); “Burada kıl!” buyurdu.
Adam Mescid-i Aksâ’da kılmayı adadığını tekrarladı.
Resûlullah ( asm) yine, “Burada kıl!” buyurdu.
Adam sözlerinde ısrar edince de Peygamber Efendimiz ( asm); “Sen bilirsin!” buyurdu.1
Adakta, her ibadette olduğu gibi öncelikle Allah’ın rızasını kazanmak gaye edilir. Başka bir ifadeyle adağın Allah rızası için yapılması, olmazsa olmaz şartlarındandır. Aksi halde makbule şayan olmaz. Çünkü ibadetler doğrudan Allah’ın rızasına bakarlar. Adakların, dışarıdan her ne kadar bir şartın sonucu olarak yapıldığı gözükse de, neticesi Allah’ın rızasıdır. Nitekim Bedîüzzaman Hazretleri ibadetlerin illetinin dünyevî olarak menfaat sağlamak değil, Allah’ın emrini ifa etmek, neticesinde de Allah’ın rızasını kazanmak olduğunu kaydediyor.2

Adağa şöyle niyet edilir : “Şu işim olduğu zaman Allah rızası için ( meselâ) sadaka vermek adağım olsun” Yani birinci plânda amacı Allah’ın rızasını kazanmaktır; o işinin olması ise o ibadeti yapmaya yalnızca adi bir şarttır.

Adakların, Allah’ın takdirini değiştirmediği ve İlâhî takdirin bu şekilde değiştirilemeyeceği kesinlikle bilinmelidir.

Dolayısıyla adakta, şart meydana gelmez ise Allah’a sitem etmeye hakkımız yoktur. Bu, zaten kulluk edebine de aykırıdır.

Bir kimsenin, dileğinin, isteğinin yerine gelmesi veya bir bela ve musibetin giderilmesi maksadıyla, Allahü teala için; namaz kılmak, oruç tutmak, kurban kesmek gibi farz veya vacib cinsinden başlıbaşına ibadet olan bir şeyi yapmayı söz vermesi, vazife kabul etmesi. Adak kelimesinin Arapça karşılığı nezrdir.

Adağı yerine getirmek lazım olduğu, Kur'an-ı kerimde ve hadis-i şerifte bildirilmiş ve icma-ı ümmet ( bu hususta Müslümanların söz birliği) hasıl olmuştur. Hac suresi yirmi dokuzuncu ayet-i kerimesinde mealen; "Adaklarını yerine getirsinler." buyrulmuştur. Peygamber efendimiz buyurdu ki : "Kim taat ( ibadet) olan bir şeyi nezr ederse ( adarsa) onu yapsın. Günah olan bir şeyi nezr ederse onu yapmasın." Bunun için adağı yerine getirmek vacibdir. Bazı alimler farzdır demişlerdir.

Adak edilen şeyin farz veya vacib olan bir ibadete benzemesi ve başlı başına bir ibadet olması lazımdır. Mesela; Abdest almak adak yapılmaz. Çünkü abdest başlı başına bir ibadet olmayıp, başlı başına ibadet olan namazın şartıdır. Yine adak yapılan şey günah olmamalıdır. Mesela; filan kimseyi öldürmek, Allah için adağım olsun deyince, öldürmeyip, yemin keffareti verir. Yapması kendine zaten farz olan bir şey de adak yapılmaz. Adak edilen şeyin, adayan kimsenin mülkü olması ve başkasının malı olmaması lazımdır.

Adak iki çeşittir :

1. Şarta bağlı olmayan adak ( Mutlak nezr) : Bir şarta bağlı değildir. Bunu söylerken kasd etmese de, söz arasında dilinden çıksa yapılması şart olur. Allahü teala için, bir Gün oruç tutmak üzerime borç olsun diyeceğine, bir Ay oruç tutmak diye ağzından çıksa, bir ay oruç tutması lazım olur. Şarta bağlı olmayan adağı fakir de olsa hemen yapması lazımdır.

Adak ( nezr) yemine benzemektedir. Bir kimse "Nezrim olsun" dese, neyi adadığını söylemezse ve niyet etmezse, yemin keffareti vermesi lazım olur. Allahü tealanın rızası için oruç tutayım dese, bir şey niyet etmese veya sadece nezre niyet etse, kaç gün olduğunu söylemese üç gün oruç tutması lazımdır.

2. Şarta bağlı olan adak ( Mutlak olmayan nezr) : Hastam iyi olursa, Allah için şu kadar sadaka vermek ve sevabını falan valiye bağışlamak adağım olsun diye bir şarta bağlanarak yapılan adaktır. İstenilen şart meydana gelince, adağı yerine getirmek lazım olur. Şarta bağlı olan adak, şart edilen şeye karşılık yapılmamalı, Allahü tealaya şükür olarak yapılmalıdır.

adak etinden kimler yiyemez
Adak olarak kesilen hayvanın etinden; fakir olsun, zengin olsun adak eden, anası, babası, evladı, hanımı veya kocası yiyemez.

Adak, ancak Allahü teala için yapılır. Evliya zatlardan birinin mezarına gidip; "Kaybolan malımı bulur veya hastamı iyi eder veya falan işimi görürsen, şu parayı, yemekleri senin için vereceğim, sana mum yakacağım." demek haramdır.

Ancak adak yapmak isteyen bir kimsenin; "Ya Rabbi! Hastamı iyi edersen, falan velinin türbesi yanındaki fakirlere şu parayı veya şu hayvanı vermeyi senin için adadım. Sadaka sevabını da bu velinin ruhuna bağışladım." demesi veya böyle niyet etmesi gerekir.

Cahil kimselerin ölüler için para, mum ve benzeri şeyler adamalarının, bu suretle büyük zatlara yaklaşmak istemelerinin İslam dininde yeri yoktur. Allahü tealadan ayrı olarak bir ölüden bir şey beklemek imanın gitmesine sebep olur. Kiliseye, ayazmaya, mezara, türbeye gidip hazret-i İsa'dan, Meryem Ana'dan, evliyadan bir şey isteyen, dinden çıkar.

Temel atılırken, hasta iyi olunca, Allah için hayvan kesmeği adayıp, etini fakirlere sadaka vermek caizdir. Sadaka sevabı hasıl olur.

--------------------

Adak yok mu?


Sual : ( Allah’ın adağa ihtiyacı yoktur. Adak adamak yanlıştır. Adak adamak, Allah ile pazarlık yapmak anlamına gelir) deniyor. Dinimizde adak yok mu?
CEVAP
Dinde adak vardır. ( Allah’ın adağa ihtiyacı yok) dendiği gibi, ( Allah’ın namaza, oruca da ihtiyacı yoktur) diyerek bu ibadetleri kaldırmak mı gerekir?

Adağın pazarlıkla da ilgisi yoktur. Bir işimizin olması için adak adamak, o işin olması için dua etmek gibidir.

Bekara suresinin 270. âyet-i kerimesinde mealen, ( Fakire verdiğiniz sadakaları ve yaptığınız adakları, Allahü teâlâ biliyor) ve Hac suresinin 29. âyetinde mealen, ( Adaklarını yerine getirsinler) buyuruldu. İnsan suresinin 7. âyetinde, ( Onlar adadıklarını yerine getirirler) buyurularak iyiler övülmektedir. Bu âyet-i kerimelerde, Allahü teâlâ, yaptığınızı bilirim diyor. Adak yapanları övüyor. Adağın fakirlere nafaka olduğunu bildiriyor. Adak hakkında hadis-i şerifler :
( Yaptığı adaktan dönen, dönüp kustuğunu yiyen köpeğe benzer.) [Müslim]

( Allahü teâlâ buyurur : “Benim için birbirini seven, benim için birbirini ziyaret eden, benim için birbirine yardım eden ve benim için adaklarına sadakat gösterenleri severim.) [Taberanî]

( Davete giden, Ramazan, kaza ve adak orucu değilse, [nafileyse]orucunu bozsun!) [Taberanî]

( Adak kurbanının eti yenmez.) [Buharî]

( Ahir zamana doğru öyle bir topluluk gelir ki, hıyanet ederler, kendilerine güvenilmez. İstenmeden, şahitlik ederler. Adakta bulunur, yerine getirmezler.) [Buharî]

Bu hadis-i şerifler adağın dinde olduğunu göstermektedir. Adağın ikinci bir faydası daha var. O da, adak sebebiyle cimriler mallarını hayra sarf ederler. İki hadis-i şerif meali şöyledir :
( Adak, Allah’ın takdirini değiştirmez; fakat adak bazen kadere uygun olur, bu da cimrinin esirgediği malını vermesine sebep olur.) [Müslim]

( Allahü teâlâ buyuruyor ki : “Adak, takdiri değiştiremez; fakat daha önce böyle bir hayır yapmazken, nezirle cimriden bir hayır çıkmış olur.) [Buharî]

( Adak takdiri değiştirmez) demek, adak lüzumsuz demek değildir. Namaz, oruç da takdiri değiştirmez. İnsan takdirde olanı işler. ( Falanca kişi adak adayacak ve o işi olacak) diye takdir edilmişse, o iş elbette olur.

Şarta bağlı olarak Evliyaya adak yapmak da, kendini günahı çok, dua etmeye yüzü yok bilerek, mübarek birini vesile edip, Allahü teâlâya yalvarmak demektir. Mesela, ( Hastam iyi olursa sevabı Seyyidet Nefise hazretlerine olmak üzere, Allah için bir koyun kesmek nezrim olsun) deyince, bu dileğin kabul olduğu çok görülmüştür. Burada, Allah için koyun kesip, sevabı evliyaya bağışlanmakta, onun şefaatiyle Allahü teâlâ, hastaya şifa vermekte, kazayı, belayı gidermektedir.

Bir şeyi adamak nasıl olur

Sual : Bir şeyi adamak nasıl olur?
CEVAP
Bir şeyi adamak iki türlü olur : Mutlak adak, şarta bağlı adak.
1- Mutlak adak :
( Allah için, bir yıl oruç tutacağım) demek gibidir. Bir şarta bağlı değildir. Bunu söylerken, kastetmese de, söz arasında dilinden çıkmış ise de, yapması vacib olur. Çünkü, adakta niyetsiz, düşünmeden söylemek, ciddi, isteyerek söylemek gibidir. Hatta, ( Allah için, bir gün oruç tutmak üzerime borç olsun) diyeceği yerde, ( bir ay oruç tutmak) diye ağzından çıksa, bir ay tutması gerekir.

Adak, yemine benzer. Bir kimse ( Adağım olsun) dese, neyi adadığını söylemese ve niyet etmese, yemin kefareti vermesi gerekir. Bir kimse, Allah rızası için oruç tutayım dese, kaç gün olduğunu söylemese ve bir şey niyet etmese veya yalnız adak için niyet etse, bu orucu adak olur ve üç gün oruç tutar. Bunu söylerken, adak olmayıp, yemin olmasını niyet etse, yemin olur. Orucu bozarsa, yemin kefareti gerekir. Hem adak, hem yemin olmasını niyet ederse, bu oruç, hem yemin, hem de adak olur. Bu orucu bozarsa, hem kaza, hem de yemin kefareti gerekir.

İbadet olması gerekir
Adak edilen şeyin, farz veya vacib olan bir ibadete benzemesi ve başlı başına bir ibadet olması gerekir. Mesela, abdest almak, ölü kefenlemek başlı başına ibadet olmadıklarından adak olamaz. Hasta ziyaret etmek, cenaze taşımak, gusletmek, cami içine girmek, Kur’an-ı kerimi tutmak, ezan okumak, cami bina etmek de ibadet ise de, başlı başına ibadet değildir.
Şarta bağlı olmayan adağı, fakir olsa da, hemen yapması gerekir.

2- Şarta bağlı olan adak :
Murat edilen şart hasıl olunca, adağı yerine getirmesi gerekir. Yerine getirmeyip, yemin kefareti yapmak caizdir.

Adak yapmak, istenilen bir şeyin hâsıl olmasına bağlanırsa, şart ettiği şey hasıl olunca, adak ettiği şeyi yapmak gerekir. Hâsıl olmasını istemediği bir şeyi şart ederse, istemediği şey hasıl olunca, hac, oruç, sadaka, nafile namaz gibi adaklarını, isterse yapar. İstemezse, yapmayıp, yemin kefareti verir. Mesela, Ali ile konuşursam, Allah için yüz lira sadaka adağım olsun der ve Ali ile konuşursa, isterse, sadakayı verir, isterse vermeyip, yemin kefareti verir.

Şarta bağlı olan adağı, şart hâsıl olmadan önce yapmak caiz değildir. Mesela, hastam iyi olursa, Allah için şu kadar sadaka vermek ve sevabını seyyid Ahmed Bedevi hazretlerine bağışlamak adağım olsun dense, hasta iyi olmadan önce adağı yapmak caiz olmaz. Hasta iyi olduktan sonra yapması gerekir. Şarta bağlı olan adağı yaparken de yeri, fakirin şahsını ve fakirlerin sayılarını ve paranın cinsini de söylediği gibi yapmak gerekmez.

Kurban demek, bayramın ilk üç gününde zengin için vacib, fakir için ise nafile olarak kesilen davar, sığır veya deve demektir. Bu bakımdan adak yapılırken, kurban denilmişse, Kurban bayramında kesilir. Kurban denmeden, mesela bir koyun keseceğim denirse, gün ve yer belli etse bile, Kurban bayramı günleri dahil, istediği zaman ve istediği yerde kesebilir.

Adağı yerine getirmeli
Adağı yerine getirmek lazım olduğu, Kur’an-ı kerimde ve hadis-i şerifte bildirilmiş ve icma-i ümmet hasıl olmuştur. Hac suresi, 29. âyet-i kerimesinde mealen, ( Adaklarını yerine getirsinler) buyurulmuştur. Bunun için, adağı yerine getirmek vacibdir. Farz diyen âlimler de olmuştur.

Kalbden yemin ve adak
Sual : Dille söylemeden, kalbden yapılan adak ve yemin geçerli olur mu?
CEVAP
Hayır, kalbden geçirmekle adak veya yemin olmaz. Dille söylenmesi gerekir.

Farz olan bir şeyi adamak
Sual : Bu imtihanı geçersem, Eyüp Sultan’da bir vakit ikindi namazı kılacağım diye adansa, evde veya başka camide kılınsa caiz olmaz mı?
CEVAP
Yapılması kendisine farz olan bir şeyi adamak sahih olmaz. İkindiyi kılmak zaten farzdır. Yani bu adak sahih değildir. Nafile namaz adanmış olsaydı, adak sahih olurdu; fakat Eyüp Sultan’da kılmak gerekmezdi, başka yerde de kılınabilirdi.

Şükür için kurban
Sual : Şükür niyetiyle, ( Hastalıktan kurtulan babam için bir kurban keseyim) demek adak olur mu?
CEVAP
Evet, olur.

Horozdan adak olur
Sual : Tavuktan, horozdan kurban olmaz, ama adak da mı olmaz?
CEVAP
Adak olur elbette. Kurban olmaz demek, adak da olmaz demek değildir. Adakta, yapılması adanan şeyin, farz veya vacib olan bir ibadete benzemesi ve başlı başına bir ibadet olması gerekir. Mesela sadaka vermek nafile bir ibadettir, ama farz olan zekâta benzediği için adak olabilir.

Canlı tavuk, horoz adamak caiz olduğu gibi, kesip etini fakirlere yedirmek de adanabilir. Hattâ bir yumurta bile adamakta mahzur yoktur. Adak fakirlere verilir.


Adak ile adak kurbanı ayrıdır

Sual : Adakla adak kurbanı arasındaki farklar ve dikkat edilecek hususlar nelerdir?
CEVAP
Maddeler halinde bildirelim :
1- Adakla adak kurbanı ayrıdır. ( Hastam iyi olursa, Allah rızası için bir horoz kesip etini fakire tasadduk edeceğim) diyen, horozu keser ve etini bir fakire verir. Fakire tasadduk edeceğim demese de, adak edilen şey, fakirlere verileceği için sahih olur. ( Horoz kesmek nezrim olsun) dese de adak sahih olur. Kurbanlık hayvanlar deve, sığır ve davardır. Bu hayvanlardan başkası kurban olarak adanmaz. Bunun için horozdan kurban adamak caiz değildir.

2- Fakir olsun, zengin olsun, adak eden, adak edilerek kesilen hayvanın etinden yiyemez ve zekât alması caiz olmayanlara yediremez. Ana babasına, evlatlarına, karı koca birbirine, fakir olsalar da yediremezler. Yerse veya bunlara yedirirse, yenilen etin kıymetini, fakirlere sadaka verir.

3- Adak kurbanını bayramdan önce kesen, daha sonra kurban dediği için Kurban bayramında kesileceğini öğrense, Kurban bayramında tekrar kesmesi gerektiği için, şimdi kestiği hayvanın etinden, adak olmadığı için yiyebilir. Adak hayvanının etini bir fakire verdikten sonra; fakir, bu etten zenginlere ve adak sahibine verebilir, çünkü mal kendisinindir. İstediğine verebilir.

4- ( Şu işim olursa, bir hayvan keseceğim) diye adakta bulunup, sonra adadığı hayvanın cinsini hatırlayamayan koyun keser. Adakta âdete bakılır. Adaklık hayvan dendi mi, genelde koyun anlaşılır. Hangi zaman keseceğini hatırlamayan kimse de, ihtiyaten Kurban bayramında keser.

5- Kurban mı, adak mı dediğini unutan, Kurban bayramında keser. Halk arasında teamül olan, kurban demektir. Adak demiş olsa bile, adağın Kurban bayramında kesilmesinde mahzur olmaz.

6- Koç adayanın, illa koç kesmesi şart değildir. Koyun, keçi, inek de kesebilir; ama inek adayan, bir koç kesemez. Yedi koç kesebilir. İki üç kişi, bir koçu adasa, sahih olmaz. Kurban da olsa, adak da olsa, bir koçu ancak bir kişi kesebilir. Bir yaşını doldurmuş iki küçük kuzu adayan, ikisinin değerinde büyük bir koç kesemez. İki hayvan kesmesi gerekir. Koyun adayan, bunun yerine keçi kesebilir.

7- Kurban adayan, bayramın ilk üç günü içinde keser. Bundan sonraya kalırsa, mevcutsa, diri olarak sadaka verir. Adak olan kurban kusurlu olursa, zengin de, fakir de onu keser. Adak ölürse, başka almaları gerekmez.

8- Şükür niyetiyle, ( Hastalıktan kurtulan babam için bir kurban keseyim) demek adak olur.

9- Zengin, ( Hastam iyi olursa, bir koç keseceğim) diye bir adakta bulunsa, hastası iyileşse ama fakirleşip adağını kesemese, maddi durumu düzelene kadar adağını geciktirmesi caiz olur.

10- Horozdan kurban olmayacağını bilmeden, ( Horoz kurban edeceğim) diye adakta bulunan kimsenin, adağını yerine getirmesi lazımdır. Horoz kurban olmazsa da, eti sadaka olarak veya diri olarak fakire verilir.

Adağın şartlara uygun olması

Sual : Yerine getirmek için adağın şartlara uygun olması mı gerekir?
CEVAP
Evet, adanan şeyin yapılmasının lazım olması için, adağın şartlara uygun olması gerekir. Örneklerle açıklayalım :

1- Bir farz-ı ayn veya vacib cinsinden olması gerekir. Mesela oruç, namaz, sadaka gibi. ( Şu işim olursa, yüz metre koşacağım) şeklinde bir adak sahih olmaz.

2- Başlıbaşına bir ibadet olması gerekir. Abdest almak başlıbaşına bir ibadet olmadığı için adak olmaz.

3- Kendisi günah olmamalıdır. Haram bir şeyi adamak yemin olur. Bunu yapması günah olur. Mesela birini öldürmeyi adayan, onu öldürmez, yemin kefareti verir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki :
( Günah işlemek için adak olmaz. Kefareti de yemin kefaretidir.) [Nesai]

Bayram günü oruç tutmak haramdır. Fakat orucun kendisi haram olmadığı için Kurban bayramı günü oruç adamak caiz olur. Başka gün tutması gerekir. [Bunun gibi nafile namazı cemaatle kılmayı adayan kimse, mekruh işlememek için, bu namazı yalnız başına kılar. ( Tesbih namazını cemaatle kılanları görürsem, mekruh işledikleri için dövmek nezrim olsun) diye adakta bulunsa, dediğini yapmaz. Yemin kefareti verir.]

4- Yapması kendine zaten farz olan bir şeyi adamak sahih olmaz. Mesela bu seneki Ramazan orucumu tutacağım demek adak olmaz.

5- Adanan şeyin mal olması, mülkünden çok olmaması ve başkasının malı olmaması gerekir. Mesela bir kimsenin, gözünü falanca kimseye vermek için adaması sahih olmaz. Bir lirası olan, bin lira sadaka vermek için adakta bulunsa, bir lira verir. ( Oğlum iyileşirse, onun maaşından bir hayvan keseceğim) diye adakta bulunmak sahih olmaz. Kendi malından adaması gerekir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki :
( Allah’a masiyet olan veya malik olmadığı şeyde adak olmaz.) [Müslim]

6- Adak kurbanının, belli üç günde kesilmesi gerekir. Bu günler gelmeden önce kesilirse, kurban olmaz ve adak yerine getirilmiş olmaz. Adak kurbanı belli üç günde kesilemedi ise, altın veya gümüş olarak değeri veya diri olarak kendisi fakirlere verilir. Belli üç günden sonra kesilip de, eti fakirlere dağıtılırsa, etin değeri, diri kurban değerinden az olmamalıdır.

7- Adak kurbanını kesmeyip, bedelini tasadduk etmek caiz değildir. Çünkü adağı yerine getirmek vacib olduğu için, bedeli verilmez. Eğer Kurban bayramında kesilememişse, bedeli tasadduk edilir. Kurban denilmemişse, adak hayvanı her zaman kesilebilir. Gecikse de, yine bedeli verilmez, kesmek gerekir.

8- Kurban denmeden adanırsa, mesela bir koyun keseceğim denirse, gün ve yer belli etse bile, Kurban bayramı günleri dahil, istediği zaman ve istediği yerde kesebilir.

9- Sevabını ölüye göndermek için kesilecek kurban da, her kurban gibi, yalnız Allah rızası için kesilir. Kesilen kurbanın sevabı bütün ölülere gönderilebilir. Ölü için, vârisi veya başkaları, her zaman kendi malından hayvan kesip, sevabını o ölüye hediye edebilir. Bunların etinden, kesen de yiyebilir. Çünkü adak değildir.

10- Adak kurbanını, Kurban bayramında kesemeyen, bedelini altın olarak fakire verirken, “Bu kurban adağımın bedeli” demesi gerekmez. “Hediye” dense de caizdir.

11- Kurban adayan, bayramdan önce kesse, sonra da bayramda kesileceğini öğrense, bayramda da keseceği için, bunun etinden kendisi yiyebilir.

Adak sevabını evliyaya bağışlamak

Sual : Hastanın iyi olması için evliyaya adak yapmak caiz mi, caiz ise nasıl yapılır?
CEVAP
Evliyaya adak yapmak, şu işim olursa Allah rızası için bir koyun kesmek, sevabını falanca veliye göndermek istiyorum demek caizdir.

Hakiki İslam âlimleri buyuruyor ki :
Hiçbir veli, gaybı bilmez. Allahü teâlâ keşf ve ilham ile bildirirse, ancak onu söyleyebilir. "Evliya gaybı bilir" diyen kâfir olur. Evliya, yok olan şeyi var edemez. Var olanı yok edemez. Kimseye rızık veremez. Çocuk veremez, hastalığı gideremez. Bunun için hacetini direkt evliyadan bekleyerek, evliyaya adak yapmak caiz olmaz.

Ancak şarta bağlı olarak evliyaya adak yapmak, kendisini, günahı çok, dua etmeye yüzü yok bilerek, mübarek birini vesile edip, onun hürmetine Allahü teâlâya yalvarmak şeklinde olabilir. Mesela ( Hastam iyi olursa veya şu işim hasıl olursa, sevabı evliyadan ( Seyyidet Nefise) hazretlerine olmak üzere, Allah için, üç Yasin okumak veya bir koyun kesmek nezrim olsun) deyince, bu dileğin kabul olduğu çok tecrübe edilmiştir. Burada, Allahü teâlâ için koyun kesip, sevabı Seyyidet Nefise hazretlerine bağışlanmakta, onun şefaati ile, Allahü teâlâ, hastaya şifa vermekte, kazayı, belayı ihsan edip gidermektedir.

İbni Âbidin hazretleri, ( Bir dilek için adak edilen bir ibadet, o dileği hasıl etmez. Bu ibadet, o dileğin hasıl olması için yapılmaz. Allahü teâlâ, o ibadetten dolayı veya sevdiği bir kuluna yapılan bir iyilikten dolayı, merhamet ederek, o dileği kabul ve ihsan etmektedir) buyuruyor.

Görüldüğü gibi, hayvan evliya için değil Allah rızası için kesilmekte, sevabı evliyaya bağışlanmaktadır. Allah’tan başkası için kurban kesilmez.

Evliya için kurban
Sual : Vefat etmiş bir evliya için kurban keserken, niyet nasıl olur?
CEVAP
Allah rızası için kurban kesmeye denir ve sevabı o evliyanın ruhuna hediye edilir.

Adak etinden kimler yiyemez


Sual : Adak etinden kimler yiyemez?
CEVAP
Fakir veya zengin, adakta bulunursa, adak hayvanın etinden yiyemez ve zekât verilmesi caiz olmayan anasına, babasına, dedesine, evladına, torununa, kocasına veya karısına, fakir olsalar da, yediremez. Yerse veya bunlara yedirirse, yenilen etin kıymetini, fakirlere sadaka verir. Yeniden hayvan kesmek gerekmez. Akrabasından ve evinde bulunanlardan, zekâtını vermesi caiz olan büyük, küçük herkes yiyebilir. Kardeş, kayınvalide, kayınpeder, gelin, üvey anne, üvey baba, üvey evlat, süt anne, süt baba, süt çocuk ve süt kardeş de yiyebilir. Bunların içinde zengin olanlar yiyemez. Yerlerse, adak sahibi, bunların yediklerinin kıymetini fakirlere verir. ( Hindiyye)

Sual : Fakir hanım, aldığı adak etini zengin kocasına yedirebilir mi?
CEVAP
Evet yedirebilir. Çünkü kendi mülkü olmuştur. Başka zenginlere de verebilir.

Sual : Adak hayvanını kesip, etini dağıtmak için vekil olan fakir, bu etten yiyebilir mi?
CEVAP
Yiyebilir.

Sual : ( İşe girersem koyun kesip eş dostla yerim demek) adak olur mu?
CEVAP
Adak olur. Etten kendisi, hanımı, çocukları, ana-babası ve zengin olan eş dost yiyemez.

Sual : Bir arkadaşa adağımı kesmek ve etini bildirdiği fakirlere vermek üzere vekil ettim. O da başka fakirlere vermiş. Bir mahzuru olur mu?
CEVAP
Vekil adağı hangi fakire verirse versin sahih olur. Zekât böyle değildir. Zekâtı zenginin bildirdiği fakirlere vermek gerekir. Eğer başka fakirlere verdikten sonra zengine durum bildirilir, o da kabul ederse, bir kavle göre bu da caiz olur.

Adak etinden yemek
Sual : Adak hayvanının etini bir fakire verdikten sonra; fakir, bu etten zenginlere ve adak sahibine verebilir mi?
CEVAP
Mal kendisinindir. İstediğine verebilir.

Adak ve yemin kefareti

Sual : Adak yerine yemin kefareti verilebilir mi? Bütün yatırların yanında Diyanetin bir yazısı var. İlk ikaz şöyle, türbelere adak adanmaz. Bu doğru mu? Beyheki’nin rivayet ettiği, ( Tayin etmediği nezirde bulunanın, günah olan veya gücü yetmeyecek şeyi nezredenin kefareti, yemin kefaretidir) mealindeki hadisi açıklar mısınız?
CEVAP
Hadis-i şerifte şu üç husus bildiriliyor :
1- Nezrim olsun der de, neyi adadığını söylemez ve niyet etmezse yemin kefareti verir.

2- İyileşirsem, bir şişe şarap içeceğim diyen, şarap içmez ve yemin kefareti verir veya filancayı öldürmek, Allah için nezrim olsun deyince, öldürmeyip, yemin kefareti verir.

3- Her sigara içişte bin dolar sadaka vereceğim diyen, bir defa yemin kefareti verir.

Bu konularla ilgili meseleler şöyledir :
Bir kimse, vallahi Allah rızası için oruç tutayım diyerek, hem adak, hem yemin olmasını niyet ederse, hem yemin, hem de adak olur. Bu orucu bozarsa, hem kaza, hem de yemin kefareti gerekir.

Hâsıl olmasını istemediği bir şeyi şart ederse, istemediği şey hasıl olunca, oruç, sadaka, nafile namaz gibi adaklarını isterse yapar. İstemezse, yapmayıp, yemin kefareti verir. Mesela, Ali ile konuşursam, Allah için yüz lira sadaka nezrim olsun der de, Ali ile konuşursa, isterse, sadakayı verir, isterse vermeyip, yemin kefareti verir. Yahut falancanın çantasını çalarsam, bir ay oruç nezrim olsun derse, çalmadan oruç tutar veya yemin kefareti verir. ( Tahtavi)

Hastam iyi olursa, Allah için şu kadar sadaka vermek ve sevabını seyyid Ahmed Bedevi hazretlerine bağışlamak nezrim olsun derse, hasta iyi olmadan önce nezrini yapması caiz olmaz. Hasta iyi olduktan sonra yapması lazım olur. ( Tahtavi)

Ya Rabbi, hastamı iyi edersen, şu türbenin yanındaki fakirlere şu parayı senin için adak ettim. Sadaka sevabını da bu Velinin ruhuna bağışladım, demek caizdir.

Diyanetin yazısı açık değil, tevile muhtaçtır. Yani kendilerine sorulsa, ( Biz; ey yatır, hastamı iyileştirirsen senin için bir adak keseceğim demenin uygun olmadığını söylüyoruz) diyebilirler.

Şarta bağlı olarak Evliyaya adak yapmak da, kendini, günahı çok, dua etmeye yüzü yok bilerek, mübarek birini vesile edip, Allahü teâlâya yalvarmak demektir. Mesela ( Hastam iyi olursa veya şu işim meydana gelirse, sevabı ( Seyyidet Nefise) hazretlerine olmak üzere, Allah için, üç Yasin okumak veya bir koyun kesmek nezrim olsun) deyince, bu dileğin kabul olduğu çok tecrübe edilmiştir. Burada, Allahü teâlâ için Kur’an-ı kerim okunup veya koyun kesip, sevabı seyyidet Nefise hazretlerine bağışlanmakta, onun şefaati ile, Allahü teâlâ, hastaya şifa vermekte, kazayı, belayı gidermektedir. Koyunu mezar başında kesmek haramdır. Hiçbir mezarın yanında kesmemelidir. Puta tapanların put yanında kesmelerine benzememelidir. İbni Âbidin’in, nafile namazları adak yaparak kılmayı anlatırken bildirdiği hadis-i şerife göre, bir dilek için adak edilen bir ibadet, o dileği hasıl etmez. Bu ibadet, o dileğin hasıl olması için yapılmaz. Allahü teâlâ, o ibadetten dolayı veya sevdiği bir kuluna yapılan bir iyilikten dolayı, merhamet ederek, o dileği kabul ve ihsan etmektedir. ( S. Ebediyye)

Sual : Hastalığım iyi olursa, ömür boyu Receb ayında oruç tutacağıma dair adakta bulundum. Oruç yerine yemin kefareti versem caiz olur mu?
CEVAP
Evet, yemin kefareti vermeniz caizdir. ( Redd-ül Muhtar)

Sual : ( Her sigara içişte on lira vereceğim) diye adadım. Caiz mi?
CEVAP
İmkansız şeyi nezretmek yemin olur. Kefaret verir.

Sual : ( Şu işim olursa her ay bir horoz kesip sadaka vereceğim) diye adakta bulundum. Ömür boyu mu kesmem gerekir?
CEVAP
( Her ay) denince kaç ay olduğu bilinmediği için, nezir olmaz, yemin kefareti verilir.

Sual : Nezrim olsun, yani adağım olsun dese, neyi adadığını söylemese, niyet de etmese, ne yapması gerekir?
CEVAP
Yemin kefareti vermesi gerekir.

Sual : Çocuğuma kızdım. Senin gözünü oymak Allah için adağım olsun dedim. Şimdi ne yapmam gerekir?
CEVAP
Haram bir şeyi adamak, yemin olur. Yemin kefareti verirseniz mesele kalmaz.

Adak yerine yemin kefareti
Sual : Sevmediği bir kimseyle konuşmak istemeyen kimse, onunla konuşursam bir yıl oruç tutacağım diye adakta bulunsa, oruç tutmayıp bunun yerine yemin kefareti verebilir mi?
CEVAP
Evet, verebilir. Çünkü olmasını istemediği bir şey için bir şey adayan kimse, isterse adağını yerine getirir, isterse de yemin kefareti verir.

Adak yerine yemin kefareti
Sual : S. Ebediyye’de, şarta bağlı olan adağı yerine getirmeyip yemin kefareti vermenin de caiz olduğu bildiriliyor. Aynı yerde, hâsıl olmasını istemediği bir şeyi şart ederse, şart hâsıl olunca, adağın yerine yemin kefareti vermenin de caiz olduğu bildiriliyor. İkincisinde ( İstemediği şey hâsıl olunca) diye ayrıca belirtilmiş. Birincisinde ise, ( istemediği) diye bir ifade yok. İstediğimiz bir şey hâsıl olunca da, adağı yerine getirmeyip yemin kefareti vermek yeterli oluyor mu?
CEVAP
Evet, yeterli olur.

Adak adamak ve mum dikmek

Sual : Türbelerde hayvan kesmeyi adamak ve orada mum dikmek hurafe midir?
CEVAP
Bunlar yeni çıkmış değildir. Fıkıh kitaplarımızda hepsi geniş olarak açıklanmıştır :
Bir adağı Allahü teâlâ için adamalı ve türbelerdeki fakirlere vermelidir. ( Ya Rabbi! Hastamı iyi edersen, falan Velinin türbesi yanındaki fakirlere şu parayı senin için adak ettim. Sadaka sevabını da bu Velinin ruhuna bağışladım) demelidir. ( Redd-ül-muhtar)

İmam-ı Sübki buyuruyor ki : ( Resulullah ile tevessül etmek yani ondan şefaat istemek, güzel bir şeydir. Yalnız İbni Teymiyye bunu inkâr etti. Böylece doğru yoldan ayrıldı. Resulullah hakkı için diyerek veya Resulullahın varisi olan Evliya hürmetine Allahü teâlâdan bir şey istemenin caiz olduğunu, Maruf-i Kerhi de bildirmektedir. Herhangi bir müctehidin caiz olur dediği bir şeyi yapana mani olmamalıdır. Bunun için, kabir ziyaret edenlere, Evliyanın mezarlarıyla teberrük edenlere, hastasının iyi olması için veya kaybolan şeyi bulmak için bunlara nezir yapanlara mani olmamalıdır. Adak yaparken, Evliyaya adak demek mecaz olup, türbeye hizmet edenlere adak demektir. Geçmiş Evliyaya dil uzatmak, öldükten sonra da keramet gösterdiklerine inanmamak, ölünce velilikleri biter sanmak ve onların kabirleriyle bereketlenenlere mani olmak haramdır. ( Hadika)

Ölmüş bir Veli için nezir eder ve adak ettiği malın ölünün olmasını niyet ederse, bu nezir sahih olmaz. Ölünün olmasını niyet etmezse, nezri sahih olur. Evliya için adak yapan hiç kimse, adak olunan malın ölüye verileceğini düşünmez. Ölünün bir şey almayacağını, bir şey kullanmayacağını, bu malların fakirlere veya türbede hizmet edenlere verileceğini bilmeyen yoktur. ( Tuhfe)

Hayvan kesmeyi, Allahü teâlâ için, şartsız olarak adamalıdır. Etleri fakirlere dağıtıp, bunların sevabını bir Veliye, büyük zata hediye etmek caiz olur. Sonra, bu nezrin ve sadakanın ve bu Velinin hürmetine muradın hâsıl olması için dua edilmelidir. Yahut, ( Filanca işim olursa, Allah için, mesela Eyyüb’de bir koyun kesip, etlerini Eyyüb Sultan hazretlerinin komşusu olan fakirlere dağıtıp, sevabını Onun ruhuna hediye edeceğim) diye adamalıdır. Böyle şartlı adak hayvanı, murat hâsıl olmadan önce kesilemez. Hayvanı mezarın yanında kesmemelidir. Türbelere bez, iplik bağlamak, mezarlara mum yakmak da, dinimizde yoktur. Bunları Hristiyanlar yapar. Mezara mum yakılmaz. Türbeye hizmet eden, orada ibadet eden fakirlere mum götürülürse, sadaka sevabı olur. Bu sevab ölüye bağışlanır. Ölüye mum lazım değildir. Müminin kabri, Cennet bahçesidir. Nur içindedir. Kâfirinki ise, Cehennem çukurudur. Azap doludur. Mum onu azaptan kurtarmaz. ( S. Ebediyye)

Mum adamak
Sual : Türbelerde veya mescitlerde kullanılmak üzere mum adamakta bir mahzur var mıdır? Türbenin veya mescidin aydınlanması için ampul adamaktan farkı nedir? Bazı kimselerin mum adamayı şirk gibi göstermelerinin sebebi nedir?
CEVAP
Aydınlatmak maksadıyla, mescide veya türbeye mum koymak veya adamakta hiç mahzur yoktur. Aynen ampul koymak veya adamak gibidir. Selefi denilen kimseler türbe adını duyunca, tepeleri atıyor, hemen şirk damgasını basıyorlar. Türbeye veya mescide mum bağışlamayı bid’at olarak görmek Vehhabi propagandasının tesiri altında kalmayı göstermektedir. Eskiden elektrik ampulü yoktu, ışık olarak mum kullanılırdı. Şimdi türbelerin veya mescitlerin aydınlanması için ampul bağışlamanın bir mahzuru yoktur. Ölü için mezarda mum yakmak dinde yoktur. Türbeye mum bağışlamakla, mezarda mum yakmak birbirine karıştırılmamalıdır.

Mezarlara mum yakmak dinimizde yoktur. Ölüye, mum lazım değildir. Türbeye hizmet eden fakirlere aydınlanmaları için mum bağışlamakla, sadaka sevabı hâsıl olur. ( S. Ebediyye)

Görüldüğü gibi aydınlanması için türbeye mum koymakla, mezarlarda mum yakmak farklıdır. Bu inceliği bilmeden, türbedeki mumları görüp, ( Bunlar bid’at ve şirktir) demek çok yanlıştır. Günümüzde, mum yerine ampul veya türbenin ihtiyacı olan başka bir şey bağışlanabilir. Aydınlatmak niyetiyle mum da bağışlanabilir. Elektrikler kesilince onu yakarlar.

Türbe ve mum
Sual : Emekli bir asker, ( Türbeye mum koymak şirktir) diye şiir yazmış. Mum dikmenin şirkle ne ilgisi var?
CEVAP
Aydınlatmak maksadıyla, mescide veya türbeye mum koymanın hiç mahzuru yoktur. Aynen ampul koymak gibidir. Selefî denilen kimseler türbe adını duyunca, tepeleri atıyor, hemen şirk damgasını basıyorlar. Türbeye veya mescide mum bağışlamayı bid’at olarak görmek Necdî propagandasının tesiri altında kalmayı göstermektedir. Bu şair de demek onların etkisinde kalmış. Eskiden elektrik ampulü yoktu, ışık olarak mum kullanılırdı. Şimdi türbelerin veya mescitlerin aydınlanması için ampul bağışlamanın bir mahzuru yoktur.

Türbeye hizmet eden fakirlere aydınlanmaları için mum bağışlanırsa, sadaka sevabı hâsıl olur. ( S. Ebediyye)

Günümüzde, mum yerine ampul veya türbenin ihtiyacı olan başka bir şey bağışlanabilir. Aydınlatmak niyetiyle mum da bağışlanabilir. Elektrikler kesilince onu yakarlar. Mum yakmanın şirkle ilgisi yoktur.

Adak düşmanlığı

Sual : Diğer mezhepsizler gibi, dinin emirlerini sorgulamayı âdet hâline getiren bir yazar, dünya menfaatine dayalı bir şey için, ( Şu işim olursa, hastam iyileşirse üç gün oruç tutacağım diye adakta bulunmak makbul değildir. Böyle bir adak kaderi de değiştirmez) diyor. Sanki kaderi değiştiren bir ibadet olduğu mu anlatılmak isteniyor?
CEVAP
( Böyle bir adak kaderi değiştirmez) demek, başka türlü adağın veya başka işlerin kaderi değiştirdiğini söylemek olur ki, çok yanlıştır. Kaza-i muallak olanlar hariç kader değişmez, kimse de değiştiremez. İki âyet-i kerime meali şöyledir :
( Benim sözümde değişiklik olmaz. Kullara zulmedici değilim.) [Kaf 29]

( Her ümmetin bir eceli vardır, gelince ne bir an geri kalır, ne de bir an ileri gider.) [Araf 34] ( Bu iki âyette bildirilen hüküm kaza-i mübremdir, asla değişmez. Kaza-i mübrem, kesin olan, hiç değişmeyecek olan hükümdür.)

Eğer başımıza gelen iş, kaza-i muallak ise, kabul olan dua veya hayırlı bir iş ile önlenebilir. Bir işin kaza-i muallak mı, kaza-i mübrem mi olduğunu bilemediğimiz için tedbirli olmayı ihmal etmememiz gerekir. İmam-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki :
Kaza, yani Allahü teâlânın yaratacağı şeyler, iki kısımdır : kaza-i muallak ve kaza-i mübrem. Birincisi, şarta bağlı olarak, yaratılacak şeyler demektir ki, bunların yaratılma şekli değişebilir veya hiç yaratılmaz. İkincisi, şartsız, muhakkak yaratılacak demek olup, hiçbir suretle değişmez, muhakkak yaratılır. Kaf sûresinin, ( Sözümüz değiştirilmez) mealindeki 29. âyet-i kerimesi, kaza-i mübremi bildirmektedir. ( 1/217)

Tedbir, takdiri değiştirmez
Adak, kaza-i mübremi yani kaderi değiştirmek için değildir. Namaz kılmak, oruç tutmak ve zekât vermek gibi bütün ibadetler de böyledir. Hiçbiri kaderi değiştirmek için yapılmaz. Dinin emrine uyularak yapılır.

Alınan tedbirler takdiri değiştirmez. Fakat biz kaza ve kaderimizi, başımıza gelecekleri bilmediğimiz için, bizimki sadece tedbir almaktır. Tedbir almak, sebeplere yapışmak ise dinimizin emridir. ( Redd-ül-muhtar, Dürer, Kudurî, Mebsut)

( Şu işim olursa, hastam iyileşirse…) diye adakta bulunmanın hiçbir mahzuru yoktur.

Şarta bağlı olarak evliya zatlara adak yapmak da, kendini, günahı çok, dua etmeye yüzü yok bilerek, mübarek birini vesile edip, Allahü teâlâya yalvarmak demektir. Mesela ( Hastam iyi olursa veya şu işim hâsıl olursa, sevabı Seyyidet Nefise hazretlerine olmak üzere, Allah için, üç Yasin okumak veya bir koyun kesmek nezrim olsun) deyince, bu dileğin kabul olduğu çok tecrübe edilmiştir. Burada, Allahü teâlâ için Kur’an-ı kerim okuyup veya koyun kesip, sevabı Seyyidet Nefise hazretlerine bağışlanmakta, onun şefaatiyle, Allahü teâlâ, hastaya şifa vermekte, kazayı, belayı gidermektedir. ( S. Ebediyye)

Seyyid Ahmet Tahtâvî hazretleri buyuruyor ki : Adak yapmanın caiz olduğu âyet ve hadislerle sabittir. Şarta bağlı olan nezir, şart hâsıl olmadan önce yapılmaz. Mesela, ( Hastam iyi olursa, Allah için şu kadar sadaka vermek ve sevabını Seyyid Ahmed Bedevî hazretlerine bağışlamak nezrim olsun) deyip, hasta iyi olmadan önce nezrini yapması caiz olmaz. Hasta iyi olduktan sonra yapması lazım olur. Şarta muallak olan nezir, şart edilen şeye karşılık olarak yapılmamalı, şükür secdesi gibi, Allahü teâlâya şükür olarak yapılmalıdır. ( İmdad haşiyesi)

( Yâ Rabbî, eğer hastama şifa verirsen Seyyidet Nefise hazretlerinin veya İmam-ı Şâfiî hazretlerinin türbeleri kapısında bulunan fakirleri doyurmak nezrim olsun) denirse sahih olur. ( Nimet-i İslâm)

( Ey Allah’ım, hastama şifa verirsen, falanca yerdeki fakirlere ikramda bulunacağım) derse yani nezir Allah için, nezredilen şeyin faydası da fakirler için olursa ve nezredilen şey hak sahibi olan fakirlere verilirse bu şekilde yapılan adak caiz olur. ( Hindiyye)

( Hastalıktan kurtulursam, Allahü teâlânın rızası için bir koyun kesmek nezrim olsun) denince, nezir sahih olup, kesmesi lazım olur. ( Dürer ve Gurer)

Görüldüğü gibi dünya menfaati için yapılan adakların sahih olduğu bütün kitaplarda yazılıdır. Aksini bildiren muteber hiçbir kitap yoktur.

Adakla ilgili çeşitli sual cevaplar


Sual : Kurban bayramı günü oruç tutacağım diye adakta bulundum. Bayramda oruç tutulmayacağına göre başka gün mü tutmam gerekir?
CEVAP
Evet, başka gün tutması lazım olur.

Sual : Bir kimse, Allahü teâlânın rızası için oruç tutayım dese, kaç gün olduğunu söylemese, oruç tutması gerekir mi?
CEVAP
Evet, bu orucu adak olur ve üç gün oruç tutması gerekir.

Sual : İki ay önce bir erkek çocuğumuz dünyaya geldi. Bu çocuk için ihtiyar babaannesi, çocuk sağ salim doğarsa üç gün oruç tutacağım demiş, şimdi de hastalandığı için oruç tutamıyor, ne yapması lazım?
CEVAP
İyileşinceye kadar bekler. Şayet hiç iyileşme imkanı yoksa yemin kefareti vermesi lazım.

Sual : İki kişinin bir koyunu kurban adaması caiz midir?
CEVAP
İki kişinin bir koyunu adaması caiz olmaz. İki kişi bir koyunu kurban da edemez. Bir kişi bir tavuk veya bir yumurta bile adayabilir. Ama kurban kesecekse, kurbanlık vasfı olan bir hayvan kesmesi gerekir.

Sual : Kalbimden "Annem hastalıktan kurtulursa Allah rızası için bir koyun keseceğim" dedim. Böyle söylemek adak olur mu?
CEVAP
Kalben söylemekle adak olmaz. Dil ile söylemek gerekir.

Sual : Zenginin, hayatının nimetine şükür olarak kesmeyi niyet ettiği hayvanı kesmesi vacib olur mu?
CEVAP
Evet, vacib olur.

Sual : Adağımızı kesmeyip, parasını ablamın oğluna verebilir miyiz?
CEVAP
Adağı kesmek şarttır. Yeğeniniz zengin değilse, etini ona verebilirsiniz. Adağı yerine getirmek vacib olduğu için, bedeli verilmez. Eğer Kurban Bayramında kesilememişse, bedeli tasadduk edilir. Kurban denilmemişse, adak hayvanı her zaman kesilebilir. Gecikse de, yine bedeli verilmez, kesmek gerekir.

Sual : Şu işim olursa sevabını imam-ı Rabbani hazretlerine bağışlamak üzere 3 Yasin-i şerif okumak nezrim olsun, dediğimizde Yasin-i şerifleri üçünü peş peşe, hiç ara vermeden mi okuyacağız yoksa ayrı zamanlarda okusak olur mu?
CEVAP
Peş peşe okumak iyi olur. Ayrı zamanlarda da okumak caizdir.

Sual : Şu işim olursa filana şunu vereceğim diye, yani isim söyleyerek adak yapıldığında o söylediğimiz kişiye değil de başkasına vermek caiz olur mu?
CEVAP
O kişinin fakir olması gerekir. Fakir değiştirilebilirse de, para miktarı ve verilecek şey değiştirilemez.

Sual : Eğer bir daha sigara içersem bir altın bir fakire vermek nezrim, yani adağım olsun dedim. Sigara içersem fakire altın vermek zorunda mıyım?
CEVAP
Adak, murat edilen şey için yapılır. Mesela, ( Falanca ile evlenirsem, fakire bir altın vermek nezrim olsun) denirse, evlenince adağını yerine getirmek zorundadır. Sigara içmemek için yemin edilebilir. Mesela ( Eğer bir daha sigara içersem bir altın bir fakire vereceğim) diye yemin ederseniz, sigara içtiğiniz zaman bir altını bir fakire vermek zorundasınız.

Sual : On kişi cemaatle nafile namaz kılmayı adadık. Ayrı mı kılınır?
CEVAP
Evet.

Sual : Benim bir nezrim var fakat bu nezrim daha hasıl olmadı. Ben bu nezrimi şimdiden yaparsam, nezrim hasıl olduktan sonra yeniden tekrarlamam gerekir mi?
CEVAP
Nezrin gerçekleşmeden nezir yerine getirilmez. Getirilse bile, tekrar yenilemek gerekir.

Sual : ( İyi olursam, zengine şunu vereceğim) dense, adak olur mu?
CEVAP
Olmaz.

Sual : Fakir, ( İnşallah kurban keseceğim) dedi. Ama kesemedi. İnşallah dediği için adak olmaz mı?
CEVAP
Adak olur.

Sual : ( Orucu Mekke’de tutacağım) diye nezreden, Mekke’de mi tutar?
CEVAP
Hayır. O şarta uymak şart değildir. Dilediği yerde tutar.

Sual : ( İşim olursa, tavuk kesip fakire vereceğim) demek adak mı?
CEVAP
Evet.

Sual : Bir koyun adamıştık. Bunun yerine bir inek kessek adağımız yerine gelmiş olur mu?
CEVAP
Evet.

Sual : Bir inek adayan, bunun yerine 7 koyun kesebilir mi?
CEVAP
Evet.

Sual : ( İnşallah onun yerine hacca giderim) demek adak olur mu?
CEVAP
Adak değil, temennidir.

Sual : ( Yemek var mı, yarın oruç tutacağım) demek adak olur mu?
CEVAP
Haber vermek olur, adak olmaz.

Sual : ( Hastam iyi olursa, şu kadar şeftali vereceğim) diye adakta bulunulsa, hasta iyileşince şeftaliyi vermek vacib olur mu?
CEVAP
Elbette.

Sual : Adak hayvanının hepsini fakir misafirlere yedirmek caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual : ( Şu iş olursa, kellemi keserim) demek adak olur mu?
CEVAP
Olmaz.

Sual : Mevlit okumak adamıştım. Kur'an okusam caiz olur mu?
CEVAP
Kur'an-ı kerim okumak tercih edilir.

Sual : 7 koyun adayan bunun yerine bir inek kesebilir mi?
CEVAP
Kesemez.

Sual : Param yokken, koyun kesmeyi diye nezrettim. Bana bir koyun hediye edildi. Bunu kesmem lazım mı?
CEVAP
Nezr sahih olmamıştır. Sahih olmayan nezri kasten yapmak günahtır. Nezirden önce şartlarını öğrenmek lazımdı.

Sual : Başıma gelecek belalardan kurtulmak niyetiyle, ( Bir koyun kesip müslümanlara yedireceğim) demek adak olur mu?
CEVAP
Allah rızası için diye niyet etmişse, adak olur.

Sual : Evimin önüne cami yapılırsa, evdeki halıyı sereceğimi nezrettim. Cami yapıldı. Bu halıyı fakire verebilir miyim?
CEVAP
Caminin ihtiyacı yoksa, fakire verilebilir.

Sual : Nezrimi zekât olarak verebilir miyim?
CEVAP
Kadihanda diyor ki : Bir kimse nezr yapsa sonra bu malı zekât olarak vermek istese, bu zekâtı kabul olmaz. Bu malı nezr olarak vermesi lazımdır.

Sual : ( Hastam iyi olursa, bir koyun kesmek veya yüz bin lira tasadduk nezrim olsun) denince, ikisinden birini yapmak kâfi mi?
CEVAP
Veya denince biri kâfidir.

Sual : ( Sabah namazını her kaçırışta, üç gün oruç tutmak nezrim olsun) dedim. Nezrimi yerine getirmem gerekir mi?
CEVAP
Namazı kaza etmek kâfidir.

Sual : Parası varken bir hayvan kesmeyi adayanın, sonra parası kalmasa, bunun için ödünç alması gerekir mi?
CEVAP
Hayır. Parası olunca keser.

Sual : Üç sene önce adadığım koyunu, şimdi kessem caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual : Nezri, birkaç sene geciktirmek, günah mı?
CEVAP
Hayır. Fakat sevabı azalır.

Sual : Adak kesilirken, yanlışlıkla vacib kurban denilse caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual : ( Bir haftada Kur'anı hatmedeceğim) diye nezredince, bir haftada bitirmek gerekir mi?
CEVAP
Hayır. Daha az veya daha fazla zamanda da bitirilebilir.

Sual : ( Şu günahı işlersem, koç keseceğim) demek nezir olur mu?
CEVAP
Hayır. Murad edilen şey için nezir yapılır.

Sual : ( Sabah namazına kalkamadığım her sefer için bir gün oruç tutacağım) diye nezretmek caiz mi?
CEVAP
Hayır.

Sual : ( İyi oldum şükür. Bir kurban keseyim) dedim. Bu adak mı?
CEVAP
Evet.

Sual : Rüyamda ( Kurban kesin) dediler. Uyanınca kocama anlattım. ( Peki keselim) dedi. Böyle söylemesi adak olur mu?
CEVAP
Hayır.

Sual : ( Oğlum iyi olursa, bin lira sadaka vereceğim) diye nezrettim. Para yerine aynı değerde eşya vermem caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual : Yarın zengin olacağım. Şimdi mülkümden çok nezr sahih mi?
CEVAP
Sahih olmaz.

Sual : Üç koç adamıştım. Yerine bir inek kesmem caiz mi?
CEVAP
Hayır.

Sual : Koyun adamıştım. Soranlara aynı hayvanı kastedip kurban keseceğim dedim. Hangisi muteberdir?
CEVAP
Satın alırken yaptığı niyeti muteberdir.

Sual : Kurbanlık vasfı olmayan kuzu, sadaka olarak adanır mı?
CEVAP
Evet. Haram olmayan her mal sadaka olarak adanır.

Sual : Bir kimse, beş günah ismini sayıp ( Bu günahları işlersem şu parayı tasadduk edeceğim) diye nezretse, o günahlardan birini veya ikisini işlese, nezrini yani adağını yerine getirmesi lazım mıdır?
CEVAP
Bu nezr olmaz. Murad edilen şey için nezr yapılır.

Sual : Annemin adak kurban borcu var. Vakti geçmiş. Değerini nasıl hesaplayabiliriz? Oğluna ya da damadına verebilir mi?
CEVAP
Bugün piyasaya gidilir, ortalama bir kurban kaça alınıyorsa, o değerde altın verilir. Fakirse damadına verebilir. Oğluna veremez.

Sual : Adak kurbanının sakatatları dahil her şeyi dağıtılır değil mi?
CEVAP
Evet dağıtılır.

Sual : Bir kimse bir adak adıyor, şöyle; "Eğer torunum okulunu bitirirse Allah rızası için bir kurbanlık koyun keseceğim" diyor ve torunu okulunu bitiriyor. Kurban adanan kimsenin yani torunun, kurban kesilirken adak kurbanın başında olmasına gerek var mıdır?
CEVAP
Hayır. Ne adayanın ne de torunun başında bulunması gerekmez.

Sual : Adak kurbanının kanını adanan kişinin alnına vuruyorlar. Doğru mudur?
CEVAP
Yanlış. Uygun değil.

Sual : Benim adak borcum var. Ayrıca kurban bana vacib olursa, bu durumda önceliği vacib olan kurbana mı vermeliyim?
CEVAP
Adaklar her zaman kesilir, kurban bayramını beklemek gerekmez. Para elinize geçince kesersiniz. Kurban size vacib oluyorsa bayramda kurbanınızı kesersiniz.

Sual : Benim adak borcum var. ( Geçen sene benim bir işim olursa bir kaç kurban kesecektim ve belirli bir yerlere ( Çeçenistan ve saire) gönderecektim). Bu işimin olmasını Allahü teâlâ nasip etti. Yalnız, kaç kurban ve nereye olduğunu bir türlü hatırlayamıyorum. Ne yapmam gerekir?
CEVAP
Kurban denilince kurban bayramında kesilmesi gerekirdi. Eğer üzerinden bir kurban bayramı geçmişse, artık kesemezsiniz, bedelini, yani değerini altın olarak bir fakire vermeniz gerekir.

Nereye olması önemli değildir. Yani denilen yere vermek şartı yoktur. Fakat kurbanın adedi önemlidir. Zannınız ne ise ona göre hareket etmeniz gerekir, bir mi dediniz iki mi dediniz, hatırınızda kalan ne ise ona göre hareket edersiniz.

Sual : Eşim, isteğim yerine geldiği an Silsile-i aliyye büyüklerinin ruhlarına, hediye etmek için 3 kurban keseceğini vaad etmiş. Bu adak mıdır, yoksa dilek midir?
CEVAP
Bu adaktır. Yerine geldiği zaman, kurban bayramında kesmeniz veya kestirmeniz gerekir. Adak, fakirin hakkıdır. Eşiniz de yiyemez siz de yiyemezsiniz. Ancak bir fakire verdiğinizde, o fakir, zengin fakir istediğine yedirebilir, o zaman sizler de yiyebilirsiniz.

Sual : Okulu bitirirsem bir hayvan keseceğim dedim. Bu hayvan adak mı olmuş oluyor?
CEVAP
Evet adak oluyor. Etinden sen ve ailen yiyemez. Zenginler de yiyemez. Kardeşiniz yiyebilir.

Sual : Ünye’li bir arkadaşımız var. Seneler önce bir sıkıntısı varmış. Bu giderse bir öküz keseceğim ve Ünye’de bir yemek vereceğim diye adak adamış. Şu anda ise İstanbul’da çalışıyor. İsteği olunca öküzü İstanbul’da kesiyor ve yemeği İstanbul’da veriyor. Şimdi ise aklı başına geliyor bunu Ünye’de mi yapmam gerekirdi diyor. Bu arkadaşın adağı ödenmiş midir?
CEVAP
Ünye’de kesmesi gerekmez, istediği yerde kesebilir. Adağı yerine gelmiştir.

Sual : Kayınbiraderimin her inşaata başlamadan önce kesmeyi âdet haline getirdiği hayvanın etinden zenginlerin yemesi caiz midir?
CEVAP
Zenginler ve hanımı ve çocukları yiyemez. Normal işçiler yesin diye kesmişse, yani kasaptan et alır gibi daha ucuz olur, daha uygun diye almışsa adak olmaz, herkes yiyebilir

Sual : Oğlum askerden gelince kurban kesmeyi adadım. Askerden gelince mi, yoksa kurban bayramında mı kesmem lazım?
CEVAP
Kurban bayramında kesmek lazımdır.

Sual : Arkadaş ev almış, cenab-ı Hakka şükür için acaba kurban mı kessek, yoksa bir kaç fakire bedelini sadaka olarak mı versek daha iyidir. Hangisi daha evladır diye soruyor.
CEVAP
Vacib sevabı nafile sevabından çok büyüktür, mukayese bile kabul etmez. Alınan arabaya, eve şükür için hayvan kesmeye niyet edince adak olur. Adağı da kesmek vacib olur. Etinden kendisi ve zenginler yiyemez.

Kurban lafzı geçerse kurban bayramında kesmesi gerekir, daha önce kesilse adak yerini bulmaz. Kurban lafzı geçmezse istediği zaman kesebilir. Adak ayrı, adak kurbanı ayrıdır.

Bedelini vermek daha kolay olabilir. Onun için üç beş fakire şu kadar para vereceğim diye adar ve verir. Böylece de vacib sevabı alınır.

Sual : Zenginler adak kurbanının etinden yiyemez diye yazılarınız sayesinde yeni öğrendik. Seneler evvelinde, eniştem sağ salim arabayla Türkiye’ye varınca bir koç keseceğim diyerek adak adamış, bunu yerine getirdi, kendisi adak etinden satın alıp yedi, fakat bizler bilmediğimiz için dinen zengin olduğumuz halde, yedik. Şimdi bunu nasıl düzelteceğiz? Vefat etmiş annem için de bunu düzeltebilir miyim?
CEVAP
Yenilen etin parası kadar bir para bir fakire sadaka olarak verilir.

Sual : Annem bir torunum olursa Allah rızası için 2 kurban keseceğim dedi ve bir torunu oldu. Fakat bir kurban bayramı geçti, 1 tanesini kurban bayramından sonra kesti, diğer kurbanını kesemedi bu kurbanda kurbanı kesmesi mi lazım ve ne yapması lazım? Kesilen kurban etinden kimler yiyemez?
CEVAP
Kurban bayramında kesmesi gerekirdi. Öteki de zamanında kesilmemiş oldu. Yani iki tane borcu var. Bu bayramda ikisini de kesse borç yerine gelmez. İki kurban parasını altın olarak fakir birine bu niyetle verirseniz borçtan kurtulursunuz.

Adak etinden kesenin kendisi ana babası ve çocukları ve torunları yiyemez. Bir de zenginler yiyemez. Zengin dediğim de borçlarını çıktıktan sonra, 96 gram altını veya bu değerde parası olan kimse demektir.

Sual : Bizim bir adak kurbanı vardı, fakat zamanı geçti. Yani ilk kurban bayramı geçti. Değerini altın olarak vermek şart mı?
CEVAP
Vacibdir.

Sual : Adak adamak diye bir şey var mı?
CEVAP
Elbette var. Mesela kardeşim, namaz kılmaya başlarsa, yedi Yasin okuyup sevabını Ubeydullah-i Ahrar hazretlerine bağışlayacağım demek bir adak adamak olur.

Yahut falanca ile evlenirsem, Allah için bir kurban keseceğim demek adak adamak olur.

Sual : Büyük miktarda borcu olan bir tanıdığım var. Peyderpey borçlarını ödüyor. İşler de fena değil ve dışardan biraz göz ediyorlarmış. Allah için kan akıtıp etleri işçilerine vermek istiyor. Hem de Allah’ın izniyle nazardan, kazadan beladan korunmuş oluruz diyor. Sorum şu : Borcu olanın sadaka vermesi uygun mu? Kurban parası dokunmaz diyor. Bu tip sadakalardan alacaklının hukukuna girilir mi? Sadaka vermenin de bir derecesi var mı?
CEVAP
Hemen vermesi gereken ödünç borç ile, taksitli borçların hükmü farklıdır. Taksitli borçları olan her sadakayı verir. Adak keser. Ama adak hayvanını sadece fakir olan işçiler yiyebilir, içlerinde nisabı bulan işçi varsa yiyemez. yerse onun parasını da bir fakire vermesi gerekir. Acil verilmesi gereken ödünç borcu olan bile, miktarı az olan sadaka verebilir.

Sual : Amerika’da yaşıyorum. Adak kurbanım var. Vekaletle Türkiye’de kestirebilir miyim? Yoksa bizzat benim mi kesmem gerekiyor?
CEVAP
Evet vekalet verince olur. Bizzat sizin kesmeniz gerekmez. Vekiliniz kesip fakirlere dağıtabilir.

Sual : Allahü teâlânın rızası için kurban keseceğim. Adak değil. Ev aldık, araba aldık bunun için keseceğiz. Kendimiz aile efradı bunun etinden yiyebilir mi?
CEVAP
Aldığımız evden veya arabadan dolayı Allah rızası için hayvan denilince adak olur. Başıma gelecek belalardan kurtulmak niyetiyle, Allah rızası için bir koyun keseceğim demek de adak olur. Kurban denilince hem adak olur hem de bu adağı kurban bayramında kesmek gerekir. Etinden kesenler ve zenginler yiyemez. Eti fakirlere verilir.

Sual : Yeni araba alınca arabanın tekerleği yanında veya temel atılırken temelin içinde kurban kesmek uygun mudur?
CEVAP
Yolcusu veya sevip saydığı kimse gelince, o insan için saygı hayvanı veya şükür hayvanı kesmek caiz değildir. Yolcu gelmeden veya gelince adak edilir ve adak olarak, yani Allahü teâlâ için kesilir ve etleri fakirlere yedirilirse caiz olur.

Allahü teâlânın rızası için olmayıp, yalnız hacdan gelen için ve gelen reisi karşılamak için kesilen hayvan leş olur. Kesmesi ve yemesi haram olur. Gelene ziyafet için kesmekte ise hiç mahzur yoktur.

Bir araba alınca, temel atılırken veya hasta iyi olunca, Allah için hayvan kesmeyi adayıp, etini fakirlere sadaka vermek caizdir.

Bir kimse, kestiği hayvanı Allah için kesiyorsa, ister arabanın tekerleği yanında, ister arabanın üstünde kessin mahzuru olmaz. Adak edilen hayvan yalnız Allah rızası için kesilmelidir. İnsan için, put için kesilenler yenmez.

Fakir olsun, zengin olsun, adak eden, adak edilerek kesilen hayvanın etinden yiyemez ve zekât vermesi caiz olmayanlara yediremez.

Ana-babasına, evlatlarına, karı-koca birbirine, fakir olsalar da yediremez. Yerse veya bunlara yedirirse, yenilen etin kıymetini, fakirlere sadaka verir.

Sual : Kurban kesecek misin desek, fakir de evet dese adak olur mu?
CEVAP
Adak olmaz.

Adak kurbana dâhil edilir
Sual : Biri adak, biri akika, biri vacib olan bayram kurbanı, biri nafile, biri ölü için, biri de Peygamber efendimiz için olmak üzere kurban kesmek istense, bir inek kesilebilir mi?
CEVAP
Evet, kesilebilir. Yedi kişiye kadar ortak olmak caizdir.

Sual : Adak etinden süt anne, süt baba ve süt kardeş yiyebilir mi?
CEVAP
Fakir veya zengin, adakta bulunursa, adak hayvanın etinden yiyemez ve zekât verilmesi caiz olmayan anasına, babasına, dedesine, evladına, torununa, kocasına veya karısına, fakir olsalar da, yediremez. Yerse veya bunlara yedirirse, yenilen etin kıymetini, fakirlere sadaka verir. Yeniden hayvan kesmek gerekmez.

Akrabasından ve evinde bulunanlardan, zekâtını vermesi caiz olan büyük, küçük herkes yiyebilir. Kardeş, kayınvalide, kayınpeder, gelin, üvey anne, üvey baba, üvey evlat, süt anne, süt baba ve süt kardeş de yiyebilir. Bunların içinde zengin olanlar yiyemez. Yerlerse, adak sahibi, bunların yediklerinin kıymetini fakirlere verir. ( Hindiyye)

Sual : Adak orucu arka arkaya mı tutulur?
CEVAP
Nasıl niyet etmişse öyle tutar. Şu kadar gün oruç tutacağım demişse, yani peş peşe tutacağım dememişse, muhayyerdir, dilediği gibi tutar.

Sual : Senelerdir yerine getiremediğimiz bir kurban adağımız vardır. Kesilemeyen bu kurbanın parasını, beyim, fakir ablasına verse olur mu?
CEVAP
Bir kimse, "Bir hayvan keseceğim" diye adakta bulunursa, dilediği zaman dilediği yerde keser. Bedelini vermesi caiz olmaz.

Niyet ederken hayvan demeyip de kurban diyen kimse, kurban bayramında kesmesi gerekir. Bütün kurbanlar, kurban bayramında kesilir. İlk kurban bayramında kesilmeyen kurbanlar, başka zaman veya ondan sonraki kurban bayramında kesilmez. Yani zamanında kesilmeyen kurbanların kazası, kurban olarak değil, bedeli altın olarak bir fakire verilir.

Beyiniz de, kurban bayramını geçirdiği için, bedelini herhangi bir fakire vermesi gerekir. Fakir akrabaya vermek daha iyidir. Zekâtı da yakın akrabaya vermek iyi olur.

Altın olarak vermek zor olursa, bunun da kolayı var. Adak beyinizin ise, ablasına telefon ederek, yahut mektup yazarak veya yakında ise söz ile vekalet alırsınız. Mesela, ( Sana verilecek kurban bedelini almak ve kullanmak üzere beni vekil et!) dersiniz. O da ( Vekil ettim) derse, beyiniz bir kurban bedeli altını size verir. Siz de altının tutarı kadar parayı beyinizin ablasına verir veya gönderirsiniz. Altın sizin olur.

Sual : "Şu işim olursa Allah rızası için Eyüp sultanda bir koyun adağım olsun" diyen, bu adağını başka yerde kesebilir mi?
CEVAP
İstediğiniz yerde kesmeniz caizdir. Etini siz yiyemezsiniz, fakirlere vermeniz gerekir. ( Hidaye)

Sual : Adadığım kırk Yasini başka birine okutmam caiz olur mu?
CEVAP
Caizdir. ( Redd-ül muhtar)

Adağın bedelini vermek
Sual : Horoz adayan kimsenin, horozu kesmesi şart mı?
CEVAP
Hayır, kesmesi şart değildir. Horozu diri olarak bir fakire verebilir; çünkü horozdan kurban olmaz. Koyun kesmek adansaydı bedeli verilmez, herhangi bir zamanda kesmek gerekirdi.

Eğer koyun kurban olarak adanırsa, isteği gerçekleşince, ilk kurban bayramının ilk üç gününde kesmek gerekir. Kesilemezse, bedeli altın olarak bir fakire verilir.

İki hayvan adayan
Sual : Bir yaşını doldurmuş iki küçük kuzu adayan, ikisinin değerinde büyük bir koç kesebilir mi?
CEVAP
Hayır, kesemez. İki hayvan kesmesi gerekir.

Koyun yerine keçi
Sual : Koyun adayan, bunun yerine keçi kesebilir mi?
CEVAP
Evet.

Sual : Şu işim olursa, bir hayvan keseceğim diye adakta bulundum. Fakat şimdi, koyun mu, keçi mi diye, adadığım hayvanın cinsini hatırlamıyorum. Hangi hayvanı, ne zaman kesmem gerekir?
CEVAP
Adakta âdete bakılır. Adaklık hayvan dendi mi, genelde koyun anlaşılır. Hangi zaman keseceğini hatırlamayan kimse, ihtiyaten Kurban bayramında keser.

Sual : Bir kimse, ( Bu iş şöyle olmazsa, şunu yapacağım) dese ve o iş öyle olmasa adadığı şeyi yapması gerekir mi?
CEVAP
O iş olmadıktan sonra, yapacağını yapması gerekmez.

Allah rızası için
Sual : Adak adarken, ( Allah rızası için) demeden, sadece, namaz kılmayı, oruç tutmayı veya kurban kesmeyi adayanın adağı sahih olur mu?
CEVAP
Evet, sahih olur. Bunlar zaten Allah rızası için yapılır. Allah rızası için denmese de, adak sahih olur.

Adak kurbanı önceden kesilse
Sual : Adak kurbanını bayramdan önce kesen, daha sonra kurban dediği için Kurban Bayramında kesileceğini öğrense, Kurban Bayramında tekrar kesmesi gerektiği için, şimdi kestiği hayvanın etinden yiyebilir mi?
CEVAP
Evet, adak olmadığı için yiyebilir. Ancak, bayramda keseceği adak olduğu için, kendisi yiyemediği gibi, fakir olsalar da zekât verilmesi caiz olmayan anası, babası, dedesi, çocukları, torunları ve eşi yiyemez. Yabancı da olsa zenginlere veremez.

Sual : Bir şarta bağlı adakta, mesela hastam iyi olursa bir koç keseceğim diyen kimsenin, adarken adağını yerine getirecek imkânı olmayıp, hasta iyi olduğu zaman koç kesecek imkânı varsa, adağı sahih olup, yerine getirmesi gerekir mi?
CEVAP
Evet.

Koç adamak
Sual : Koç adayan kimsenin, illa koç mu kesmesi gerekir? Başka hayvan kesemez mi?
CEVAP
Koç kesmesi şart değildir. Koyun, keçi, inek de kesebilir; ama inek adayan, bir koç kesemez. Yedi koç kesebilir.

Adağı geciktirmek
Sual : Zengin, ( Hastam iyi olursa, bir koç keseceğim) diye bir adakta bulunsa, hastası iyileşse; ama fakirleşip adağını kesemese, maddi durumu düzelene kadar adağını geciktirmesi caiz olur mu?
CEVAP
Evet, caizdir.

Horoz kurban olmaz
Sual : Horozdan kurban olmayacağını bilmeden, ( Horoz kurban edeceğim) diye adakta bulunan kimsenin, bir horoz kesmesi gerekir mi?
CEVAP
Horoz kurban olmazsa da, eti sadaka olarak veya diri olarak fakire verilir. Adağını yerine getirmesi lazımdır.

Oruç adamak
Sual : ( Hastam iyi olursa Allah rızası için oruç tutacağım) diyenin, hastası iyi olunca, kaç gün tutması gerekir?
CEVAP
Üç gün oruç tutması gerekir. Bir kimse, ( Allah rızası için oruç tutayım) dese, kaç gün olduğunu söylemese, bu orucu adak olur ve üç gün oruç tutar. ( S. Ebediyye)

Sadaka adayan
Sual : Adadığımız bir para, âkıl baliğ olmayan çocuğa verilebilir mi?
CEVAP
Evet, çocuk ve babası fakirse adak sahih olur.

Adak parası ve zekât
Sual : Şu işim olursa şu kadar parayı şuraya vereceğim, diye adakta bulunmuştum. O işim oldu. Bu parayı zekât olarak versem, adak borcundan kurtulur muyum?
CEVAP
Adak borcundan kurtulmuş olunmaz. Adağı da vermek gerekir. ( Kadıhan)

Para yerine değeri
Sual : Şu kadar para vereyim diye adakta bulundum. Para yerine altın veya aynı değerde herhangi bir eşya vermek caiz olur mu?
CEVAP
Evet, caiz olur.

İki kişi bir adak
Sual : İki kişinin bir koyun kurban etmeleri caiz olmadığı gibi, iki kişinin bir koyunu adaması da mı sahih olmaz?
CEVAP
Evet, sahih olmaz.

Sadaka adamak
Sual : Bir kimse 100 lira sadaka adasa, bunu zekât vermesi gereken maldan mı vermesi gerekir?
CEVAP
Evet, zekât malından vermek gerekir. Ticaret malı yoksa, altın verir. Başka maldan veremez. ( İhtiyar - İslam Ahlakı)

Kan adamak
Sual : ( Şu işim olursa, şu kadar kan vereceğim) diye adakta bulununca, işimiz olunca, adağımızı yerine getirmemiz gerekir mi?
CEVAP
Öyle adak sahih olmadığı, günah olduğu için, adanan kanı vermek gerekmez. Adanan şeyin, farz veya vacib olan bir ibadete benzemesi yahut başlı başına bir ibadet olması gerekir. Kan dahil, insanın hiçbir organı mal olmadığı için, adak yapılamaz. Mesela, ( Şu işim olursa, böbreğimin birini bir böbrek hastasına bağışlayacağım) demek sahih olmaz. Mal olmayan şey, bağışlanmaz ve ibadet olmadığı için adak olmaz. Ancak kendisinden kan alınmasına veya bir organın başka hastaya verilmesine izin vermekte mahzur olmaz. İzin vermekle bağışlamayı birbirine karıştırmamalıdır.

Günah olan şeyi adamak
Sual : Günah olan bir şey adansa, onu yapmak gerekir mi? Gerekmezse ne yapılır? Mesela bir kimse Kurban Bayramı'nda oruç tutmayı adasa, ne yapması lazım? On kişi, birlikte nâfile bir namazı, mesela tesbih namazını cemaatle kılmayı adasalar, ne yapmaları gerekir?
CEVAP
Kurban Bayramı günü oruç adamak caiz olur. Çünkü orucun kendi haram değildir. Başka gün tutması lazım olur. Nâfile namaz kılmayı adamak da caizdir, ama cemaatle kılmayıp tek başına kılmaları gerekir. Haram bir şeyi adamak, mesela, ( Filanı öldürmek, Allah için nezrim olsun) dense, bu adağı yapmak haram olur, büyük günah olur. Öldürmeyip, yemin kefareti vermesi gerekir.

Sahih olmayan adak
Sual : Hayvan kesecek gücü olmadığı hâlde ( Şu işim olursa, Allah rızası için bir koyun kesmek nezrim olsun) diyen kimsenin işi olunca, adağı kesmesi vacib olur mu?
CEVAP
Vacib olmaz. Böyle sahih olmayan nezri kasten yapmak günahtır.

Yitikten adak
Sual : Bir koçum çalındı. Ben de, ( Şayet çalınan koçum elime geçerse, o koçu kesip fakirlere yedireceğim) diye adakta bulundum. Tanıdıklar koçu bulup getirdiler. Bu koçu kesmem lazım mıdır?
CEVAP
İnsan, ancak kendi mülkü olan hayvanı adak edebilir. Çalınınca sizin mülkünüzden çıkmış olur. O koçu adamanız sahih olmaz. Sahih olmadığı için de şimdi o koçu kesmeniz gerekmez. Yanlış adak yaptığınız için tevbe istigfar etmeniz yeter.

Adağı önceden yapmak
Sual : ( Bir ay sonra bin lira sadaka vereceğim) diye adayan, bir ayı beklemeden hemen verse veya birkaç ay yahut birkaç yıl geciktirse caiz olur mu? Fakirse, bin lirası yoksa, yine yerine getirmesi lazım olur mu?
CEVAP
Şarta bağlı olmayan adağı, tayin ettiği zamandan önce yapmak caizdir. Fakat şarta bağlı, yani ( Şu işim olursa…) diyerek adanan adağın ise, şart hâsıl olmadan yerine getirilmesi caiz olmaz. Yerine getirirse, şart hâsıl olunca, tekrar yapması gerekir.

Şarta bağlı olmayan adağı, yani ( Falanca fakire veya filanca vakfa şunu vermeyi adadım) denirse, fakir olsa da, hemen yerine getirmesi lazım olur. Özürsüz geciktirmek caiz olursa da, sevabı azalır. Fakir kimse, gücünün yetmediği şeyi adamamalıdır.

Allah'a su-i zan
Sual : TV baykuşu bir hoca, ( İşin olsa da, olmasa da, adadığın koçu hemen kesip Allah'ı borçlandır! Allah, borçtan kurtulmak için isteğini yerine getirir) diyor. Böyle söylemek uygun mu?
CEVAP
Allah’ı borçlandırma tâbiri, hem edeb, hem de ilim bakımından yanlıştır. Bir kul, Allah’ı bir şey yapmaya nasıl mecbur eder ki?

Adak için söylediği şart gerçekleşmeden, adak edilen koç kesilmez. Eğer kesilirse, adak gerçekleşince, yeniden başka bir koç kesmek gerekir.

Zengin fakirleşse
Sual : Zengin bir kimse, ( Şu işim olursa, Allah rızası için bir koyun keseceğim) dese, sonra fakirleşse, o işi olunca da fakirliği devam etse, adağını yerine getirmeyi, zengin olana kadar geciktirebilir mi?
CEVAP
Evet, geciktirebilir.

Abdestsiz namaz kılmak
Sual : Abdestsiz namaz kılmak her durumda küfür müdür? ( Abdestsiz iki rekât namaz kılacağım) diye adakta bulunan kimsenin, bu namazı abdestsiz mi kılması lazımdır?
CEVAP
Abdestsiz namaz kılmanın, duruma göre küfür olduğunu söyleyen olduğu gibi, küfür olmadığını söyleyen âlimler de vardır. ( Berîka)

Sırf namazla alay etmek için abdestsiz namaz kılınırsa küfür olacağı, fakat başka sebeplerle kılınırsa küfür olmayacağı açıklanmıştır. Bu konuda, din kitaplarımızda deniyor ki :
Kasten, hiçbir mazeret olmadan abdestsiz namaz kılan kâfir olur. ( Hindiyye)

Abdest almak için su bulamayan ve teyemmüm için toprak da bulamayan kimse, kendini namaz kılanlara benzetir. Bu niyetle kasten abdestsiz namaz kılması küfür olmaz. ( Dürr-ül muhtar)

Abdestsiz namaz kılmayı adamak geçersizdir. ( Hindiyye)

Abdestsiz olarak iki rekât namaz kılmayı adamak, İmam-ı Muhammed'e göre geçersizse de, İmam-ı Ebu Yusuf'a göre, abdest alarak o namazı kılmak lâzımdır. ( Halebî)

Bir rekât namaz kılmayı adayanın, iki rekât, üç rekât adayanın ise, dört rekât kılması gerekir. ( İbni Âbidin)

Bu ifadelerden anlaşılıyor ki, yanlış bir şey adayanın, o işin doğrusu ne ise, onu yapması lazımdır. Mesela cemaatle namaz kılmayı adayan kimsenin, o namazı yalnız kılması lazımdır. Çünkü cemaatle namaz kılmayı adamak yanlıştır. Abdestsiz namaz kılmayı adayanın da abdest alarak kılması lazım. Gündüz iki rekât namazı sesli olarak kılmayı adayanın da sessiz olarak kılması lazımdır. Orucunu içkiyle açacağını adayan da içkiyle orucunu açmaz.

Adak Hakkında


Evliyânın büyüklerinden Muhammed Zuğdân ( rahmetullahi teâlâ aleyh) şöyle anlatır : Bir gece rüyâmda, Resûlullah efendimiz buyurdular ki : Bir ihtiyâcın var ise ve onun yapılmasını diliyorsan, Seyyidet Nefîse ye ( Resûlullah´ın pak neslinden gelen bir veli hanıma) bir kuruş bile olsa adakda bulun. O zaman senin ihtiyâcın giderilmiş olur.

Âriflerin ve evliyânın büyüklerinden ve meşhûrlarından Yâkût-i Arşî ( rahmetullahi teâlâ aleyh) Habeşistan da büyüyüp yetişti. Bir zaman köle oldu. Mısırlı bir tüccâr bunu satın alıp, memleketi olan Mısır a götürmek üzere yola çıktı. Gemi ile gelirken, denizde bir fırtına çıktı. Gemi batacak hâle geldi. Ebü´l-Abbâs-ı Mürsî hazret- lerinin büyük bir zât olduğunu duymuş olan tüccâr, Allahü teâlâya duâ edip; Yâ Rabbî! Eğer sağ sâlim karaya çıkarsak, köle olarak aldığım bu genci ( Yâkût u) Ebü l-Abbâs hazretlerine hibe edece- ğim diye nezretti ( adadı). Allahü teâlânın izni ile fır­tına sâkinleşti. Selâmetle karaya çıktılar. İskenderiyye ye gelen tüccâr, nezrettiği şeyi yerine getirecekti. Fakat, Yâkût ismindeki bu köle de çok kıy- metli idi. Kendi kendine; Ben Ebü l-Abbâs hazretlerine Yâkût u ver­meyi adamıştım. Bu Yâkût ismindeki genç çok kıymetli olduğu- na göre, ben, çarşıdan kıymetli bir yâkût taşı alıp, Ebü l-Abbâs a hediye ederim.

Böylece adağımı yerine getirmiş olurum. diye dü- şündü. Dediği gibi yaptı. Çarşıdan kıymetli bir yâkût taşı alarak Ebü l-Abbâs ın huzûruna vardı. Bunu kendisine hediye getirdiğini bildirdi. Ebü´l-Abbâs-ı Mürsî ona; Bize bu yâkûtu değil, bizim için vâdettiğin asıl Yâkût u getir! Sözünden dönme! buyurunca, tüccâr hatâsını anladı ve gidip Yâkût u getirerek teslim etti. O da bunu ta- lebeliğe kabûl etti. Habeşistan, Mısır a çok uzak olduğu için, her- kes bu yeni arkadaşlarını merak ettiler. İsmini ve memle­ketini öğ- renince, hocalarının yıllarca önce verdiği doğum yemeğini ha­tır- ladılar. Tuttukları târihe baktılar. Yeni gelen arkadaşlarının doğum tâ­rihi, aynen hocalarının bildirdikleri gündü. Hocalarının senelerce önce gösterdiği bir kerâmetini böylece anlamış olan talebelerin, Ebü l-Abbâs a olan muhabbet ve bağlılıkları daha da arttı. Yeni ge- len arkadaşlarını da çok sevdiler. Yâkût-i Arşî, Ebü´l-Abbâs-ı Mürsî hazretlerinin sohbetle­rinde, huzûrunda ve hizmetinde bulundu. İlim öğrenmek arzusu pek faz­laydı. Bunun için gece-gündüz çalışırdı. Kısa zamanda çok yükselip, ilim ve velîlik bakımından çok üstün derecelere kavuşarak, o büyük zâtın en büyük talebesi oldu. Kalbi, dâimâ Allahü teâlânın Arş-ı âlâsında olur, yeryüzünde sâdece cis- mi bulunurdu ve Hamale-i Arş ın ( Arş-ı a lâyı ta­şımakla vazifeli olan meleklerin) okudukları ezanları işitirdi. Bunun için kendi hocası bu zâtı, Yâkût-i Arşî diye isimlendirdi. Yâkût-i Arşî hazretleri bundan sonra Mısır dan ayrılmadı. Hocasının vefâtından sonra, onun yolunu yaymaya devâm etti.

Evliyânın büyüklerinden Safiyyüddîn Erdebilî ( rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri zamânında Şeyh Sâdüddîn Basra´da deniz kenarında bulunuyordu. Bir geminin sâhile yaklaştığını gördü. Bu sırada tâcir olduğu hâlinden belli birinin başında kıymetli bir sandığı dışarı çıkardığını gördü. O sandığa gâyet îtinâ gösteriyordu. Onda kıymetli bir şey bulun­duğunu tahmin etti. Bu sebeple onu tâcirden satın almak istedi. Tâcire; “O sandıkta ne var ki, öyle ba- şında dikkatle taşıyorsun.” diye sordu. “Bunda Şeyh Safiyyüddîn hazretlerine âit bir hediye var.” deyince, he­diye getirmesinin sebe-bini sordu. Tâcir şöyle anlattı : Bu gemi ile gider­ken, deniz birden kabardı. Gemi battı, batacaktı. Bu sırada Safiyyüddîn Erdebilî´den cân u gönülden yardım istedim. Ansızın Safiyyüddîn haz­retlerini karşımda gördüm. Mübârek eli ile gemiyi çekip, selâmetle sâhile ulaştırdı. Bunun için ben bu sandığı ve içindekileri ona hediye etmeyi adadım. İşte sandığa bu kadar kıymet vermemin sebebi budur.” dedi.

[Image: 149485894191281.jpg]

------------------
Dipnotlar :
[1] Tirmizî bab; en la nezre mi masiyetillah
[2] Muvatta bab : ma la yecuzu mine’Nesâî-nezri fi masiyetillah; Buhari bab : men intezere hatta yudfen
[3] Buharî, bab : men intezere hatta yudfen
[4] Müslim

Dipnotlar2 :

1- Ebû Dâvûd, Eymân, 20.
2- Lem’alar, s. 136.


Print this item

  Akika Kurbanı Nedir, Niçin ve Ne Zaman Kesilir?
Posted by: SeliM35 - 09-10-2019, 02:36 PM - Forum: Kurban Ve Adak - No Replies


Akika Kurbanı Nedir, Niçin ve Ne Zaman Kesilir?

Yeni doğan çocuğun başındaki tüye “akîka” denir. Bu çerçevede yeni doğan erkek veya kız çocukları için Allah’a şükür amacıyla kesilen kurbana da “akîka” denmiştir. Başka bir ifadeyle akika, yeni doğan çocuğun, saçlarının kesilmesi ile eş zamanda kesilen hayvandır. Sağlık ve sıhhat içinde çocuk gibi bir meyve lütfetmesinden dolayı Allah’a şükrü ifâde eder.

Akika kurbanının hükmü sünnettir. Kesilmesinde sevap ve feyiz vardır; kesilmemesi halinde ise günah ve vebal yoktur. İmam-ı Muhammed : “İsteyen keser” demiştir.1 Diğer üç mezhepte de sünnettir. Peygamber Efendimiz ( asm), torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin için birer koçu akîka kurbanı olarak kesmiş ve ümmetine de tavsiye etmiştir.

Hanefî mezhebinde Resul-i Ekrem Efendimizin ( asm) bu tavsiyesi bir vecibe olarak değil; doğum ve düğün gibi mutlulukların ve sevinçlerin yakın çevre ile paylaşılması ve bu vesileyle sosyal bünye ile bütünleşmenin ve kaynaşmanın sağlanması için güzel bir nafile ibadet olarak algılanmış ve akika kurbanı kişinin ihtiyarına bırakılmıştır. Erkek çocuğa iki, kız çocuğa bir kesmek şeklinde erkek çocuğun kız çocuktan ayrı tutulması ise, dini bir anlayış değildir. Bu anlayış bidattir.

Akîka kurbanı çocuğun doğduğu günden ergenlik çağına kadar kesilebilir. Tavsiye edilen, doğumun yedinci günü kesilmesidir. Yedinci gün akika kesmek, aynı gün çocuğa isim vermek ve saçı kesilerek ağırlığınca altın tasadduk etmek bu işin en hayırlı zamanıdır. Fakat bu şart değildir; bunun ergenlik dönemine kadar zamanı vardır.

Kurban edilebilecek her hayvan, akîka kurbanı olarak da kesilebilir. Kesilen bu kurbanın etinden kurban sahibi yiyebileceği gibi, aile fertleri, yakın dostları ve çevre komşuları da yiyebilirler.

Akîka kurbanını kesmemek günah değildir. Bu hususta, imkânlar ölçüsünde hareket edilmesi uygun olur. Peygamber Efendimiz ( asm), “Bir çocuğu doğan kimse, ondan dolayı kurban kesmek isterse kessin.” buyurarak, 2 tercihi ebeveyne bırakmıştır.

SORU :
Yeni doğan çocuklar için kesilen akîka kurbanının hükmü nedir?

CEVAP :
Çocuğun doğumu sebebiyle Allah’a şükür için kesilen kurbana “akîka kurbanı” denir.

Akîka ( العقيقة), Arapçada yeni doğan çocuğun başındaki saçın adıdır. Akîka kurbanı kesildiği gün çocuğun başı tıraş edildiği için kurban bu adı almıştır. Nebîmiz, bir şükür ifadesi olarak kesilen bu kurban için “itaat ve ibadet” anlamına gelen “nüsük” kökünden türetilmiş “nesîke” tabirini kullanmayı tercih etmiştir. ( Muvatta, Akika, 1; Nesâî, Akika, 1; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2/182)

Âişe validemizin rivayetine göre, Resûlullâh, torunları Hasan ile Hüseyin’in doğumlarının yedinci günü akîka kurbanlarını kesmiş ve adlarını koymuştur. ( Tecrîd-i Sarîh Tercümesi, c : 11, s : 401)

O, Cahiliye döneminde sadece erkek çocukları için kesilen bu kurbanın kız çocukları için de kesilmesini tavsiye etmiştir.

Mâlikî, Şâfiî ve Hanbelî mezheplerine göre bu kurbanı kesmek sünnettir. Hanefi mezhebine göre mubah, bazı kaynaklara göre ise mendubtur. Bu bilgilere göre akîka kurbanını kestirmeyen kişi günahkar olmaz.

Akîka kurbanı çocuk doğduğu günden bulûğ çağına kadar kesilebilirse de ilk günlerde özellikle de doğumunun yedinci gününde kesilmesi müstehab kabul edilmiştir.

Akîka kurbanı, eşe-dosta, konu-komşuya dağıtılabileceği gibi kesen kişi ve ailesi tarafından da yenilebilir.

Akika kurbanı nedir

Sual : Akika kurbanı nedir?
CEVAP
Akika, çocuk nimetine karşılık, Allahü teâlâya şükretmek için hayvan kesmektir. Akika hayvanı, kurbanlık hayvan gibi olmalıdır.

Sonra da kesilebilir. Her zaman kesilebilir. Kurban bayramında da kesilebilir. Resulullah efendimizin nübüvvetten sonra, kendisi için akika kestiği ( Şir’a)da yazılıdır.

Akika kurbanı akikanın adı olduğu için akika kurbanı denilince kurbanda kesilmesi lazım değildir. Onu da kurban olarak söylenirse o zaman kurbanda kesmek gerekir. Akika kurbanını kurban edeceğim derse kurbanda keser.

Akika, çocukları belalardan, hastalıklardan korur. Kıyamette, anaya, babaya, ayrı bir şefaat ederler. Erkek çocuk için iki, kız çocuk için bir akika hayvanı kesilir. Kesilen akikadan kendisi ve zengin fakir herkes yiyebilir, pişmiş veya çiğ olarak zengin fakir herkese verebilir.

Akikayı kesmeyip bedelini fakire tasadduk etmek, akika yerine geçmez. Akika bedeli kadar din kitabı tasadduk etmek, akika yerine geçmez.

Şefaat etsin diye ölmüş çocuk için, torun için, hatta yaşlı kimse, kendisi için de kesebilir. Peygamber efendimiz de, kendisi için akika kesmiştir. Bunun için hangi mezhepten olursa olsun, herkesin akika kesmesi çok iyi olur.

Adak, akika veya ölüler için kesilecek kurban da, ilim neşri ile meşgul bir vakfa kestirilebilir. Böylece ilim neşrine katkımız olduğu için farz sevabı alırız. İlim tahsili yapılan yerlere, zekat, fıtra, adak, akika veya sadaka şeklinde yapılan yardım, insanı kazalardan, belalardan korur. Dünyada, sıhhat ve afiyet içinde bir ömür sürmeye sebep olur. Ayrıca farz olan ilim yayma sevabına kavuşulur.

Sual : Ölmüş olan çocuk için de akika kesilir mi?
CEVAP
Kesilirse iyi olur, şefaat etmesine sebep olur.

Sual : Akikayı kesmeyip, bedelini fakire tasadduk etmek, akika yerine geçer mi?
CEVAP
Hayır geçmez. Ancak farz olan ilimleri neşreden kurumlara vermek caiz olur. Çünkü akika müstehabdır, ilim neşri ise farzdır. Farz, müstehaba tercih edilir.

Sual : Çocuk nimetine karşılık, Allahü teâlâya şükretmek için, kesilen akika hayvanı, çocuk baliğ olduktan sonra da kesilebilir mi?
CEVAP
Evet, kesilebilir. Hatta şefaat etsin diye ölmüş çocuk için yahut yaşlı kimse, kendisi için de kesebilir. Peygamber efendimiz de, kendisi için akika kesmiştir. Bunun için herkesin akika kesmesi çok iyi olur.

Sual : Çocukları belalardan, kazalardan korumak maksadıyla, erkek çocuk için, iki akika hayvanı kesmek gerekiyor. Durumu müsait olmayan kimse, bir tane de kesse mahzuru olur mu?
CEVAP
Fakir olan, bir tane de kesebilir. Yahut ikincisini daha sonra da kesebilir. Yani ikisini aynı anda kesmesi şart değildir.

Akika kurbanı
Sual : Akika kesmek isteyen kimse, ( Allah rızası için akika kurbanı keseceğim) dese, kurban kelimesini kullandığı için kurban bayramında mı kesmesi lazımdır?
CEVAP
Akika kurbanı, akikanın adı olduğu için, akika kurbanı denilince kurban bayramında kesilmesi gerekmez. Eğer ( Allah rızası için akika hayvanını kurban edeceğim) denirse, o zaman kurban bayramında kesmek gerekir.

Şafiî mezhebine göre akika kurbanının etinden aile yiyebilir mi?

Açıklama : Yurtdışında yaşıyorum ve bir kız çocuğum dünyaya geldi. Akika kurbanı kestirmek istiyorum. Türkiye’deki birine vekalet vererek kestirebilir miyim? Etinden ailem ve yakın çevrem yiyebilir mi? Çocuğun saçları ağırlığınca sadakayı yakınım olan öğrenciye para olarak verebilir miyim?

Cevap : Akika kurbanı çocuğun doğumundan itibaren ergenlik çağına girmesine kadar geçen zaman içinde kesilebilirse de yedinci gününde kesilmesi müstehaptır. Yedinci günde çocuğun başının traş edilmesi, ona güzel bir isim verilmesi, kesilen saçlarının ağırlığınca altın veya gümüş sadaka verilmesi müstehaptır. Akika kurbanını çocuğun babasının kendi imkanlarıyla temin edip kesmesi sünnettir. Kurban olma vasıflarını taşıyan her hayvan akîka kurbanı olarak kesilebilir. Erkek çocuk için iki, kız çocuk için bir davar kesilir. Peygamberimiz’in torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin için bir koç kurban ettiğine dair rivayetler de vardır. ( Ebû Dâvud, Dahâyâ 21). Buna göre yeni doğan erkek çocuğu için bir davar kesmekle de akîka sünnetini yerine getirmiş olur. Akîka kurbanını eti, udhiyye kurbanın da olduğu gibi yenilir, sadaka olarak dağıtılır ancak asla satılamaz. Çocuğun kazasız belâsız bir hayat sürmesine vesile olsun diye bu kurbanın kemiklerini kırmadan etlerini ve organlarını kesip parçalamak müstehaptır. ( Mehmed Keskin, Büyük Şafiî İlmihali, Çağrı Yayınları, s. 405-406)

Kurbanda vekalet geçerli olduğu için Türkiye’den bir kimseye vekalet vererek bu kurbanı kestirebilir ve yukarıda ifade edildiği üzere aile ve yakın çevrenize bu kurbanın etini dağıtabilirsiniz. Bunun yanında çocuğunuzun saçları ağırlığınca imkanınıza göre altın veya gümüş olarak sadaka verebilirsiniz. Bunun para karşılığını yakınınız olan muhtaç öğrenciye de verebilirsiniz. Allah hayırlı mübarek etsin…

Akîka kurbanı, kurban bayramında kesilebilir mi?


Kurban bayramı udhiyye kurbanlarının kesildiği günlerdir ancak bu günlerde diğer nafile kurbanlarının kesilmesine mani bir durum yoktur. Buna göre akîka kurbanı kurban bayramı günlerinde kesilebilir.

Bazı yerlerde akika erkek çocuk için iki, kız çocuk için bir tane kesilir diyorlar. Bu doğru mudur?

Erkeğe iki tane akika kurbanı kesildiğine dair hadisi şerifler vardır. ( Ebû Dâvud, Edâhî 21; Tirmizî, Edâhî 17)Ancak erkeğe de kıza da birer tane kurban kesildiğine dair de rivayetler mevcuttur. ( Ebû Dâvud, Edâhî 21)Demek ki, gücü yeten erkeğe iki tane keser, gücü yetmeyen bir tane keser. Akika kurbanı kesmek, Hanefilerde mübah, diğer mezheplerde ise sünnettir. Dolayısıyla da gücü kurban kesmeye yetmeyen insanlar, kesmezler. Kesenler ise bir sünnet sevabı kazanmış olurlar.

Bir kurban üzerine iki ayrı niyet geçerli midir?

Kurban bayramında hem vacip kurban niyeti hem de akika kurbanı niyeti ile kurban kesen kimsenin vacip kurban niyeti geçerli olur. Mesela ramazan ayında hem farz oruca hem de nafile oruca niyet eden kimsenin sadece ramazan orucu geçerlidir. Dolayısıyla tek hisse olarak kesilen kurbanda hem vacip kurban hem de akika kurbanına niyet edilemez.

Akika kurbanı hükmü nedir?

Yeni doğan çocuğun başındaki tüye “akîka” denir. Bu çerçevede yeni doğan erkek veya kız çocukları için Allah’a şükür amacıyla kesilen kurbana da “akîka” denmiştir. Başka bir ifadeyle akika, yeni doğan çocuğun, saçlarının kesilmesi ile eş zamanda kesilen hayvandır. Sağlık ve sıhhat içinde çocuk gibi bir meyve lütfetmesinden dolayı Allah’a şükrü ifâde eder.

Akika kurbanının hükmü sünnettir. Kesilmesinde sevap ve feyiz vardır; kesilmemesi halinde ise günah ve vebal yoktur. İmam-ı Muhammed : “İsteyen keser” demiştir.1 Diğer üç mezhepte de sünnettir. Peygamber Efendimiz ( asm), torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin için birer koçu akîka kurbanı olarak kesmiş ve ümmetine de tavsiye etmiştir.

Hanefî mezhebinde Resul-i Ekrem Efendimizin ( asm) bu tavsiyesi bir vecibe olarak değil; doğum ve düğün gibi mutlulukların ve sevinçlerin yakın çevre ile paylaşılması ve bu vesileyle sosyal bünye ile bütünleşmenin ve kaynaşmanın sağlanması için güzel bir nafile ibadet olarak algılanmış ve akika kurbanı kişinin ihtiyarına bırakılmıştır. Erkek çocuğa iki, kız çocuğa bir kesmek şeklinde erkek çocuğun kız çocuktan ayrı tutulması ise, dini bir anlayış değildir. Bu anlayış bidattir.

Akîka kurbanı çocuğun doğduğu günden ergenlik çağına kadar kesilebilir. Tavsiye edilen, doğumun yedinci günü kesilmesidir. Yedinci gün akika kesmek, aynı gün çocuğa isim vermek ve saçı kesilerek ağırlığınca altın tasadduk etmek bu işin en hayırlı zamanıdır. Fakat bu şart değildir; bunun ergenlik dönemine kadar zamanı vardır.

Kurban edilebilecek her hayvan, akîka kurbanı olarak da kesilebilir. Kesilen bu kurbanın etinden kurban sahibi yiyebileceği gibi, aile fertleri, yakın dostları ve çevre komşuları da yiyebilirler.

Akîka kurbanını kesmemek günah değildir. Bu hususta, imkânlar ölçüsünde hareket edilmesi uygun olur. Peygamber Efendimiz ( asm), “Bir çocuğu doğan kimse, ondan dolayı kurban kesmek isterse kessin.” buyurarak, 2 tercihi ebeveyne bırakmıştır.

Akika kurbanının hükmü nedir ve bu kurban fakir olandan düşer mi?

Allah Teâlâ bana bir erkek çocuğu verdi. Kocamın, bu erkek çocuğu için iki koyun kesmesi, çok borçları olduğundan dolayı maddî imkânları elverişli değil ise, sadece bir koyun kesmesi gerektiğini işitmiştim. Gerçekten ( bu sebepten dolayı) Akika kurbanı kocamdan düşer mi?

Akika kurbanın hükmü konusunda âlimler üç görüşe ayrılmışlardır :

Bazı âlimler, Akika kurbanının farz olduğu görüşüne varmışlardır.

Bazı âlimler, Akika kurbanının müstehap olduğu görüşüne varmışlardır.

Başka âlimler ise, Akika kurbanının müekked sünnet olduğu görüşüne varmışlardır. Sanırım en tercihli görüş, bu görüştür ( müekked sünnetir).

İlmî Araştırmalar ve Fetvâ Dâimî Komitesi âlimleri şöyle demişlerdir :

"Akika kurbanı, müekked sünnettir.Erkek çocuk için, Kurban bayramında kesilmesi geçerli olan iki koyun veya iki keçi, kız çocuğu için ise bir koyun veya bir keçi, doğduktan sonra yedinci günde kesilir.Bir kimse, Akika kurbanını yedinci günden sonraya ertelerse, herhangi bir zamanda kesmesi câizdir ve ertelemesinde kendisine hiçbir günah yoktur. Fakat en fazîletlisi; mümkün olduğunca bir an önce kesmesidir." ( İlmî Araştırmalar ve Fetvâ Dâimî Komitesi Fetvâları; c : 11, s : 934)

Fakat âlimler, borçlu olan kimseyi bir tarafa bırakın, fakir kimseye, Akika kurbanının gerekip-gerekmediği konusunda ihtilaf bile etmemişlerdir. Ayrıca Akika kurbanından daha önce gelen ve daha büyük ibâdet olan hac farizası gibi bir ibâdet bile, borcu ödemekten önceye alınmaz ( borç ödenmeden hac farizası yapılmaz).

Bu sebeple, kocanızın mâddî şartları uygun olmadığından dolayı size Akika kurbanı gerekmez.

İlmî Araştırmalar ve Fetvâ Dâimî Komitesi âlimlerine :

"Bana birden fazla evlat verildiği halde, maddî zorluklar sebebiyle -ki ben, devlet memuruyum, maaşım sınırlıdır ve sadece aylık masraflarıma yetmektedir-, hiçbir çocuğum için Akika kurbanı kesmemişsem,İslâm'a göre çocuklarımın Akika kurbanları hakkında bana düşen görev nedir ( ne yapmam gerekir)?"

Diye sorulmuş, bunun üzerine İlmî Araştırmalar ve Fetvâ Dâimî Komitesi âlimleri şöyle cevap vermişlerdir :

"Durum, sizin de zikrettiğiniz gibi maddî zorluklar sebebiyle ve aldığınız maaşınızın sadece size ve âilenize yetiyorsa, çocuklarınız için Akika kurbanları kesmek sûretiyle Allah Teâlâ'nın rızâsına yakınlaşmamanızda ( bunu terk etmenizde) size bir günah yoktur. Çünkü Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur :

( ( لاَ يُكَلِّفُ اللهَ نَفْساً إِلاَّ وُسْعَهَا لَهَا...)) [ سورة البقرة من الآية : 286 ]

"Allah, bir kimseye gücünün üzerinde yük yüklemez."( Bakara Sûresi : 286)

Yine şöyle buyurmuştur :

( ( ... وَمَا جَعَلَ عَلَيْكُمْ فِي الدِّينِ مِنْ حَرَجٍ ...)) [ سورة الحج من الآية : 78 ]

"O ( Allah), dînde sizin için bir zorluk kılmamıştır." ( Hac Sûresi : 78 ) ( İlmî Araştırmalar ve Fetvâ Dâimî Komitesi Fetvâları; c : 5, s : 411)

Başka bir âyette şöyle buyurmuştur :

( ( فَاتَّقُوا اللهَ مَا اسْتَطَعْتُمْ...)) [ سورة التغابن من الآية : 16 ]

"( Ey mü’minler!) O halde gücünüz yettiği kadarıyla Allah’tan korkun ( Allah’tan korkmada güç ve takatinizi harcayın)." ( Teğâbun Sûresi : 16)

Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'den de sâbit olduğuna göre o şöyle buyurmuştur :

( ( إِذَا أَمَرْتُكُمْ بِأَمْرٍ فَأْتُوا مِنْهُ مَا اسْتَطَعْتُمْ، وَإِذَا نَهَيْتُكُمْ عَنْ شَيْءٍ فَاجْتَنِبُوهُ.))[ رواه البخاري ومسلم ]

" Size bir şeyi yapmanızı emrettiysem, ondan gücünüz yettiği kadarını yapın ( yerine getirin).Sizi bir şeyden de yasakladıysam, ondan sakının. " ( Buhârî; hadis : 7288. Müslim; hadis no : 1337)

Ne zaman bir kolaylık bulursanız, o fiile başlarsınız." ( İlmî Araştırmalar ve Fetvâ Dâimî Komitesi Fetvâları; c : 11, s : 436-437)

Yine İlmî Araştırmalar ve Fetvâ Dâimî Komitesi âlimlerine :

"Bir kimsenin çocukları dünyaya gelmelerine rağmen, fakir bir halde olduğundan dolayı onlar için hiçbir Akika kurbanı kesmedi.Uzun bir aradan sonra Allah Teâlâ onu lütfundan zenginleştirince, çocukları için Akika kurbanı kesmesi gerekir mi?"

Diye sorulmuş, bunun üzerine İlmî Araştırmalar ve Fetvâ Dâimî Komitesi âlimleri şöyle cevap vermişlerdir :

"Durum, zikredildiği gibi ise, bu kimse hakkında meşrû olan; her erkek çocuk için iki koyun kesmesidir." ( İlmî Araştırmalar ve Fetvâ Dâimî Komitesi Fetvâları; c : 11, s : 441-442)

Değerli âlim Muhammed b. Salih el-Useymîn'e -Allah ona rahmet etsin- :

"Bir kimsenin birden fazla erkek ve kız çocukları bulunmaktadır. Ya bilgisizliğinden ya da hafife aldığından ( tembellikten) dolayı hiçbirisi için Akika kurbanı kesmemiştir.Bu çocuklarından kimisi büyük ise, şimdi bu kimseye ne gerekir?"

Diye sorulmuş, bunun üzerine o şöyle cevap vermiştir :

"Bu kimse, bilgisiz olduğundan veya yarın keserim diyerek hep erteleyip üzerinden uzun zaman geçtiğinden dolayı çocukları için Akika kurbanını şimdi keserse, güzel olur. Akika kurbanını kesmek meşru olduğu ( çocukları doğduğu) zaman fakir idi ise, kendisine bir şey gerekmez." ( "Açık Kapı Görüşmesi"; c : 2, s : 17-18 )

Doğan çocuğu için eşinin ( hanımının), kocasının yerine Akika kurbanını kesmesi gerekmez. Ama eğer Akika kurbanını keserse, bu câizdir.

Nitekim Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- iki torunu Hasan ve Hüseyin'in yerine ikişer koyun kesmiştir.

İbn-i Abbas'tan -Allah ondan ve babasından râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre o şöyle demiştir :

( ( أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَقَّ عَنِ الْحَسَنِ، وَالْحُسَيْنِ كَبْشَيْنِ كَبْشَيْنِ.)) [ رواه أبو داود والنسائي وصححه الألباني في صحيح أبي داود ]

"Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-, Hasan ve Hüseyin için ( Akika olarak) ikişer ikişer koç kesti." ( Ebu Davud; hadis no : 2841. Nesâî; hadis no : 4219. Elbânî; "Sahih-i Ebî Davud"; hadis no : 2466'da "hadis sahihtir," demiştir.)

İkincisi :

Eğer hac farizanız ile Akika kurbanı çakışırsa ( aynı zamana denk gelirse), kesinlikle hac farizası öne alınır.Çocuklarınız büyümüş olsalar bile onların her birisi için Akika kurbanı kesmeniz câizdir. Dâvetlilere : "Bu ziyâfet, Akika kurbanı yemeğidir" demeniz gerekmez. Dâvetlilerin de sizin bu fiilinizle alay etmesi câiz değildir. Çünkü siz, doğru olanı yaptınız. Akika kurbanının etini pişirmeniz ve bunun için insanları dâvet etmeniz şart değildir.Aksine Akika kurbanının etini çiğ olarak dağıtmanız da câizdir.

İlmî Araştırmalar ve Fetvâ Dâimî Komitesi âlimleri şöyle demişlerdir :

"Akika : Çocuğun doğumundan dolayı yedinci günde, erkek veya kız olsun, onu kendisine bahşettiğinden dolayı Allah Teâlâ'ya şükrün bir ifâdesi olarak kesilen kurbandır.

Akika kurbanı sünnettir. Çünkü bu konuda birçok hadis gelmiştir.

Çocuğu için Akika kurbanı kesen kimsenin, onun etinden yemeleri için insanları evine veya başka bir yere dâvet edebilir veya etini pişirmeden çiğ olarak dağıtabilir veyahut da pişirdikten sonra onu fakirlere, akrabalarına, komşularına, arkadaşlarına veya başka kimselere dağıtabilir." ( İlmî Araştırmalar ve Fetvâ Dâimî Komitesi Fetvâları; c : 11, s : 442)

Akika kurbanını kesmemek veya geciktirmekle günahkâr olunur mu?


Allah Teâlâ bana bir kız çocuğu verdi ve kızım şimdi üç aylık oldu. Fakat ben kızımın Akika kurbanını kesmedim, Akika kurbanının yerine sadaka da vermedim. Bundan dolayı bana bir günah var mıdır? Bu konuda çözüm nedir?

Akika kurbanı müekked sünnettir ve bu kurbanı kesmeyene bir günah yoktur.

Bunun sebebi; Amr b. Şuayb'ın, babasından, o da dedesinden rivâyet ettiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bu konuda şöyle buyurmuştur :

( ( مَنْ وُلِدَ لَهُ وَلَدٌ فَأَحَبَّ أَنْ يَنْسُكَ عَنْهُ فَلْيَنْسُكْ، عَنِ الْغُلَامِ شَاتَانِ مُكَافِئَتَانِ، وَعَنِ الْجَارِيَةِ شَاةٌ.)) [ رواه أبو داود وحسنه الألباني في صحيح أبي داود ]

"Her kimin bir çocuğu dünyaya gelir de onun için kurban ( Akika kurbanı) kesmek isterse, onu kessin. Erkek çocuğu için birbirine denk iki koyun, kız çocuğu için ise tek koyun kessin." ( Ebu Davud rivâyet etmiş, Elbânî de "Sahîh-i Ebî Davud"da hadis hasendir" demiştir.)

Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Akika kurbanının işini onu kesecek olanın sevmesine/istemesine bağlamıştır. Bu ise, Akika kurbanının müstehap olduğuna, farz veya vâcip olmadığına delâlet eder.

Bu konuda bkz : İbn-i Kayyim; "Tuhfetu'l-Mevdûd", s : 157.

Fakat Akika kurbanı konusunda ihmalkâr davranmamak gerekir. Çünkü Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- bu konuda şöyle buyurmuştur :

( ( كُلُّ غُلَامٍ رَهِينٌ بِعَقِيقَتِهِ تُذْبَحُ عَنْهُ يَوْمَ سَابِعِهِ وَيُحْلَقُ رَأْسُهُ وَيُسَمَّى.)) [ رواه النسائي والترمذي وابن ماجه وصححه الألباني في صحيح أبي داود ]

"Yeni doğan her çocuk, akikası karşılığında rehindir ( Akikası kesilmeden ölürse, kıyâmet günü anne ve babasına şefaat etmekten men edilir). Akikası doğumunun yedinci gününde kesilir, o günde başı tıraş edilir ve ona isim verilir." ( Nesâî; hadis no : 4220. Ebu Davud; hadis no : 2838. Tirmizî; hadis no : 1522. İbn-i Mâce; hadis no : 3165. Elbânî; 'Sahîh-i Ebî Davud'da "hadis sahihtir," demiştir.)

Şimdi sizin kız çocuğunuz için, Akika kurbanı niyetiyle bir koyun kesmeniz gerekir.

İlmî Araştırmalar ve Fetvâ Dâimî Komitesi'nin fetvâların şöyle gelmiştir :

"Akika kurbanı, müekked sünnettir.Erkek çocuk için, Kurban bayramında kesilmesi geçerli olan iki koyun veya iki keçi, kız çocuğu için ise bir koyun veya bir keçi, doğduktan sonra yedinci günde kesilir.Bir kimse, Akika kurbanını yedinci günden sonraya ertelerse, herhangi bir zamanda kesmesi câizdir ve ertelemesinde kendisine hiçbir günah yoktur. Fakat en fazîletlisi; mümkün olduğunca bir an önce kesmesidir." ( İlmî Araştırmalar ve Fetvâ Dâimî Komitesi Fetvâları; c : 11, s : 934)

Not :

Soruda zikrettiğiniz : "Akika kurbanının yerine sadaka da vermedim" sözünüz için bilinmesi gerekir ki, Akika kurbanının yerine mal infak etmek, Akika kurbanının yerine geçmez.Çünkü Akika kurbanından maksat; bu kurbanı keserek Allah Teâlâ'nın rızâsına yakınlaşmaya çalışmaktır.

Bu konuda ( 34974) nolu sorunun cevabına bakabilirsiniz.

Allah Teâlâ en iyi bilendir.
---------------------
Dipnotlar :

1- F. Hindiye, 12/147,
2- Ebû Dâvûd, 2842,
------------------

Print this item

  ihram Nedir? - Nerelerde ihrama Girlilir ? (Mikat Mahalli)
Posted by: SeliM35 - 09-10-2019, 02:34 PM - Forum: Hac ve Umre - No Replies


ihram Nedir? (Hac Elbisesi)
(Mikat Mahalli Nedir)
Nerelerde ihrama Girlilir ?
ihramlıya Yasak Olan Hareket ve Fiiller



İhram: Hac ve umre yapmak amacıyla kutsal toprakların ziyaret edilmesi esnasında erkeklerin giyinmiş olduğu, iki parçadan oluşan, beyaz renkli dikişsiz bir örtüdür.

İhrama girmek demek, hac ve umre için niyet eden Müslümanların bazı davranış ve hareketlerini kendilerine haram kılmaları anlamına gelmektedir. İhram’ın yasakları, hac ve umre için, niyet edip ihrama girildiği zaman başlar. Hac ve umre ibadetlerinin gerektiği gibi yapılabilmesi ve ibadetlerin boşa gitmemesi için, ihram kurallarının çok iyi öğrenilmesi gereklidir.

Hac ve umre için niyet eden erkek Müslümanlar,önce beden temizliklerini tamamlarlar,.abdest alırlar,bütün kıyafetlerini çıkarırlar,başları açık kalacak şekilde ihrama girmeye başlarlar.beden temizliği: tırnaklar kesilir,saç ve sakal traşı yapılır.ve bütün vücut temizlenir.izar ve rida denilen, iki parçadan oluşan beyaz dikişsiz  örtü giyilir.

Kadınlar ise, hac ve umre yaparken ihrama girme zorunluluğu olmadığı için, günlük kıyafetleri ya da tercihlerine göre uzun ve beyaz giysilerle de, ibadetlerini yerine getirirler.

İhram, iki parçalı beyaz örtüden, çok daha derin ve manevi anlamlar içerir. Her şeyden önce temizliği ve arınmışlığı sembol eder.

İhram, kötülüklerden, fesatlıktan, bencillikten ve kibirlilik duygularından temizlenerek Allah’a saf bir şekilde yönelmeyi teşvik eder.

İhrama girildiği zaman farklı devletlerden aynı gaye için gelen bütün Müslümanlar arasında hiçbir fark olmadığı herkesin eşit olduğu mesajını verir. İhrama girildiği anda, bütün Müslümanlar arasında dil, kültür, makam, mevki, ekonomik durum, gelir düzeyi gibi tüm farklılıklar ortadan kalkar ve herkesin nasıl eşit olduğu duygusu hâkim olur.

Mekke çevresinde ihrama girmek için belirlenmiş yerler vardır. Bu yerlere ‘mikat’ denir. mikat sınırları dışından hacca veya umreye gelenler, bu sınırları

İHRAM YASAKLARI


İhrama girildiği andan itibaren ihramdan çıkıncaya kadar, ihram yasakları olarak bir dizi yasak başlar. Mümkün olduğu kadar bu yasaklardan uzak olmaya çalışılmalıdır.

Harem bölgesinin(Mekke ve çevresi) doğal bitkilerini kesmek, ağaçlara zarar vermek, av hayvanlarını avlamak, korkutmak, ihram elbisesi dışında elbise giymek, erkeklerin başlarını örtmesi, kadınların yüzlerini örtmesi, erkeklerin ayakkabı, çorap, eldiven giymeleri, tırnak kesmek, saç tıraşı olmak, sakal tıraşı olmak, bıyıkları düzeltmek, vücudun herhangi bir yerinden kıl koparmak, koku sürünmek, parfüm kullanmak, eşiyle cinsel ilişki, ya da yol açacak davranışlarda bulunmak, gibi… Bütün bunlar ihramlı kişi için yasak olan durumlardır.

Ayrıca, başkalarına zarar vermek, kavga etmek, küfür etmek gibi davranışlar ihramlı için hoş olmayan ve ceza gereken durumlardır.

İhrama nerede girilir? İhrama girilen yerler nerelerdir?

HAREM BÖLGESİ


Mekke-i Mükerreme’yi çevreleyen Harem bölgesinin sınırlarını ilk defa Cebrail’in rehberliğiyle Hz. İbrâhim belirlemiş, sınırları gösteren işaretler daha sonra Hz. Peygamber tarafından yenilenmiştir. Bu sınırların Kâ’be’ye en yakını, Mekke’ye 8 km. mesafede Medine istikametinde “Ten‘îm”; en uzak olanları ise Tâif yönünde “Ci‘râne” ve Cidde istikametinde Hudeybiye yakınlarında “Aşâir”dir. Diğerleri; Irak yolu üzerinde “Seniyyetülcebel”, Yemen yolu üzerinde “Edâtü Libn” ve Arafat sınırında “Batn-ı Nemîre”dir.[3]

Yani velhasil kelam, ihram veya harem bölgesi demek, orada bitkilerin, insanlarin, hayvanlarin emniyette oldugu, onlara, hicbir zarar ziyanin, ullaşmamsi gereken bölge veya yer demekdir, yani bu sadece bize bir örnek teşkil eder, bu gün kötü bilim adamlari bitkilerin "DNA" sini bozarak onlari yiprattilar, ve yine hayvanlari klonlayip, genini bozarak, yine zararli türler meydana getirdiler, ve insanida neredeyse klonlmak için, bütün gayretleri ile ugraşiyorlar, amma bu harem bölgesi demek, işde dünyada öyle yerler meydana getirin ki, oradakilere zarar verilmesin, ve güvenli eminyetli bölge olsun, bunu Rabbimiz Mekke ve kabe civari için yapmiş, amma bu, sadece bir örneklik içindir, ve bugün böyle, hayvan neslininn, insan neslinin ve bitlikilerin korundugu, ve dogal hallerinde yaşadigi, emniyletli bölgeler yapmamiz, ve oralari, hatta asker ve polisler ile korumamiz gerekliligini gösteriyor, yoksa bu kötü bilim adamalri bütün dünyayı fesada ugratacaklar, ve artik neredeyse, dogal hicbirşey kalmayacak hale geldi, ve size Fatih Sultan Mehmet Han in babasina dedigi gibi diyorum : beni sizden biri olarak görüyorsaniz, size sadece bunu tavsiye ediyorum, yok bizi mehdi olarak kabul ediyorsaniz, size bunu emrediyorum, böyle "Harem Bölgeleri" oluşturun, her bölgede, yörede, oranin bitki örtüsünü, hayvanini koruyacak, emniyetli alanlar oluşturun, "dogal yaşam merkezleri", ve var gücünüzlede buralari koruma altina alin, ve polisinizle, askerinizle buralari beklemek sureti ile koruyunuz, yoksa dünyain sonunu siz düşünün.......

Zaten Cennet ne demekdir : Kirden, pisden, günahdan, günahkardan, kötülerden, ve şeytanlardan, yani bir nevi mikroplardan, ve kafir cinlerden, yani kötü gazlardan... arindrilimiş bir bölge demekdir, Eğer siz dünyada böyle bölgeler oluşturursaniz, birinin ismine, nimetler ceneti "Naim Cenneti" adini veririz, digerine "Me've Cenneti" yani dünyanin burunu yani havasi temiz cennet adini veririz, birisine, en iyiler diyari, "şehitler cennti," yani kokusu gitmemiş yiyecek, giyecek, hayvan ve insanlr cenneti veya diyari harem bölgesi deriz, bir digeri bozulmamiş kirlenmemiş gazlar yani havasi bozulmamiş diyar yada cennet, digerine bozulmamiş topraklar cenneti, yani velhasil, sizler harem bölgeleri kurarsaniz, artik böyle daha ileri dogru giden yolumuzda, ahiret baki kalanlarin diyari olur işde, yoksa bu kafir bilim adamlari bize, ceneti dar etcekler, ve cennet yerine kiyameti başimiza getirmeye ugraşiyorlar. akillanin artik ey insanoglu


ihramsız olarak geçemezler. Mikat yerleri şunlardır:

    Zulhuleyfe: Mekke’ye Medine yönünden gelenlerin mikatıdır.
    Cufe: Şam yönünden gelenlerin mikatıdır.
    Zat-ı ırk: ırak yönünden gelenlerin mikatıdır.
    Karn:necid yönünden gelenlerin mikatıdır.
    Yelemlem: yemen yönünden gelenlerin mikatıdır.

Doğrudan Mekke’ye gidecek giden hacı adayları, uçaklar Cidde’ye indiği ve Cidde de mikat sınırları içinde olduğundan, uçağın kalktığı havaalanında ya da evlerinde ihrama girerler. Gerekirse uçak, mikat sınırını geçmeden uçağın içinde de ihrama girilebilir.

İhram Nedir Nasıl Giyilir.


İhram: Niyet ve telbiyeden ibarettir ki hacca yahut umreye veya kırana göre her ikisine niyet ederek harama dâhil olmaktır. Bu esnada erkeklerin büründükleri rida ve izar denilen iki parça örtüye halk arasında ihram denilmektedir (hanımların ihramları normal elbiseleridir). Hac ve umre ibadetlerini eda etmek için bir kısım mubahları haram kılmaktır. (İnaye c.2,s.429)
İhrama girmenin esrarı ve hikmeti: Dünya ziyneti olan elbiselerden soyunarak; doğumu ve ölülerin diriltilmesini, mahşer yerini, hesap gününü, mizanı düşünmek, temiz olarak fuyuzatı ilahiyyeye nail olmaktır. İhramsız hac ve umre yapılamaz.

İhramın Sahih Olmasının Şartları
1- Niyet etmek.
2- Telbiye getirmek veya telbiye yerine geçen bir zikirde bulunmak.
Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Telbiyede bulunan hiç bir Müslüman yoktur ki, onun sağında ve solunda bulunan taş, ağaç, sert toprak onunla birlikte telbiyede bulunmasın, bu iştirak (sağ ve solunu göstererek) şu ve şu istikamette arzın son hududuna kadar devam eder".(Tirmizi, Hac, 14/828.)

İhramın Vacibleri
1- Mikat hududunu geçmeden ihrama girmek.
2- İhramın yasaklarından korunmak

İhramın Sünnetleri
1- İhrama girmeden önce, koltuk altı ve kasıkkıllarını temizlemek, tırnak kesmek ve güzel koku sürünmek.
2- İhrama girerken gusletmek veya abdest almak.
3- Erkekler,izar ve rida denilen iki parça örtüye sarınmak.
4- İhrama niyyet ettikten sonra kerahet vakti değilse iki rek'at ihram namazı kılmak.
5- İhramlı bulunduğu surede her fırsatta telbiye söylemek.
6- Telbiyeyi üç defa tekrarlamak.
7- Telbiyeden sonra teşrik tekbiri, salevat-ı şerife, dua ve niyazda bulunmak.

İhram'ın Müstehapları
1- Gusul'e ihram için niyet etmek.
2- İhramın beyaz, yeni veya yıkanmış olması
3- Nalin veya naline benzeyen terlik giymek
4- Misvak kullanmak.
5- Saclarını taramak.
6- Bıyıklarını sünnete uygun kesmek.

İhram'ın Mübahları
1- Kan aldırmak.
2- Kıl koparmadan vücudun herhangi bir yerini veya başını kaşımak.
3- Yıkanmak, kokusuz sabun kullanmak.
4- Sıcaktan korunmak için bir ağaç, ev, çadır altına sığınılabileceği gibi, başa değdirmeden şemsiye taşımak.
5- Kemer takmak, silah kuşanmak, yüzük ve saat takmak, kokusuz sürme çekmek.
6- Topukları ve üzeri açık ayakkabı giymek.
7- Diş çektirmek, iğne vurdurmak.
8- Kollarını giymeden palto veya ceket gibi bir elbiseyi omuza almak.
9- Yorgan, battaniye veya herhangi bir örtü ile, yüz ve baş hariç vücudun diğer kısımlarını örtmek.

İhram'ın Yasakları
Bir kimse hac veya umre için niyyet edip, telbiye yapmakla ihrama girmiş olur. İhramdan çıkıncaya kadar kendisine bazı fiil ve davranışlar haram olur. Bu haramlara ihram yasakları denir.

A- İhramlının kendi vücudu ile alakalı yasaklar:

1- Koku sürünmek,
2- Kokulu sabun kullanmak,
3- Traş olmak, bıyıkları kesmek,
4- Süslenmek maksadıyla kına sürmek, ruj ve oje gibi maddeler kullanmak,
5- Tırnakları kesmek,
6- Vücudundan herhangi bir yerinden kıl koparmak veya kesmek.
7- Kasık ve koltuk altı kıllarını yolmak veya traş etmek.

B- Giyim kuşam ile alakalı (erkeklere) yasaklar:

1- Başa takke giymek veya sarık sarmak,
2- Pantolon, palto, gömlek gibi dikişli elbiseler giymek.
3- Çorap, eldiven veya üstu ve topukları kapalı ayakkabı giymek.

C- Cinsi yasaklar:

1- Cinsi münasebette bulunmak,
2- Öpüşüp, oynaşmak,
3- Cinsi münasebete sebep olabilecek söz, fiil ve davranışlarda bulunmak.

D- Başkalarına zarar veren yasaklar:

1- Kavga etmek,
2- Münakaşa ve mücadelede bulunmak,
3- Sövüp saymak, hakaret etmek, gönül kırmak.

E- Harem bölgesi ile alakalı yasaklar:

1- Kendiliğinden biten yeşil otları ve ağaçları koparmak, budamak, ezmek,
2- Zararsız hayvanları öldürmek. (Muhit-i Burhani, 2/458.)

F- Kara hayvanlarının avı ile alakalı yasaklar:


1- Eti yensin veya yenmesin her turlu kara hayvanını avlamak,
2- Avcıya işaretle bile olsa yardımda bulunmak,
3- Av hayvanlarına zarar vermek.
İhram'a Nerede Girilir?
İhrama girmek için muayyen yerler vardır.
Bunlara "Mikat mahalli" denir. Beytullah'a ulaşmak isteyen afakinin, Kabe-i Muazzama'ya ta'zim icin ihramlı olması ve mikat mahallinden ihrama girmesi lazımdır. Mikat hususunda insanlar üç kısımdır:
1- Afaki olanlar: mikat mahallerinin dışından gelenlerdir.
2- Hill ehlidir: mikat mahalleri ile harem arasında ikamet edenler.
3- Harem ehlidir: Mekke ve civarında ikamet edenler.

İhram'a Nasıl Girilir?

İhrama girecek kimse evvela tırnaklarını keser, koltuk altı ve kasık kıllarını temizler, gerekiyorsa saç ve sakal traşı olup, bıyığını düzeltir. Mümkünse gusleder. Gusletme imkanı yoksa yalnız abdest alır. İhrama girerken yapılacak gusul sunnet-i müekkededir. Bu gusul, hadesten taharet için değil, maddi temizlik içindir. Bu bakımdan hayız ve nifas halindeki kadınlar da gusledebilirler. Gusülden sonra vücutta renk ve iz bırakmayan güzel bir koku sürünür. Vücud sadece izar ve rida ile örtülür.
Baş açık ve ayaklar çıplak bırakılır. Ancak ayaklarına topukları ve üzeri açık terlik giyer. İzar ve ridaya büründükten sonra 2 rekat namaz kılar: Birinci rek’atta Fatiha-i Şerife'den sonra Kafirun suresini, ikinci rek’atta Fatiha-i Şerife'den sonra ihlas suresini okur. Namazdan sonra kıbleye dönüp hac veya umreden hangisine niyet edecekse ona niyet eder. (Vekil ise falan kimse adına der) Ara vermeden 3 kere:
“Lebbeyk, Allahumme lebbeyk, lebbeyke la şerike leke lebbeyk. İnnel-hamde ve’n-ni‘mete leke ve’l-mülk. La şerike Lek.” diye telbiye getirip peşinden tekbir ve Salavat-ı şerife okur. Boylece ihrama girilmiş olur. Artık yol boyunca telbiye, Peygamber Efendimiz’e bol bol salavatlar getirilir, dualar yapılır; zikir, tesbih ve tehlilde bulunulur. Farz namazların ardından da çokça telbiye getirilir. Telbiyeleri yüksek sesle söylemek, erkekler için müstehaptır. Kadınlar seslerini yükseltmeden söylerler.

Hanımların İhramı
İhram ile alakalı aşağıdaki hususların haricinde kadınlar da erkekler gibidir.
1. Her türlü dikişli elbise, eldiven, çorap ve mest giyebilirler. Başlarını örtebilir, fakat yüzlerini açık bulundururlar.
2. Telbiyede seslerini yükseltmezler.
3. Tavafta remel de bulunmaz ve sa'yda hervele yapmazlar.
4. Başlarını tahlik yani kökten kazıtmazlar ancak kısaltırlar.
5. İzdiham varsa Hacer-i Esved'i öpmeden istilam ederler. Erkekler topluluğundan kaçarlar.İzdihamlı zamanlarda Makam-ı İbrahim'in yanında namaz kılmazlar.
6. Hayız ve nifas halinden dolayı veda tavafını terk ettiği veya ziyaret tavafını tehir ettiğinden kurban kesmeleri gerekmez. (Lubab Şerhi s.78)

İhramdan Nasıl çıkılır?
İhramdan çıkmak için erkekler saçlarını ya ustura ile tıraş ettirirler veya en az saçlarının dörtte birini, parmak uçları kadar (1,5-2 santim) kısalttırırlar. Başı tıraş ettirmek, kısalttırmaktan efdaldir. Kadınlar ise tıraş olmazlar, saclarının uçlarından 1-2 santim kısaltırlar. Böylece ihramdan çıkmış olurlar.

İhram Yasakları ve Cezalar

İhram: Haccın şartlarından biridir. Hacı adayının, başka zamanlarda işlenmesi mubah olmayan bazı fiil ve davranışları, belirli bir süre için kendisine haram kılması, yasaklamasıdır. Bu niyetle giyilen özel elbiseye de ihram denir. İhramlı olunan sürede uyulması gereken kurallar vardır. Bu kurallara uyulmadığı takdirde cezaları yerine getirmek gereklidir.

HAC BOZULMASINA SEBEP OLAN KUSUR

Hac için niyet edip ihrama girdikten sonra, Arafat vakfesine başlamadan önce cinsel ilişki de bulunan kişi haccın bozulmasına yol açar. Bu duruma düşen kişi, bozulan bu haccı yarım bırakmaz, haccı tamamlar. Bunun yerine gelecek yıllarda bu haccı kaza etmesi gerekir. İşlediği bu fiilden dolayı bir koyun veya keçi(dem)kurban etmesi gerekir.

Umre için ihrama girdikten sonra, umre tavafını yapmadan cinsel ilişkide bulunan kişinin de aynı şekilde umresi bozulmuş olur. Bu şekilde umresi bozulan kişinin umreyi bırakmaması ve tamamlaması gerekir. Daha sonra ise bunu kaza eder ve işlediği bu fiilden dolayı yine bir koyun veya keçi kesmesi gerekir.

DEVE VEYA SIĞIR KESMEYİ GEREKTİREN KUSUR

İhrama girip, Arafat vakfesini yaptıktan sonra, tıraş olup ihramdan çıkmadan önce, cinsel ilişki de bulunan kişinin, ceza olarak bir deve ya da sığır kesmesi gerekir.

KOYUN VEYA KEÇİ KESMEYİ GEREKTİREN KUSUR

İhramlı iken, Arafat vakfesinden sonra tıraş olup henüz ziyaret tavafını yapmadan cinsel ilişki de bulunmak, eşini şehvetle öpmek, okşamak gibi cinsel ilişkiye yol açabilecek davranışlarda bulunmak, saç veya sakalın dörtte birini ya da vücudunda başka bir yerini tıraş eden, tırnak kesen, elbise olarak dikilmiş giysileri on iki saat veya daha fazla bir süre giyinen, başı yüzünü örten, ayakkabı giyinen, vücudunda her hangi bir yerine koku, yağ, jöle süren, kına yakan, saç ve sakal boyayan bir kimsenin ceza olarak bir koyun veya keçi kesmesi gerekir.

FITIR SADAKASI VERMEYİ GEREKTİREN KUSURLAR

İhramlı olan bir kişinin, on iki saatten az bir süre her hangi bir elbise ya da ayakkabı giymesi başını örtmesi, saç veya sakalın dörtte birinden az kısmını tıraş etmesi, el veya ayağının tırnaklarının bir kısmını kesmesi, ceza olarak fıtır sadakası kadar, sadaka vermeyi gerektirir.

BEDEL ÖDEMEYİ GEREKTİREN KUSURLAR

İhramlı iken, karada yaşayan av hayvanlarını avlayan, yaralayan, yumurtalarını kıran, avlayanlara yardımcı olan, avcılara av yerlerini gösteren kişilerin ceza ödemesi gerekir. Ceza olarak ise av hayvanlarının kıymeti kadar tayin edilir.

Özür nedeniyle(hastalık, kaza gibi)olan durumlardır. Bu durumda olanlar ceza konusunda muhayyerdir.

Print this item

  Haccın ve Tavafın Farzları - Vacipleri - Sünnetleri Nelerdir?
Posted by: SeliM35 - 09-10-2019, 02:32 PM - Forum: Hac ve Umre - No Replies


Haccın  ve Tavafın Farzları - Haccın Tavafın Vacipleri - Haccın Tavafın Sünnetleri Nelerdir

HACCIN FARZLARI

Hanefîler'e göre haccın ihram, Arafat vakfesi ve ziyaret tavafı olmak üzere üç farzı vardır. Hac bu farzların sıraya uyularak yerine getirilmesiyle eda edilmiş olur. Bu farzlardan ihram şart, diğer ikisi ise rükündür. Buna göre Arafat vakfesinin vaktini geçiren kimse o yıl hac yapma imkânını kaybeder, daha sonra yarım bıraktığı haccını kazâ eder.

Mâlikîler'e göre bu üç farz yanında sa`y de farzdır ve dördü birden haccın rükünlerini oluşturur. Şâfiîler ise, bunlara saçları kısaltmayı veya tıraş etmeyi (halk veya taksîr) ilâve ederek rükün sayısını beşe çıkarmışlar ve bu rükünler yerine getirilirken bir kısmında (ilk üçünde) sıraya riayet etmenin de farz (rükün veya şart) olduğunu söylemişlerdir. Rükünlerin tamamı, usulüne göre yapılmadıkça, ceza ve kefâret ödemekle hac sahih olmaz. Eksik kalan rüknün tamamlanması veya haccın kazâsı gerekir.

Haccın geçerlilik şartlarından birisi ve başta geleni olan ihram konusu yukarıda anlatıldı. Buradan itibaren Hanefî mezhebinde haccın iki rüknü olan Arafat vakfesi ve ziyaret tavafı anlatılacaktır. Bu iki rükün, özel olarak kendilerinin, genel olarak diğer törenlerin ifa zamanına ve mekânına ilişkin olan ve haccın ihram dışındaki diğer iki sıhhat şartı olan "özel vakit" ve "özel mekân" şartlarıyla birlikte izah edilecektir. Sa`y ve saçların kısaltılması veya tıraş edilmesi, Hanefîler'e göre farz değil vâcip olduğu için burada değil, ileride "Haccın Vâcipleri" bahsinde incelenecektir.

A) ARAFAT VAKFESİ

Arafat, Mekke'nin yaklaşık 25 km. güneydoğusunda Harem sınırları dışında bir bölgedir. Vakfe ise bir yerde bir süre durmak veya beklemek demektir. Arafat vakfesi önemli ve titizlik gerektiren bir rükündür. Çünkü süre-si içinde Arafat'ta bulunamayanlar o sene hacca yetişememiş olurlar. Arafat vakfesi dışında vaktinde yapılamayan diğer menâsik ise, daha sonra kazâ edilerek veya fidye ödenerek telâfi edilebilir. Hz. Peygamber'in "Hac, Arafat'tan ibarettir" (Tirmizî, "Tefsîr", 3; Ebû Dâvûd, "Menâsik", 57) sözü Arafat vakfesinin önemini belirtmesi yanında, ayrıca, bu vakfeyi kaçırmamak için titizlik gösterilmesi gerektiğini de anlatmaktadır.

a) Vakfenin Geçerli Olmasının Şartları

Vakfenin geçerli (sahih) olabilmesinin iki şartı vardır. 1. Hac için ihramlı olmak, 2. Vakfeyi özel (belirli) yer ve zamanda yapmak. İhram konusu yukarıda anlatıldığı için burada sadece ikinci şart olan "vakfenin belirli yer ve zamanda yapılması" şartı açıklanacaktır.

1. Vakfenin Yeri. Vakfenin yeri, Arafat bölgesidir. Arafat bölgesinin Mekke tarafındaki sınırı, "Urene vadisi"dir. Urene vadisi dışında Arafat bölgesinin her yerinde vakfe yapılabilir. Bu vadi Arafat bölgesinden değildir. Burada bulunan "Nemîre Mescidi"nin kıble (kuzeybatı) tarafından bir kısmı da vakfe yerinin dışında kalmaktadır.

2. Vakfenin Zamanı. Zilhiccenin 9. arefe günü zeval vaktinden yani güneşin tepe meridyeni üzerine geliş vaktinden bayramın ilk günü "fecr-i sâdık" denilen tan yerinin ağarmaya başladığı zamana kadar geçen süredir. Bu konuda mezhepler arasında görüş ayrılığı yoktur. Sadece Hanbelîler'e göre vaktin ilk anı, arefe günü fecr-i sâdık ile başlar. Vakfenin sahih olması için niyet, akıl ve ilim (Arafat'ta bulunduğunu ve vakfe yaptığını bilmek) şart olmadığından, belirtilen süre içinde ister şuurlu, ister şuursuz, ister uykuda, ister uyanık, ister abdestli, ister abdestsiz her ne halde olursa olsun, bir an Arafat sınırları içinde bulunan, hatta oradan geçen kimse vakfeyi yapmış olur.

Hanefîler'e göre arefe günü gündüz Arafat'ta bulunanların, mazeretsiz olarak güneş batmadan önce Arafat'tan ayrılmamaları vâciptir. Mazeretsiz olarak ayrılan kimse, henüz güneş batmadan bu bölgeye tekrar dönerse, bir şey gerekmez; aksi halde ceza (dem) gerekir. Fakat gündüz Arafat'ta bulunmayıp güneş battıktan sonra gelenlere bir ceza gerekmez. Şâfiîler'e göre, güneş batmadan ayrılanlara da ceza gerekmez. Mâlikî mezhebinde ise, gecenin bir cüzünde Arafat'ta bulunmak vakfenin sıhhat şartıdır. Güneş batmadan Arafat'tan ayrılıp bir daha dönmeyen kişinin haccı bâtıl olur. Gündüzün çok az da olsa bir kısmında Arafat'ta bulunmak Mâlikîler'e göre vâciptir. Süresi içinde kısa da olsa bir müddet Arafat'ta bulunamayanlar hacca yetişememiş olurlar. Daha sonraki senelerde yeniden haccetmeleri gerekir.

b) Arafat Vakfesinin Sünnetleri

1. Zilhiccenin 8. terviye gününü arefe gününe bağlayan geceyi Mina'da geçirip, arefe günü sabahı güneş doğduktan sonra Arafat'a hareket etmek.

2. Zeval vaktinden önce Arafat bölgesinde bulunmak ve mümkünse vakfe için gusletmek.

3. Zeval vaktinden sonra öğle namazından önce Nemîre Mescidi'nde hutbe okunması.

4. Öğle ve ikindi namazlarını cem`-i takdîm ile kılmak.

5. Vakfe esnasında abdestli ve kıbleye yönelik bulunmak.

6. Vakfeyi cem`-i takdîm ile kılınan namazdan sonra yapmak.

Vakfe esnasında ayakta durmak oturmaktan, binek üzerinde bulunmak ayakta durmaktan daha faziletlidir.

7. Mümkün olduğu kadar vakfeyi Cebelirahme denilen tepenin yakınında yapmak.

8. Oruçlu olmamak.

9. Gün boyunca telbiye, zikir, tesbih, dua ve istiğfar gibi ibadetleri çokça yapmak. Kendisi, anne ve babası, çocukları ve bütün müslümanlar için dua ve istiğfarda bulunmak.

Cem`-i takdîm: Arefe günü Arafat'ta öğle ve ikindi namazlarının öğle vakti içinde birleştirilerek birlikte kılınması sünnettir. Buna cem`-i takdîm denir.

Ebû Hanîfe'ye göre bu namazların cem`-i takdîm ile kılınabilmesi için; a) Arefe günü hac için ihramlı olarak Arafat'ta bulunmak, b) Mescid-i Nemîre'de cemâat-i kübrâ ile kılmak gerekir. Aksi halde her namaz kendi vaktinde kılınır. Diğer üç mezhep ile Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed'e göre, arefe günü hac için ihramlı olanların Arafat'ta öğle ve ikindi namazlarını, ister Nemîre Mescidi'nde ister çadırlarda, ister cemaatle, ister münferit olarak cem`-i takdîm ile kılmaları sünnettir.

Bu namazlar cem`-i takdîm ile kılınırken ezan okununca önce öğle namazının ilk sünneti kılınır. Sonra ikamet yapılarak öğlenin farzı kılınır. Tekrar ikamet yapılır ve ikindinin farzı kılınır. İkindi namazı için ayrıca ezan okunmaz ve iki farz arasındaki sünnetler kılınmaz. Her iki farzdan sonra telbiye ve teşrik tekbirleri okunur.

B) ZİYARET TAVAFl

Tavaf, "bir şeyin etrafında dolaşmak, dönmek" gibi anlamlara gelir. Terim olarak ise tavaf, Hacerülesved'in bulunduğu köşeden veya hizasından başlayıp, Kâbe'nin etrafında yedi defa dönmektir. Her bir devire "şavt" denir. Yedi şavt bir tavaf olur. Ziyaret tavafı farz olup haccın iki rüknünden biridir. "İfâda tavafı" da denilen bu tavaf yapılmadıkça hac tamam olmaz. Ancak, Arafat vakfesini yaptıktan sonra vefat eden kişi haccının tamamlanmasını vasiyet etmişse, bir "bedene" (sığır veya deve kurbanı) kesilmekle haccı tamamlanır.

a) Tavafın Sahih Olmasının Şartları

1. Tavafın Vaktinde Yapılması

Tavafın hangi vakitten itibaren yapılacağı yani başlangıç vakti önemlidir. Son vakti için bir sınır yoktur, ömrün sonuna kadar herhangi bir vakitte yapılması yeterlidir.

Hanefî ve Mâlikîler'e göre ziyaret tavafının vakti bayramın ilk günü fecr-i sâdıktan itibaren başlar. Şâfiî ve Hanbelîler'e göre ise ziyaret tavafının vakti, arefe günü gece yarısından itibaren başlar. Ziyaret tavafı ilk vaktinden sonra her zaman yapılabilirse de Ebû Hanîfe'ye göre bu tavafın kurban kesme günlerinde, yani bayramın üçüncü günü güneş batıncaya kadar; Mâlikîler'e göre ise zilhiccenin sonuna kadar yapılması vâciptir. Mazeretsiz olarak daha sonraya bırakılırsa ceza (dem) gerekir.

Şâfiî ve Hanbelîler ile Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed'e göre ise, ziyaret tavafının bayramın ilk üç gününde yapılması vâcip değil, sünnettir. Mazeretsiz olarak daha sonra yapılması mekruh ise de ceza gerekmez.

Tavafın, bayramın ilk günü yapılması ise daha faziletlidir.

2. Niyet

Niyet, yapılmak istenen bir şeyin bilinmesi ve kalben belirlenmesidir. Ayrıca dille söylenmesi müstehaptır. Tavaf niyeti olmaksızın Kâbe'nin etrafında dolaşmak tavaf sayılmaz. Ancak niyette tavafın türünü yani bu yapılan tavafın kudüm tavafı mı, ziyaret tavafı mı yoksa umre tavafı mı olduğunu tayin etmek gerekmez; mutlak tavafa niyet yeterlidir.

3. Tavafın Mescid-i Haram'ın İçinde, Kâbe'nin Etrafında Yapılması

Kâbe'nin etrafında tavaf yapılan yere "metâf" (tavaf alanı) denir. Tavaf sadece burada yapılmaz. Mescid-i Harâm'ın içinde olmak şartıyla, daha geniş devir yapılarak metâfın dışından, hatta mescidin üst katlarından Kâbe'nin çevresi dolaşılabilir. Fakat Harem-i şerif'in dışından dolaşmak tavaf sayılmaz. Çünkü bu, Kâbe'yi değil, mescidi tavaf olur.

4. Şavtların Çoğunu Yapmış Olmak

Hanefîler'e göre, şavtların çoğunu yani en az dördünü yapmış olmak tavafın geçerlilik şartı olup son üç şavt yapılmayacak olursa, tavaf sahih olur, fakat farz ve vâcip tavaflarda eksik kalan her şavt için ceza gerekir. Diğer üç mezhepte ise, yedi şavtın hepsi rükün olup bütün şavtlar yapılmadığı takdirde tavaf sahih olmaz.

b) Tavafın Vâcipleri

1. Abdestli olmak. Tavaf esnasında abdest bozulursa, abdest alındıktan sonra eksik kalan şavtlar tamamlanabilir.

2. Setr-i avret, yani avret sayılan yerlerin örtülü olması. Setr-i avret, her zaman farzdır. Tavafta vâcip olmasının anlamı, ihlâlinden dolayı ceza gerekmesidir. Avret sayılan uzuvların dörtte biri veya daha çoğu açılırsa ceza gerekir; daha azında ceza gerekmez.

3. Teyâmün, yani Kâbe'yi sol tarafına alıp kendisi Kâbe'nin sağında olacak şekilde yürümek.

4. Tavafa Hacerülesved veya hizasından başlamak.

5. Tavafı, hatîmin dışından dolaşarak yapmak. Çünkü hatîm denilen kısım Kâbe'den sayılır. Hatîmin dışından dolaşmadan yapılan şavtlar iade edilmediği veya hiç değilse eksik kalan kısım hatîmin çevresi dolaşılarak ikmal edilmediği takdirde ceza gerekir.

6. Farz ve vâcip tavafları yedi şavta tamamlamak.

7. Gücü yetenler tavafı yürüyerek yapmak. Yaşlılık, hastalık veya sakatlık sebebiyle yürüyerek tavaf edemeyenler arabaya veya tahtırevana binerek tavaf ederler.

8. Tavaf namazı kılmak. İster farz, ister vâcip, isterse nâfile olsun, her tavaftan sonra iki rek`at tavaf namazı kılmak vâciptir. Kerâhet vakti değilse, tavafın hemen peşinden hiç ara vermeden bu namazı kılmak müstehaptır. Daha sonra kılınsa da eda edilmiş olur. Çünkü bu namaz, haccın veya tavafın vâciplerinden değil, vitir namazı gibi müstakil bir vâciptir. Bu sebeple terki hac cinayeti sayılmaz ve bir ceza gerekmez.

Arada tavaf namazını kılmadan peş peşe tavaf yapmak ise mekruhtur.

Tavaf namazını "makam-ı İbrâhim"in arkasında kılmak müstehaptır. Orada yer bulunmazsa, mescidin içinde uygun olan başka bir yerde kılınır. Harem bölgesi dışında kılmak ise mekruhtur. İhram namazında olduğu gibi, bu namazın da ilk rek`atında Kâfirûn, ikinci rek`atında İhlâs sûrelerinin okunması müstehaptır. Tavaf için kerâhet vakti yoktur. Ancak, Hanefîler'e göre, tavaf namazı farz ve vâcip namazların kılınması mekruh olan üç vakit dışında, sabah ve ikindi namazlarının farzları eda edildikten sonra da kılınmaz. Şâfiî mezhebinde ise kerâhet vaktinde tamamlanan tavafla ilgili tavaf namazı o anda kılınabilir.

Yukarıda sayılanlardan ilk altısı sadece Hanefîler'e göre vâciptir. Diğer üç mezhepte bunlar tavafın sıhhat şartı olduğundan, herhangi birinin eksik kalması halinde tavaf sahih olmaz ve iade edilmesi gerekir. Son ikisi yani tavaf namazı ve tavafın yürüyerek yapılması, Hanefî ve Mâlikîler'e göre vâcip, Şâfiî ve Hanbelîler'e göre ise sünnettir.

Tavafın vâciplerinden biri mazeretsiz terkedilirse ceza gerekir, fakat tavaf sahih olur. Tavaf yeniden yapılırsa ceza düşer.

c) Tavafın Sünnetleri

1. Necâsetten tahâret. Bedende, ihramda veya elbisede namaza engel pislik bulunmaması.

2. Tavafa başlarken, Hacerülesved'e veya hizasına, Rüknülyemânî yönünden gelmek.

3. Tavafa başlarken ve her şavtın sonunda Hacerülesved'i istilâm etmek.

İstilâm, Hacerülesved'i selâmlamak demektir. İstilâm için Hacerülesved'e dönülüp namaza durur gibi eller kulaklar hizasına kaldırılıp "Bismillâhi Allahüekber" denilerek üzerine konur ve eller arasından Hacerülesved öpülür. İzdiham sebebiyle Hacerülesved'e yaklaşılamadığı durumlarda, başkalarına rahatsızlık vermemek için uzaktan avuçların içi Kâbe'ye çevrilerek eller kulaklar hizasına kadar kaldırılıp "Bismillâhi Allahüekber" denilerek, karşıdan işaretle selâmlanır ve sağ elin içi öpülür. Hacerülesved uzaktan istilâm edilirken karşısında durulup beklenmez, yürümeye devam edilir.

Tavafın her şavtında Rüknülyemânî'nin de istilâm edilmesi müstehaptır.

4. Ardından sa`y yapılacak tavafların ilk üç şavtında erkeklerin remel yapması. Remel, tavafta kısa adımlarla koşarak ve omuzları silkerek çalımlı ve çabuk yürümektir. Remel sadece sonunda sa`y yapılacak tavaflarda yapılır. Kadınlar remel yapmazlar.

5. Remel yapılması gereken tavaflarda erkeklerin ıztıbâ` yapması.

lztıbâ`, ridânın yani ihramın vücudun belden yukarısını örten parçasının bir ucunu sağ kolun altından geçirip, sol omuz üzerine atarak sağ kolu ve omuzu ridânın dışında bırakmaktır. Remel yapılması gereken tavafların bütün şavtlarında ıztıbâ` sünnettir. Tavaf bitince omuz örtülür, tavaf namazı omuz örtülmüş olarak kılınır. Remel yapılan tavaflar dışında, başka zamanlarda ıztıbâ` mekruhtur.

6. Muvâlât yani tavafın bütün şavtlarını ara vermeden peş peşe yapmak.

Tavaf esnasında farz namaz için ikamet yapılması veya abdestin bozulması gibi, tavafa devam etmeyi engelleyen bir durum ortaya çıkarsa, tavaf olduğu yerde bırakılır, kalan kısmı sonra tamamlanır.

7. Erkeklerin mümkün olduğu kadar Kâbe'ye yakın; kadınların ise erkekler arasına karışıp sıkışmayacak bir uzaklıktan tavaf etmeleri.

Tavafın sünnetlerinin mazeretsiz terki mekruhtur. Sünnetlerin terkedilmesi durumunda maddî bir ceza gerekmez.

d) Tavafın Yapılışı

Hangi tavaf yapılacaksa ona niyet edilerek, Rüknülyemânî cihetinden Hacerülesved hizasına gelinir. Tekbir ve tehlîl getirilerek Hacerülesved öpüldükten veya karşıdan selâmlandıktan (istilâm) sonra, dua okuyarak tavafa başlanır.

Hatîmin dışından dolaşılarak ve her şavtta hizalarına gelindikçe Rüknülyemânî ve Hacerülesved istilâm edilerek yedi şavt tamamlanır. Rüknülırâký ve Rüknüşşâmî'de istilâm yoktur. Tavaf tamamlanınca mümkünse makam-ı İbrâhim'in arkasında, orada yer yoksa uygun bir yerde tavaf namazı kılınıp dua edilir.

e) Tavaf Çeşitleri

Ziyaret tavafından başka, hacla ilgili olan ve olmayan farz, vâcip, sünnet ve nâfile başka tavaflar da vardır. Ancak hepsinin sıhhat şartları, vâcipleri, sünnetleri ve yapılış şekli aynıdır.

Hacla ilgili olarak "kudüm tavafı", "ziyaret tavafı" ve "vedâ tavafı" olmak üzere üç tavaf vardır. Umrede yapılan tavafa ise umre tavafı denir. Bunlar ilgili yerlerde açıklanmıştır. Hac ve umre ile ilgili olmayan diğer tavaflar ise şunlardır:

1. Nezir Tavafı. Tavaf etmeyi adayan kişinin, nezrini yerine getirmesi vâciptir. Bunun için zaman belirlenmişse, belirlenen zamanda, zaman tayini yapılmamışsa uygun bir zamanda adanmış olan tavaf yerine getirilir.

2. Tahiyyetü'l-mescid Tavafı. Bir mescide girildiğinde kılınması sünnet olan tahiyyetü'l-mescid yerine, Mescid-i Harâm'a her girildiğinde hürmeten ve mescidi selâmlamak için bir tavaf yapmak müstehaptır. Buna selâmlama tavafı anlamında tahiyyetü'l-mescid tavafı denir. Hac veya umre gereği yapılacak olan tavaf bunun yerini tutar.

3. Tatavvu Tavafı. Mekke'de bulunulan süre içinde hac ve umre ile ilgili olarak yapılan tavaflar dışında, fırsat buldukça yapılan nâfile tavaflardır. Diğer ibadetler gibi, başlanılmış olan nâfile bir tafavın bitirilmesi de vâcip olur. Uzak yerlerden gelmiş olan kimselerin nâfile tavaf yapmaları, Mescid-i Harâm'da nâfile namaz kılmalarından efdaldir. Hac mevsimi dışında Mekkeliler için de hüküm aynıdır.

HACER-İ ESVED’İ SELAMLAMAK

Hac ve umre yapanlar, tavafa başlarken veya tavaf esnasında Hacer-i Es’ad’ın - Hacer-i Esved’in önüne geldikçe namazda durur gibi tekbir ve tehlil ile mübarek taşa ellerini kaldırıp sürerler. Mümkünse öperler. Değilse ellerini sürüp ellerini öperler. Bu da mümkün değilse karşıdan ellerini kaldırarak selamlarlar. Böyle yapanlar Allâhü Teâlâ’ya bîat etmiş olurlar.

Hacer-i Esved’i selamlamak sünnettir. Fakat insanlara eziyet ve sıkıntı vermemek vacibdir. Sünneti işlemek için insanlara eziyet vermek caiz olmaz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bu hususta Hz. Ömer’e şöyle tavsiyede bulunmuştur:

Yâ Ömer, sen güçlü kuvvetli bir adamsın. Hacer-i Esved’e ulaşmak için izdiham çıkarma, insanlara zahmet verme. Yoksa zayıfları sıkıştırıp onlara eziyet etmiş olursun. Eğer kalabalık değilse dokunarak ve öperek selamla. Kalabalık ise karşısında durarak tehlil ve tekbirle selamla. (Müsned-i Ahmed)

Peygamber Efendimiz (s.a.v.): “Kıyamet gününde bu taşın (Hacer-i Esved’in) gören iki gözü, konuşan dili olacak. Kendisini selamlayanlar hakkında şahitlik edecek.” buyurmuştur.

Sağlık: YARALANMALARDA İLKYARDIM

Düşme, çarpma, burkulma, kırık gibi yaralanmalarda ilk müdahale mühimdir. Yaralanan kısımda şişlik, kızarıklık ve ateşlenme görülebilir.

Eğer kanama yoksa yaralanan yerin ağrısını ve aşırı şişmesini (ödemi) önlemek için cilde doğrudan temas ettirilmeden buz konur veya soğuk kompres yapılır. Mümkünse yaralı kısım bandaj ile hafif sıkı sarılabilir.

İlk müdahaleden sonra ortopedi-travmatoloji veya âcil servis doktoru bulunan bir sağlık merkezine başvurulmalıdır.

Yaralanmadan sonraki ilk vakitlerde kişinin kendini iyi hissetmesi aldatıcı olabilir. Yaralanma ve ağrıyı hafife almamalı, mütehassıs hekimlere muayene olmalıdır.

HACCIN HİKMETİ


Allâhü Teâlâ Hz. Âdem’e (a.s.): “Ey Âdem! Sen benim için yeryüzünde, gökteki Beyt’imin hizasında bir Beyt yap ki melekler Arş’ımın etrafında tavâf ettikleri gibi, sen ve çocukların da onun etrafında tavaf ederek bana ibadet ediniz.” buyurdu.

Âdem Aleyhisselâm Mekke’ye gidip Beytullâh’ı inşa etti. Sonra Cenâb-ı Hakk’a şöyle yalvardı: “Yâ Rabbi! Şüphesiz her çalışanın bir ücreti vardır, benim de bir ücretim vardır.” Allâhü Teâlâ da: “Evet, vardır. Dile benden ne dilersen.” buyurdu.

Hz. Âdem: “Yâ Rabbi! Beni tekrar cennete gönder.” dedi. Allâhü Teâlâ: “Bu, senin için gerçekleşecektir.” buyurdu. Hz. Âdem: “Yâ Rabbi! Benim hatalarımı itiraf ettiğim gibi, zürriyetimden de günahlarını itiraf edip sana yalvararak bu Beyt’i; Ka’beyi tavaf edenleri de affetmeni istiyorum.” dedi. Cenâb-ı Allah: “Ey Âdem! Ben seni affettim. Senin zürriyetinden, bu Beyt’i ziyaret edip de günahlarından tevbe edenleri de affettim.” buyurdu.

Nûh Tufanı’ndan İbrahim (a.s.) zamanına kadar Ka’be’nin yeri belirsiz kaldı. Allâhü Teâlâ, İbrahim (a.s.)’a, Ka’be’yi inşâ ve insanlara haccı ilân etmesini emir buyurdu. İbrahim (a.s.) “Ya Rabbi! Buna sesim yetmez.” dedi. Hz. Allah: “Sen ilân et, sesini duyurmak bize aittir.” buyurdu. Bunun üzerine Hz. İbrahim, Makam-ı İbrahim’in üzerine çıkıp baktı ve bütün yeryüzünün, dağların, taşların, ovaların, kara ve denizlerin, insan ve cinleri ile beraber hepsinin gözünün önünde toplandığını gördü. İki parmağını kulaklarına koyarak doğuya, batıya, kuzey ve güneye doğru dönerek şöyle seslendi: “Ey insanlar! Beytü’l-Atîk’i (Ka’be’yi) ziyaret etmek sizlere farz kılındı, Rabb’inizin dâvetine icabet edin, gelin.”

İbrahim (a.s.) zamanından günümüze kadar haccetmeye muvaffak olanlar, İbrahim (a.s.)’ın dâvetine “Lebbeyk Lebbeyk!” diyerek icabet edenlerdir. Bir kimse o vakit İbrahim Aleyhisselâm’ın davetine kaç kere “Lebbeyk” diyerek cevap vermişse o kadar haccetmek nasib olur. (Lebbeyk: Emrine âmâdeyim’ demektir.)

HACCIN ŞARTLARI VE KISIMLARI

Haccın farz olmasının şartları: 1- Müslüman olmak, 2- Haccın farz olduğunu bilmek, 3- Bâliğ (ergen) olmak, 4- Akıllı olmak, 5- Hür olmak, 6- Hacca gidip geleceği nakil vasıtası ve yol masrafları için parası olmak, 7- Vakit (hac ayları), 8- Hacca gidip dönünceye kadar bakmakla mükellef olduğu kimselerin geçimlerini sağlayacak imkânı ve gidiş geliş müddeti içinde yol masrafı ile âile fertlerinin geçimini temin etmiş olmak.

Haccın farz olması için zekâtta olduğu gibi belli bir nisâb yoktur.

Haccın edâsının farz olmasının şartı beştir: 1- Sıhhatli olmak, 2- Yol emniyeti olmak, 3- Hacca gitmeğe (hapislik gibi) bir mânî olmamak, 4- Kadınların yanında kocası veya güvenilir bir mahreminin bulunması, 5- Kadınların iddet bekliyor olmaması.

Hac, hükmü itibariyle üç kısımdır:

Farz hac: Kendisinde haccın şartları bulunan kimselerin, ömürlerinde bir defa yapmaları îcâbeden hacdır.

Vâcib hac: Bir kimsenin nezrederek (adayarak) üzerine vâcib kıldığı hacdır. Başlandıktan sonra bozulan nâfile haccın kazâsı da vâcibtir.

Nâfile hac: Farz ve vâcib olan hac dışındaki hac nâfiledir.

Henüz hac farz olmayan çocuğun veya kölenin yapacağı hac da nâfiledir.

Farz, vâcib yahut nâfile hac edâsı itibarı ile üç türlüdür:

Hacc-ı İfrâd: Hac mevsiminde umresiz olarak yapılan hacdır.

Hacc-ı Temettû: Aynı senenin hac aylarında umre ve haccı ayrı ayrı ihramlarla edâ etmektir. Temettû haccına niyet eden kimse, dilediği zaman bir Mekkeli gibi umre yapabilir. Şükür kurbanı kesmesi vâciptir. Hacc-ı temettû, hacc-ı ifrâddan daha faziletlidir.

Hacc-ı Kırân: Bir ihrâmla umre ve haccı berâber yapmaktır. Hacc-ı temettûde olduğu gibi şükür kurbanı kesmek vâciptir.

Hacc-ı kırân, hacc-ı ifrâd ve hacc-ı temettûdan daha fazîletlidir. Hacc-ı kırân ve hacc-ı temettû âfâkî olanlar (Mikât hâricinden Mekke’ye gelenler) içindir.

Print this item