Welcome, Guest |
You have to register before you can post on our site.
|
|
|
Hacda Mina da Şeytan Taşlama |
Posted by: SeliM35 - 09-09-2019, 11:19 PM - Forum: Hac ve Umre
- No Replies
|
 |
Hacda Mina da Şeytan Taşlama
Hacda şeytan taşlamak farz mıdır?
Hanefi mezhebine göre haccın farzları bir şart ve iki rükundan ibarettir. Bunlardan ihrama girmek haccın şartı, “Arafatta vakfe yapmak” ve “ Kabe’yi tavaf etmek” ise haccın rükünleridir. Yani şeytan taşlamak haccın farzlarından değil vaciplerindendir. Vacip oluşu Peygamberimiz (s.a.v.) in fiili sünneti ve icma (Hz. Peygamber (s.a.v.)'in vefatından sonra herhangi bir devirde alimlerin, dinî bir meselenin hükmü hakkında ittifak etmeleri) ile sabittir. Bu nedenle şeytana hiç taş atmayan ya da atılması gereken taşların yarısından fazlasını atmayan kişilerin ceza olarak keçi veya koyun kesmesi gerekir.
, haccın farzlarından olan Arafat da vakfeden sonra, kurban bayramın birinci günü şeytan taşlama başlar ve ikinci, üçüncü günleri devam eder. Arafattan dönüş yorgunluğu, uykusuzluk, izdiham ve sıcaktan dolayı şeytan taşlama çok sabır gerektiren bir iştir.
Hacda şeytan taşlama nerede yapılır ?
Hacı adayları tarafından hacda şeytan taşlama nerede yapılır diye merak edilir. Şeytan taşlamanın yapıldığı bölgenin adı Mina’dır. Mina’da üç adet şeytan taşlama yeri vardır. Mina’dan Mekke’ye doğru geliş yönünde sırasıyla; Cemre-i Sağir ( küçük şeytan), Cemre-i Vusta (orta şeytan), Cemre-i Kübra (büyük şeytan) olarak isimlendirilirler. Bunların hepsine birden şeytanlar anlamında Cemarat denir. Buradaki otobüs duraklarının olduğu yerde cemarat olarak bilinir. Yani Hacda şeytan taşlama Cemarat denilen yerde yapılır.
Hacda şeytan taşlama ne zaman yapılır?
Hacda şeytan taşlama, bayramın birinci günü tan yerinin ağarmasından itibaren başlar ertesi gün aynı vakte kadar devam eder. Ancak yapılan uygulamada hacılar arefe günü Arafattan inerken akşam ve yatsı namazını birleştirip yatsının vaktinde Müzdelifede kıldıktan sonra ilerleyen saatlerde Mina’ya doğru hareket ederler. Gece saat on ikiyi geçip yeni gün başlayınca Cemerata vardıklarında büyük şeytana yedi taş atarlar. Bayramın 2. ve 3. günlerinde ise şeytan taşlama vakti öğleden sonra başlayıp ertesi gün tan yerinin ağarmasına kadardır. Bu günlerde öğleden önce taşlanması caiz değildir. Bayramın 2. ve 3. günü sırasıyla küçük, orta ve büyük şeytana 7’şer taş atılır. Minada gecelemeyenler bayramın 4. günü şeytan taşlama yapmazlar. Böylece Hacda şeytan taşlama görevi bitirilir.
Hacda şeytan taşlamada kaç taş atılır?
Hacda şeytan taşlama yapılırken kaç taş atılmalı diyenler çok fazla.Yani cevabı merek edilen sorulardan biridir. Minada gecelemeyenler bayramın 1. günü yedi 2. ve 3.günü 21 olmak üzere toplam 49 taş atarlar. Minada geceleyenler ise 4. günü 21 taş daha atarlar. Toplamda yetmiş taş atmış olurlar.
Hacda şeytan taşlama nasıl yapılır?
Taşları havuza üç beş metre mesafeden, tek tek ve fırlatarak atmak gerekir. Yedi taşı bir defada atmak caiz değildir. Taşların şeytanın en fazla bir buçuk metre uzağına düşmesi gerekir. Aksi takdirde daha uzağa düşen taşlar atılmış sayılmaz. Yedi taşı peş peşe atmak gerekir. Gücü yeten kişi bizzat kendisi taşlama yapmalıdır. Gücü yetmeyen kişi vekil tayin edebilir.
Hacda şeytan taşlama; haksızlıkları, zülmü ve zorbalığı protosta etmek anlamına gelir. Şeytanı taşlayan hacı, bu hareketiyle şeytanın yoluna uyanlara, şeytana, kötülüklere karşı çıkmış olur. Kendisinin de bundan böyle asla şeytana uymayacağına dair kendine bir nevi söz vermiş olur. Şeytannın insanı saptırma planları, eylemleri her zaman geçerli ve söz konusudur onun için şeytan taşlamak bir çeşit karşı durma, bir çeşit eylemdir.
ŞEYTAN TAŞLAMA NEDİR? NASIL YAPILIR?
İslam’ın beş farzından biri olan
çok önemli ibadetlerdendir. Birçok yönü ile diğer ibadetlerden farklı uygulamalara sahiptir. Mahşeri bir prova olan hac ibadeti, kitlesel eğitimin zirvesindedir. Hac ibadeti içerisinde özel bölümler bulunmaktadır. Bu özel bölümlerden birisi de şeytan taşlamadır. Bu yazımızda “ Şeytan taşlama nedir? Nasıl yapılır? Sorularına en basit bir anlatımla cevap vereceğiz.
ŞEYTAN TAŞLAMA NEDİR ?
Şeytan taşlama, öncelikle iç dünyadaki şeytanı taşlamaktır. Şeytan; Hazreti İbrahim, Hazreti İsmail ve Hacer validemize vesvese vermeye çalışarak, onları Allah’ın emrinden geri çevirmeye çalışmıştır. Onlar ise şeytanın tuzağına düşmemişler ve ona uymamışlardır. Hac ibadetinde vacip bir rükün olan şeytan taşlama, Hazreti İbrahim, Hazreti İsmail ve Hacer validemizin şeytanı kovmalarının hatırası olarak canlandırılır. Şeytan taşlamadan asıl maksat içimizdeki şeytanı taşlamaktır. Esas olan bize vesvese veren şeytana bir meydan okumadır. Onunla mücadele etmeye bir kasttır.
ŞEYTAN TAŞLAMA NASIL YAPILIR?
Peygamber Efendimiz (SAV) “Hac Arafat’tır “ demiştir. Hac ibadeti için Mekke’ye gelen hacılar, bu görevi yerine getirmek için, öncelikle Arafat’a akın ederler. Arafat vakfesinden sonra Müzdelife’ye yolculuk başlar. Müzdelife’de vakfe yapıldıktan sonra, Camarat’ta ezeli düşmanımız olan şeytanı taşlamak için taş toplanır. Taşlar toplandıktan sonra çok daha uzun bir yolculuk başlar. Bu yolculuk yürüyüş yaparak gerçekleştirilir. Mina’dan geçerek Camarat’a varılır. İlk gün sadece büyük şeytan taşlanır. Büyük şeytana yedi taş atılır. Büyük Cemre (Cemre-i Akabe) olarak adlandırılır. Büyük Cemre Mekke yönündeki ilk Cemre’dir. Şeytan taşlandığı zaman “Bismillah, Allâhu Ekber, rağmen lişşeytâni ve hizbihi,” duası okunur.
Taşlama yapılırken usulüne uygun hareket edilmesi gerekmektedir. Taşlama yaparken şeytanın hilelerine dikkat edilmesi gerekir. Taşlama esnasında galeyana gelerek bağırtı ve çağırtı ile taşlamadan uzak durulmalıdır. Taşlama sırasında elimizi omuz hizasına kadar kaldırıp taşlama yapılmalıdır. Başkalarına rahatsızlık vermeden yapılan taşlama en uygun taşlamadır. Taşlama bittikten sonra, ileride insanların yol güzergâhını kapatmayacak bir kenarda Kâbe’ye dönerek dua edilir. Duamızda Allah’tan yardım istenir. Şeytanın şerlerinden ve tuzaklarından Allah’a sığınılır.
Bayramın ikinci, üçüncü günlerinde ise; öncelikle küçük şeytana ( Cemre-i Suğra ) yedi taş atılır. Daha sonra yine tenha bir yerde dua edilir. Daha sonra orta şeytana (Cemre-i Vusta ) yedi taş atılır ve yine tenha bir yerde dua edilir. En son büyük şeytana ( Cemre-i Akabe ) yedi taş atılır ve tenha bir yerde dua edilir. Böylelikle şeytan taşlama görevi tamamlanmış olur. Her taşlamada “Bismillah, Allâhu Ekber, rağmen lişşeytâni ve hizbihi,” duasının okunması efdaldir.
ŞEYTAN TAŞLAMADA DİKKAT EDİLECEK HUSUSLAR
Şeytan taşlama esnasında dünyevi meseleler konuşulmaz.
Şeytan taşlama süresince şeytandan Allah’a sığınmak en uygun davranıştır.
Şeytan taşlama yapılırken şeytanın galeyanına gelmemek için gayret gösterilmelidir.
Şeytan taşlamada sadece taş atılır, terlik ve benzeri eşyalar atılmaz.
Şeytan taşlama esnasında “Bismillah, Allâhu Ekber, rağmen lişşeytâni ve hizbihi,” duasını okumaya gayret edin.
Şeytan taşlama işini sırasına riayet ederek yapın.
Şeytan taşlama sırasında izdihama sebep olmamak için, yol güzergâhlarını kapatmayın.
Şeytan taşlama görevini yerine getirirken kafilenizden ayrılmayın.
Artan taşlarınız olursa uygun bir yere bırakınız.
Taşlamadan sonra kafile başkanınızla birlikte otelinize gidin.
Hacta şeytan taşlamanın hikmeti nedir?
Bilindiği gibi hac, mevsiminde Mina'da, Kurban Bayramının birinci, ikinci ve üçüncü günleri Akabe Cemresi, Küçük Cemre ve Orta Cemre olmak üzere üç şekilde şeytan taşlanır. Bu ibadet vaciptir. Burada yapılan hareketler, haccın şeairindendir. Güzel bir hatırayı yad etmektir. Bütün insanlığın ortak düşmanı olan şeytanı taşa tutarak lanetlemektir.
Burada temsili olarak tespit edilmiş olan üç yerde taşlama yapılır. Bu ibadet şekli bize İbrahim Aleyhisselamdan intikal etmiştir.
Bu hususta iki rivayet var. Birisi şöyle:
Hz. İbrahim, bir imtihan olarak Allah'ın emri ile oğlu Hz. İsmail'i kurban etmeye götürürken şeytan önlerine çıkar. Hz. İbrahim'in babalık şefkatini istismar etmeye kalkarak, bu işten vaz geçirmeye çalışır. Fakat ters yüz edilir. Bundan sonra Hz. İsmail'e musallat olur. Cenab-ı Hakkın emrini babasının yanlış anladığını, annesini gözü yaşlı olarak geride bıraktığını fısıldayarak, emre boyun eğmemesini telkin eder. Şeytanın desiselerine hiç aldırış etmeyen Hz. İsmail, onu yanından kovmakla kalmaz, arkasından da yedi tane taş atar.
İşte hacıların cemrelerde taş atmaları bu hadisenin hatırlanması ve yeniden yaşanmasıdır.
Bu hususta İbni Abbas'ın rivayeti de şöyledir:
"Hz. İbrahim hac ibadetini yapmaya geldiği zaman, Akabe Cemresi yanında şeytan ona göründü. Bunun üzerine onu yedi adet taşla taşladı, şeytan yere battı. Sonra Orta Cemre yanında şeytan ona tekrar göründü. Yedi taş da orada attı. Böylece şeytan tekrar yere battı. Bir müddet sonra Küçük Cemrenin yanında yine karşısına dikildi. Burada da yedi taş daha atınca artık şeytan iyice yere yığılıp kaldı."
Bundan sonra İbni Abbas, şöyle diyor:
“Siz ancak şeytanı taşlıyor ve ancak atanız İbrahim Aleyhisselamın yolunu izliyorsunuz.” (Müsned, 1/297)
Bu ibadet şekli, Hz. Âdem'den beri her insanın ortak düşmanı olan şeytanın arzusuna icabet etmemek, onun vesveselerine aldırmamak, iman çemberi içinde, şeytanı bir kere daha kahretmek, yerin dibine geçirmektir. Bu taşlama, kötü niyetlere, şer kuvvetlere karşı bir zindelik gösterisi, her çeşit kötülükleri yenme azminin sembolleşmesi, Rabbimizle yapılan manevi anlaşmanın icrasıdır.
Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyururlar:
“Beytullahın çevresinde dönmek, Safa ile Merve arasında gidip gelmek, şeytanı taşlamak, hepsi Allah'ın şeairini (İslamın alamet ve işaretlerini) ayakta tutmak içindir.” (Feyzu'l-kadir, 2/573)
Hac mevsiminde mü'minler bu çeşit ibadetleri yapmakla Rablerine olan kulluklarını dile getiriyor, Ona kul ve muhatap olmanın zevk ve hazzını yaşıyorlar.
Neden büyük, orta, küçük şeytan taşlama yerleri vardır?
Günümüzde yapılan şeytan taşlama yerleri, sayısı ve sembolik olması gibi durumlar, Peygamber Efendimiz (asm)'in uygulamalarına dayanır ve aynen devam etmektedir. Hiçbir değişiklik yoktur.
Hacda şeytan taşlama sırasında atılan taşlara ve bu taşların atıldığı yerlere Cemre denir.
Sözlükte “kor parçası; çakıl taşı” gibi manalara gelen cemre, bir fıkıh terimi olarak hacıların Kurban Bayramı günlerinde Mina’da attıkları küçük taşların her birini ve bu taşların atıldığı üç ayrı yeri ifade eder. Çoğulu cimâr ve cemerâttır. Bu yerlere taş atılması işine de remy-i cimâr denir.
Cemrelerden Mina-Mekke yönündeki ilkine küçük veya birinci cemre (el-cemretü’s-suğrâ, el-cemretü’l-ûlâ), ikincisine orta cemre (el-cemretü’l-vüstâ), üçüncüsüne de büyük cemre veya Akabe cemresi (el-cemretü’l-kübrâ, cemretü’l-Akabe) adı verilir.
Birinci cemre ile orta cemre arasında 156,40 m., orta cemre ile Akabe cemresi arasında 116,77 m. mesafe bulunmaktadır.
“Şeytan taşlama” diye de adlandırılan bu atışlar, Hz. İbrahim’i Allah’ın emrini yerine getirmekten alıkoymak isteyen şeytanın yine onun tarafından Mina’da taşlanmasının hatırasını yaşatmakta ve insanları daima günaha sokmaya çalışan şeytana karşı bir tür tepki ve direnmeyi temsil etmektedir.
Bir hadiste rivayet edildiğine göre, Hz. İbrahim (as) Kabe’nin inşasını tamamladıktan sonra Cebrail’in yol göstermesiyle ilk haccını yaptığı ve oğlu İsmail’i kurban etmeye götürdüğü esnada, Mina’nın söz konusu üç yerinde önüne çıkan şeytanı taşlamıştır. (Müsned, I, 297, 306-307; Hâkim, I, 466; Beyhaki, V, 153-154)
Bu rivayetlerden biri şöyledir:
İbn Abbas’ın bildirdiğine göre, Hz. Peygamber (asm) şöyle buyurdu:
"İbrahim (as) hac menasiki için geldiğinde, Akabe cemresi yanında şeytan O'na gözüktü, İbrahim (as) ona yedi taş atarak yere geçirdi. İkinci cemre yanında tekrar Hz. İbrahim'e gözüktü. Aynı şekilde ona yedi taş atarak yere geçirdi. Üçüncü cemre yanında yine gözükünce, aynı şekilde yedi taş attı, nihayet şeytan yerin dibine geçti."
İbn Abbas bu bilgiyi aktardıktan sonra: "Şeytanı taşlıyorsunuz ve babanız (İbrahim)'in sünnetine tabi oluyorsunuz." dedi. (Müsned, I, 297)
Hz. Peygamber (asm) de Veda haccı sırasında bu cemrelere taş atmış ve özellikle bu esnada hac ibadetinin yapılış şeklinin kendisinden öğrenilmesini istemiştir. (Müslim, Hac, 310-312)
Bundan dolayı kurban bayramının birinci günü Akabe cemresine, diğer üç gün de her üç cemreye taş atılması fakihlerin ittifakı ile vacip olup terkinden dolayı ceza kurbanı (dem) gerekir.
Hacılar Akabe cemresini taşladıktan sonra kurbanlarını kesebilir, traş olup Kâbe’yi tavafa ve sa‘y etmeye gidebilirler.
Bayramın birinci ve ikinci günlerinde geceyi Mina’da geçirmek Hanefîler’e göre sünnet, diğer üç mezhebe göre ise vaciptir. Yine bayramının ikinci, üçüncü ve Mina’da kalınması halinde dördüncü günleri sırayla birinci, orta ve Akabe cemrelerine yedişer taş atılır.
Özetle, sahih hadislerde bu uygulamanın Hz. İbrahim’in sünnetine dayandığı açıkça belirtilmekte, sembolik olarak şeytanın taşlandığı bilinmekte ve Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (asm)'in uygulamasına göre aynen devam etmektedir.
|
|
|
Hacda Müzdelife Vakfesi Nedir? Ne Zaman ve Nerede ve Nasıl Yapılır? |
Posted by: SeliM35 - 09-09-2019, 11:17 PM - Forum: Hac ve Umre
- No Replies
|
 |
Hacda Müzdelife Vakfesi Nedir? Ne Zaman ve Nerede ve Nasıl Yapılır?
Mekke’de, Arafat ile Mina arasında bulunan ve Hac ibadetinde Arafat’tan sonra vakfe yapılan yerdir. Kelime anlamı olarak, yaklaşmak ve yakınlaşmak manasına gelmektedir. Ayrıca burası, bir araya gelme, toplanma anlamında olarak cem adı ile de anılır.
Müzdelife, adı ile bu bölgenin adlandırılması değişik şekillerde yorumlanır. Hz. Âdem (a.s), Hz. Havva ile burada buluşmuş ve birbirlerine yaklaşmışlardı.
Arafat ile Mina arasında yer almaktadır. Bu bölge Arafat’tan Mina’ya doğru giderken Arafat’ın iki geçidinden sonra Muhasır vadisine kadar olan kısma verilen addır.
Arafat vakfesi, güneşin batmasından sonra sona erer. Bunun arkasından, Müzdelife’ye gidilir. Akşam ile yatsı namazı, yatsı vakti girdikten sonra ikisi bir arada kılınır. İki namaz için tek bir ezan ile birlikte iki kamet getirilir. Müzdelife vakfesi hac ibadetinin erkânındandır. Her yerinde vakfe yapılabilir. Lakin en çok rağbet edilen Kuzah tepesinin yanında vakfe yapmaktır. İmkân bulan hacı, vakfesini Kuzah tepesinin üstüne çıkarak yapmakta ve Allah Teâlâ’yı zikretmektedir. Müslümanlar burada dualarda bulunur ve samimi bir şekilde davranır. Cabir (r.a)’ nakledilen bir rivayette, Resulullah (s.a.v)’in Kuzah tepesine yaklaştığı ve üzerine çıkıp Allah Teala’ya duada bulunduğu, tehlil, tekbir ve kelime-i tevhid getirdiği bildirilmektedir. ( İbn Kudame, III, 421).
Vakfe’de akşam ile yatsı namazlarının bir arada kılınması, Hanefi mezhebince vacip olarak kabul edilmektedir. Fecre kadar Müzdelife’de bulunmak sünnet olarak kabul edilir. Vakfeyi, fecir ile güneş doğması aralığında yapmak ise vaciptir.( İbn Abidin, İstanbul 1984, II,511)
Vakfenin sünneti sabah namazını ilk vakitte kılmaktır. Çünkü vakfeye zaman kalması gerekir. Resulullah (s.a.v) fecrin hemen peşinden namazını kılmıştır.( İbn Kudame, a. g. e. III, 420). Ortalık tam olarak aydınlanana kadar vakfede bulunmak sünnettir. Şafiiler ve re’y ehli böyle kabul ederler. İmam Maliki’ye göre ise, sünnet olarak, ortalık iyice aydınlanmadan önce Müzdelife’den hareket etmelidir. (a. g e. III, 424)
Yatsı vakti geldiğinde, ezan okunur ve kamet getirilip ilk önce akşam namazı kılınır. Selam verilir, sonra teşrik tekbiri getirilir. Yatsının farzı kılınır. Teşrik tekbiri getirilir. Bu şekilde iki vakit farzı bir ezan ve bir kamet ile eda edilir. Bu duruma Cem-i tehir denilir.
Müzdelife Vakfesi.
Harem sınırları içerisinde bulunan Müzdelife, Arafat ile Mina arasındaki bölgenin adıdır (bk. MÜZDELİFE). a) Vakfe Yeri. Muhassir vadisi hariç Müzdelife’nin tamamını vakfe yeri olarak belirten hadis gereği (el-Muvaṭṭaʾ, “Ḥac”, 166, 167), bu vadi dışında Müzdelife’nin herhangi bir yerinde vakfe yapılabilir. Muhassir vadisinde vakfe yapılırsa bu çoğunluğa göre geçersiz, bazı fakihlere göre ise mekruh fakat geçerli sayılır. b) Hükmü. “Arafat’tan -Müzdelife’ye- akın edince Meş‘ar-i Harâm’da Allah’ı anın ...” âyeti (el-Bakara 2/198) ve Müzdelife’de vakfe yapmayanın haccının tamamlanmış sayılmayacağını bildiren hadis (Tirmizî, “Ḥac”, 57) Müzdelife vakfesinin meşruiyetini göstermekle birlikte fakihler bu vakfenin hükmünde ihtilâf etmiştir. Leys b. Sa‘d, Evzâî ve İbn Hazm’a göre Müzdelife vakfesi haccın bir rüknüdür. Dört mezhebe göre ise Müzdelife’de gecelemek ya da vakfe yapmak vâciptir. Hz. Peygamber’in özür sahiplerinin sabahı beklemeden Müzdelife’den ayrılmalarına izin vermesi (Buhârî, “Ḥac”, 98) burada gecelemenin veya vakfenin rükün olmadığını göstermektedir. Bu sebeple hastalık, yaşlılık, aşırı kalabalık gibi durumlarda Müzdelife vakfesi terkedilebilir ve bundan dolayı bir ceza gerekmez. Vakfe süresince uyumak, niyet etmemek, abdestsiz, cünüp veya âdet halinde olmak vakfenin sıhhatine engel değildir. Vakfenin yerine gelmesi için zamanında kısa bir an da olsa Müzdelife’de bulunmak yeterlidir. c) Zamanı. Arefe günü güneş battıktan sonra Arafat’tan Müzdelife’ye intikal edilir ve gece Müzdelife’de kalınır. Akşamla yatsı namazlarını Müzdelife’de yatsı namazı vaktinde birleştirerek (cem‘-i te’hîr) kılmak Hanefîler’e göre vâcip, diğer mezheplere göre sünnettir. Hanefîler’e göre Müzdelife’ye varmadan yolda kılınan akşam namazı sahih kabul edilmez ve Müzdelife’ye vardıktan sonra yatsı namazıyla cemedilerek tekrar kılınması gerekir. Burada da cem‘ sırasında iki farz namaz arasında nâfile kılınmaz. Hanefîler’e göre Müzdelife vakfesinin zamanı kurban bayramının birinci günü fecir vaktinin girmesiyle başlar ve güneş doğuncaya kadar devam eder, gece boyu Müzdelife’de kalınsın veya kalınmasın bu süre içerisinde orada bulunmak vakfenin sıhhati için yeterlidir. Mâlikîler’e göre gecenin herhangi bir vaktinde, Şâfiî ve Hanbelîler’e göre gece yarısından sonra kısa bir süre de olsa Müzdelife’de bulunmak vâciptir. Bu üç mezhebe göre Müzdelife’de fecirden sonra güneş doğuncaya kadar vakfe yapmak sünnettir. d) Sünnetleri: 1. İlk bayram gecesini Müzdelife’de geçirmek. 2. Müzdelife’ye intikal süresince sükûneti korumak, vakarlı davranmak, başkalarını rahatsız etmeyip dua ile meşgul olmak. 3. Vakti girer girmez sabah namazını eda etmek ve namazı kıldıktan sonra hemen vakfeye durmak. 4. Mümkünse vakfeyi Meş‘ar-i Harâm denilen Kuzah tepesi yakınında yapmak. Vakfe süresince dua, tesbih, telbiye, tekbir ve tehlîl ile meşgul olmak. 5. Vakfeden sonra güneşin doğmasını beklemeden Mina’ya hareket etmek.
|
|
|
Hacda Vakfe Nedir? Ne Zaman ve Nerede ve Nasıl Yapılır? |
Posted by: SeliM35 - 09-09-2019, 11:15 PM - Forum: Hac ve Umre
- No Replies
|
 |
Hacda Vakfe Nedir? Ne Zaman ve Nerede ve Nasıl Yapılır?
ARAFAT NEREDEDİR?
“Arafat”, Mekke’nin 25 km. güney doğusunda ova görünümünde düz bir alanın adıdır. Doğu, kuzey ve güneyi dağlarla çevrilidir.
HZ. ADEM VE HAVVA’NIN (A.S.) BULUŞTUĞU YER
Hz. Adem ile Havva’nın cennetten indirildikten sonra buluştukları yere “Arafat”, buluştukları güne “arefe” denilmiştir.(Kurtubî, II, 415.)
Arafat, Hıll bölgesinde Harem sınırları dışında kalır. Harem sınırı ile Arafat arasında Urene vadisi, Arafat’ın ortasında “Cebel-i Rahme” (rahmet dağı), batısında Nemîre Mescidi vardır. Günümüzde Arafat, ağaçlandırılmış ve dokuz oto yol ile Müzdelife’ye bağlanmıştır.
VAKFE NEDİR, NEREDE YAPILIR?
Haccın aslî rüknü olan vakfe, Arafat’ta yapılır. Sözlükte belirli bir yerde bir süre kalmak anlamına gelen “vakfe” bir hac terimi olarak, hac yapma niyetiyle ihrama girmiş olan bir kimsenin Zîlhicce ayının 9. günü zevalden sonra Arafat’ta bir müddet kalması demektir.
Arafat vakfesi yapılmadan hac ibadeti yerine getirilmiş olmaz. Şu ayetler, Arafat vakfesine işaret etmektedir:
VAKFE DAHA ÖNCE NEREDE YAPILIRDI?
“Arafat ’tan ayrılıp (Müzdelife ’ye) akın edînce Meş’ar-i Haram’da Allah’ı anın.”(Bakara, 2/198.) “Sonra insanların akın ettiği yerden (Arafat ’tan) siz de akın edin.”(Bakara, 2/199.)
Kureyşliler daha önceleri Müzdelife’de vakfe yaparlar, Harem ehli oldukları gerekçesiyle Arafat vakfesi yapmazlardı.(Müslim, Hac, 151-152. I, 893-894. Kâsânî, II, 125.) Yüce Allah bu ayet ile Arafat’ta vakfe yapılmasını kesin olarak emretmiştir. Peygamberimiz de “Hac, Arafat’tır” buyurmuştur. Vakfe’nin haccın rüknü olduğu konusunda ümmetin icmaı hasıl olmuştur.(Kâsânî, II, 125. İbn Rüşd, I, 424.)
Arafat vakfesi ne zaman başlar, ne zaman biter?
Vakfenin yapılacağı zaman, Arefe günü (9 Zilhicce) güneşin zevalinden sonra başlar, kurban bayramın birinci günü (10 Zilhicce) fecr-i sadığa kadar devam eder.
Bu zaman diliminde Arafat’ta vakfe yapmayan kimse haccın bu aslî rüknünü yerine getirmemiş ve neticede hac yapmamış olur. Arefe günü öğle vaktinden önce, bayramın birinci günü sabah namazı vaktinin girdiği andan sonra yapılan vakfe geçerli olmaz.
“Fecir doğmadan önce Arafat’a yetişen kimse hac yapmış olur”(Tirmizî, Tefsîr, 3. V, 214)
“Kim Müzdelife gecesi sabah namazından önce Arafat’a gelirse haccı tamam olmuştur”(İbn Mâce, Menâsik, 57. No: 3015. II, 1003) anlamındaki hadisler, Arafat vakfesinin son zamanını bildirmektedir.
PEYGAMBER EFENDİMİZ NE ZAMAN VAKFE YAPARDI?
Peygamberimiz zevalden sonra vakfe yapmış ve “Haccın menâsikini benden alınız” buyurmuştur.(Müslim, Hac, 310. I, 893.)
Ahmed b. Hanbel’e göre Arafat vakfesinin zamanı, Arefe günü fecri sadıkla başlar, bayramın birinci günü fecr-i sadıkla sona erer.
İmam Mâlik’e göre Arafat vakfesinin vakti, Arefeyi bayrama bağlayan gece vaktidir. Az da olsa Arafat’ta geceleyin vakfe yapmayan kimse Arafat vakfesi yapmış sayılmaz.
Arafat’ta vakfe yapmayan kimse hac yapmamış olur. Bu kimsenin başka bir yıl yeniden hac yapması gerekir.(Kâsânî, II, 126-127. İbn Kudâme, V,24; Şirbînî, II, 262-264. İbn Rüşd, I, 426. Kurtubî, II, 416.)
ARAFAT VAKFESİ’NDE OKUNACAK DUALAR
Arafat vakfe duası nedir? Peygamber Efendimiz’in Arafat Vakfesi’nde okuduğu dualar…
Vedâ Hutbesi’nden sonra Bilâl-i Habeşî -radıyallâhu anh- ezân okudu. Efendimiz, cem yaparak önce öğle namazının farzını, ardından da tekrar kâmet getirtip ikindi namazının farzını kıldırdı. Namazdan sonra devesi Kasvâ’ya binip Cebelü’r-Rahme’nin dibindeki vakfe yerine vardı. Kasvâ’nın göğsünü kayalara doğru çevirdi ve kıbleye döndü. Güneş batıp sarılığı gidinceye kadar vakfe yaptı.
PEYGAMBERİMİZİN ARAFAT VAKFE DUASI
Resûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- vakfede bir eliyle devesinin yularını tutup diğer elini kaldırarak kulluğunun ve kalbî hayâtının hassâsiyetini ifâde eden uzunca bir duâ yaptı. Bu duânın bir kısmı şöyledir:
“Ey Allâh’ım! Sen’in buyurduğun şekilde ve bizim söylediğimizden daha üstün olarak Sana hamd olsun! Ey Allâh’ım! Benim namazım, ibâdetim, hayâtım ve ölümüm Sen’in içindir! Dönüşüm Sanadır!
Ey Allâh’ım! Kabir azâbından, kalbin vesvesesinden, işlerin dağınıklığından Sana sığınırım! Ey Allâh’ım! Rüzgârların getirdiği âfetin şerrinden Sana sığınırım!
Ey Allâh’ım! Gözümde bir nûr, kulağımda bir nûr, kalbimde bir nûr yarat! Ey Allâh’ım! Göğsüme genişlik ver! İşimi kolaylaştır! Ey Allâh’ım! Sağlığın hastalığa çevrilmesinden, birdenbire gelip çatacak azâbından ve bütün gazabından Sana sığınırım! Ey Allâh’ım! Beni doğru yoluna ulaştır! Geçmişimi, geleceğimi bağışla!
Ey dereceleri yükselten, bereketleri indiren, ey gökleri ve yeri yaratan Allâh’ım! Sesler türlü türlü dillerle coşup Sana doğru yükseliyor, Sen’den taleplerde bulunuyor! Benim isteğim de; dünyâ halkının beni unuttuğu imtihan yurdunda Sen’in beni hatırlamandır!
Ey Allâh’ım! Sen sözümü işitiyor, bulunduğum yeri görüyor, gizli açık neyim varsa biliyorsun! İşlerimden hiçbiri Sana gizli değildir! Ben çâresizim, yoksulum, Sen’den yardım ve emân diliyorum! Korkuyorum, kusurlarımı îtirâf ediyorum! Bir çâresiz Sen’den nasıl isterse, ben de öyle istiyorum! Zelil bir günahkâr Sana nasıl yalvarırsa, ben de öyle yalvarıyorum! Sen’in yüce huzûrunda boynunu bükmüş, Sen’in için gözlerinden yaşlar boşanan, Sen’in uğrunda bütün varlığını fedâ eden, Sen’in için yüzünü topraklara süren bir kulun Sana nasıl duâ ederse, ben de öyle duâ ediyorum! Ey Rabbim! Duâmın kabûl edilmesinden beni mahrum bırakma! Bana Raûf ve Rahîm ol, ey kendisinden istenilenlerin en hayırlısı ve verenlerin en keremlisi!” (İbn-i Kesîr, el-Bidâye, V, 166-168; Heysemî, III, 252; İbn-i Kayyım, II, 237)
SELEFİ SALİHİNİN ARAFAT’TA YAPTIĞI DUALAR
Selef-i sâlihînin Arafat’ta yaptığı duâlardan bir kısmı da şöyledir:
“İlâhî! Sana karşı kim kendisini övebilir? İlâhî! Dilim mâsiyetlerle tutulmuş, benim Sana vesîle kılacak ne işe yarar bir amelim ne de emelden başka bir şefaatçim var! İlâhî! Biliyorum ki; kusurlarım yüzünden ne huzûrunda mevkiim ne de Sen’den özür dilemeye yüzüm kalmıştır! Fakat Sen keremlilerin en keremlisisin! İlâhî! Ben merhametine nâil olmaya lâyık değilsem, merhametin bana yetişebilir! Çünkü Sen’in rahmetin her şeyi kuşatacak derecede geniştir! İlâhî! Benim kusurum ne kadar büyük de olsa, Sen’in affının yanında küçük kalır! Sen onları bana bağışlayıver ey kerem sâhibi Allâh’ım!
Rabbim! Sen ancak itaatkâr kullarını affedeceksen, günahkârlar kime gidip sığınsınlar? Rabbim! Sen sâdece takvâ sâhibi kullarına rahmet ve merhamet edeceksen, mücrimler kimden yardım istesinler!
Ben Sana her an muhtâcım! Sen’in ise bana hiçbir ihtiyâcın yoktur! Sen ancak yaratanım olarak beni bağışlarsın! Beni şu durduğum yerden, bütün hâcetlerimi yerine getirmiş, taleplerimi ihsan buyurmuş, temennîlerimi gerçekleştirmiş olarak döndür!
Ey isteyenlerin ihtiyaçlarına sâhip ve mâlik olan Allâh’ım! Ey susmakta olanların içlerinden geçirdiklerini bilen Allâh’ım! Ey kendisinden başka yardım beklenecek başka Rab bulunmayan Allâh’ım! Ey kendisinin üstünde korkulacak başka bir yaratıcı bulunmayan Allâh’ım! Ey yanına varılacak veziri, rüşvet verilecek kapıcısı bulunmayan Allâh’ım! Ey dilekler çoğaldıkça cömertlik ve keremi artan; ihtiyaçlar çoğaldıkça fazl u ihsânı çoğalan Allâh’ım! Ey Allâh’ım! Sen her misâfiri ağırlarsın! Bizler de Sen’in misâfirleriniz! Bizleri cennetinde ağırla!
Ey Allâh’ım! Her kâfileye hediye, her isteyene atiyye verilir; her ziyâretçiye ikrâm edilir! Her sevap umana sevap verilir! Bizler topluca Sen’in Beyt-i Harâm’ına geldik! Şu büyük meşâirde vakfeye durduk! Şu mübârek yerlerde hazır bulunduk! Ümîdimiz, yüce katındaki sevap ve mükâfâta nâil olmaktır! Ümîdimizi boşa çıkarma Allâh’ım!” (Gazâlî, İhyâ, I, 337-338; Beyhakî, Şuabu’l-Îman, II, 25-26)
Nebiyy-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Arafat’ta bulunduğu sırada, yanına Necid halkından bâzı kimseler gelerek:
“–Yâ Rasûlallâh! Hac nasıldır, ne ile tamam olur?” diye sordular.
Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“–Hac Arafat’tır. Kim Müzdelife gecesi sabah namazından önce Arafat’a gelirse o hacca yetişmiş olur. Minâ günleri üçtür. Acele edip orada iki gün kalan kimseye günah yoktur. Geciken kimseye de günah yoktur.” buyurdu. (İbn-i Mâce, Menâsik, 57)
Arafat Vakfesi.
Sözlükte “durmak, ayakta durmak, bir yerde beklemek” anlamındaki vakfe (vukūf) terim olarak hac ibadetini yerine getiren kişinin belirli bir zaman diliminde belirli yerlerde bir süre durmasını ifade eder. Vakfenin yapıldığı Arafat ve Müzdelife bölgelerine mevkıf denilir (Müslim, “Ḥac”, 149). Hacda gerçekleştirildiği mekâna nisbetle anılan iki vakfe vardır: Arafat ve Müzdelife vakfeleri. Câhiliye Arapları’nda bu iki vakfe hac ibadetinin bir parçası olarak bilinmekle beraber Kureyş ve bu konuda Kureyş’e tâbi Kinâne ve Huzâa kabileleri, Harem ehlinin ayrıcalığını ve sosyal statülerini göstermek amacıyla Hz. İbrâhim’den beri süregelen Arafat vakfesini terkedip Harem sınırları içerisinde kalan Müzdelife’de durmakla yetinmişlerdi. Hz. Peygamber Kureyş kabilesine mensup olmakla birlikte peygamberlikten önce de onların bu farklı uygulamalarına itibar etmemiş, Arafat’ta vakfe yapmayı sürdürmüştür (İbn İshak, s. 76, 100). Ayrıca Câhiliye Arapları, Arafat ve Müzdelife vakfelerine kendi atalarını övme gibi bazı kavmiyetçi asabiyet unsurları ve pagan âdetleri sokmuşlardı. Hacla ilgili âyetlerde yer alan, “Arafat’tan akın edince Meş‘ar-i Harâm’da (Müzdelife) Allah’ı anın ... Sonra insanların akın akın döndüğü yerden (Arafat) siz de akın edip dönün ... Atalarınızı andığınız gibi, hatta ondan daha coşkulu ve güçlü şekilde Allah’ı anın” (el-Bakara 2/198-200) ifadeleri Câhiliye’deki yanlış vakfe uygulamalarının düzeltilmesi uyarısını da yapmaktadır (Buhârî, “Ḥac”, 91). Vedâ haccında Resûl-i Ekrem, zilhiccenin dokuzuncu günü sabah namazını Mina’da kılıp güneş doğduktan sonra yola koyulunca Kureyşliler onun Müzdelife’de vakfe yapacağını sanıyorlardı; ancak Resûlullah, Müzdelife’de durmayıp Arafat’a çıkmış ve orada vakfe yapmıştır (Müslim, “Ḥac”, 147).
a) Vakfe Yeri. Arafat, Mekke’nin doğusunda Tâif yolu üzerinde kuzeyi, güneyi ve doğusu dağlarla çevrili engebesiz bir alandır ve Harem sınırının dışında Hil bölgesindedir (bk. ARAFAT). “Urene vadisi hariç Arafat’ın tamamı vakfe yeridir” gibi hadisler (el-Muvaṭṭaʾ, “Ḥac”, 166; Müslim, “Ḥac”, 149) vakfe yerini bildirmektedir. Urene vadisi, Harem bölgesiyle Hil bölgesi arasında Arafat’a geçişi sağlar. Günümüzde Harem bölgesinin bittiği ve Hil bölgesinin başladığı sınırlar uyarıcı levhalarla belirgin hale getirilmiştir. Vakfenin yerine gelmesi için Arafat’ın herhangi bir yerinde bir süre beklemek yeterlidir. Hanefî, Şâfiî ve Hanbelîler’e göre Urene vadisi üzerinde yapılacak vakfe geçerli değildir. Mâlikîler’e göre ise Urene vadisinde vakfe yapan kişinin vakfesi geçerli olmakla birlikte ceza kurbanı kesmesi gerekir. Arafat bölgesinin batısında Nemire Mescidi bulunmakta ve bu mescidin kıble tarafının bir bölümü Arafat dışına, Urene vadisi kısmına taşmaktadır. Arefe günü hacıların bu bölümde durmaması için mescid içerisine uyarıcı levhalar konmuştur.
b) Hükmü. Arafat vakfesinin haccın bir rüknü olduğu kitap, sünnet ve icmâ ile sabittir. Âyetler (el-Bakara 2/198-199), “Hac Arafat’tır” (Tirmizî, “Tefsîr”, 3) gibi hadisler, Hz. Peygamber’in ve ondan sonraki sahâbe ve tâbiîn neslinin mütevâtir uygulaması Arafat’ta vakfenin haccın rüknü olduğunda icmâın bulunduğunu gösterir. Bazı rivayetlere göre Kur’an’da geçen “büyük hac günü”nden maksat da (et-Tevbe 9/3) Arafat vakfesinin yapıldığı arefe günüdür. Haccın Arafat vakfesi ve ziyaret tavafı şeklinde iki rükünden meydana geldiğini ifade eden Hanefî mezhebi Arafat vakfesini aslî unsur kabul etmektedir. Vakfenin sıhhati için fıkıh mezheplerinin ittifakıyla hac için ihrama girmiş olma, belirlenen yerde ve zamanda vakfeye durma şartları aranır. Hanefî ve Mâlikîler’e göre kişinin Arafat’ta vaktini uyanık, uykuda ve baygın vaziyette geçirmesi, vakfeye niyet edip etmemesi vakfenin sıhhatini etkilemez. Abdestsiz, cünüp, hayız veya nifas halinde olan kişilerin vakfesi de sahihtir. Hz. Peygamber vakfe günü ay başı halindeki Âişe’ye, “Kâbe’yi tavaf dışında hacıların yaptığı diğer hac ibadetlerini sen de yap” demiştir (Buhârî, “Ḥac”, 81). Şâfiî ve Hanbelîler’e göre vakfenin sıhhati için ibadet ehliyetinin varlığı şarttır; bu sebeple vakfe süresi içinde baygın kalan veya aklını yitirenin vakfesi, dolayısıyla haccı sahih olmaz ve kazâ edilmesi gerekir. Vakfe yaparken ayakta durmanın ya da oturmanın, binek üzerinde yahut yaya olmanın ya da Arafat bölgesinin belli bir yerinde durmanın daha faziletli sayıldığı konusunda mezhep âlimleri arasında farklı görüşler vardır.
c) Zamanı. Hz. Peygamber’in, “Haccı benden öğrenin” dedikten sonra (Müsned, III, 318) zevalin ardından güneş batıncaya kadar vakfe yapması (Buhârî, “Ḥac”, 87; Müslim, “Ḥac”, 147), Arafat’ta gündüz veya gece vakfe yapmanın yeterli olacağını bildiren hadisler (Nesâî, “Menâsik”, 211) fakihlerce değişik şekillerde yorumlanmıştır. Vakfe zamanı çoğunluğa göre zilhicce ayının dokuzuncu günü zeval vaktinin girişiyle, Hanbelîler’e göre fecrin doğuşuyla başlar ve dört mezhebe göre bayramın ilk günü fecir vaktine kadar devam eder. Çoğunluğa göre vakfe için belirlenen sürenin gündüz veya gece herhangi bir anında Arafat’ta bulunmak farzın yerine gelmesi ve haccın sıhhati için yeterli olmakla birlikte Arafat’a gündüz gelenler için akşama kadar orada kalmak vâcip, Mâlikîler’e göre vakfeyi geceye taşırarak gecenin bir anında da olsa orada bulunmak farzdır. Hanefîler’e göre güneş batmadan önce Arafat’tan ayrılma halinde koyun veya keçi kesme (dem) cezası gerekir; ancak güneş batmadan Arafat’a geri dönülüp güneş batıncaya kadar beklenirse cezaya gerek kalmaz. Şâfiî mezhebine göre ise vakfe yapan kişi Arafat’tan güneş batmadan önce ayrılır, güneş doğmadan önce geri döner ve Arafat’ta bir zaman kalırsa hem gündüz hem gece vakfe yaptığı için kendisine herhangi bir ceza gerekmez; fakat güneş doğmadan önce Arafat’a geri dönmezse dem cezası uygulanır. Şâfiî mezhebinde dem cezasının vâcip veya müstehap olduğu şeklinde iki görüş vardır. Hanbelîler’e göre gündüz vakti vakfeye başlayan kişinin akşama kadar Arafat’ta durması vâciptir, ayrılırsa dem gerekir; ancak gündüz vakfe yapamayan kişinin gece vakfe yapması dem gerektirmez. İbn Hazm, güneş batmadan önce Arafat’tan ayrılan kişinin vakfesinin tamam olduğu ve kendisine herhangi bir ceza gerekmediği görüşündedir.
d) Sünnetleri. 1. Terviye günü Mina’da kaldıktan sonra arefe günü sabah namazının ardından Mina’dan Arafat’a hareket etmek. 2. Zevalden sonra vakfe için gusletmek; bu mümkün değilse Arafat’a çıkmadan önce de gusledilebilir. 3. Öğle namazı kılınmadan önce hutbe okumak ve hutbede haccın yapılışı hakkında bilgi vermek. 4. Öğle ile ikindi namazlarını öğle namazı vaktinde birlikte kılmak (cem‘-i takdîm). Namazlar kılınırken bir defa ezan okunur ve iki defa kāmet getirilir, iki farz arasında nâfile kılınmaz. Ebû Hanîfe’ye göre cemaate yetişemeyenler öğle ve ikindi namazlarını kendi vakitleri içerisinde tek başlarına kılarlar. Ebû Yûsuf ile İmam Muhammed’e ve diğer üç mezhebe göre ise cemaati kaçıranların da öğle ve ikindiyi cem‘-i takdîm ile kılmaları gerekir. 5. Namazın kılınmasından sonra vakfeyi geciktirmeden abdestli ve kıbleye dönük olarak yerine getirmek. Çoğunluğa göre vakfe esnasında oturmayıp ayakta durmak daha faziletlidir. 6. Vakfeyi mümkünse Cebelirahme adı verilen tepenin yakınlarında yapmak. 7. Vakfenin yapıldığı arefe günü oruç tutmamak. 8. Vakfe süresince vaktini telbiye, tesbih, zikir, dua ve istiğfarla geçirmek.
|
|
|
Hacda Medine ve Kabr-i saadeti ziyaret |
Posted by: SeliM35 - 09-09-2019, 11:12 PM - Forum: Hac ve Umre
- No Replies
|
 |
Medine ve Kabr-i saadeti ziyaret
Medine’ye girerken ihrama girilmez. Mekke’de ihramlı iken olan yasaklar, Medine’de yasak değildir. Medine şehri uzaktan görülünce salât ve selam getirilir. Sonra, (Allahümme hâzâ haremü Nebiyyike ve mehbitü vahyike femnin aleyye biddühuli fihi vec’alhü vikâyeten li minennâr ve emânen minel azâb vec’alni minelfâizine bi şefaatil Mustafâ yevmelmeâb) denir.
Hacdan sonra, Medine’ye gidip, Resulullah efendimizin mübarek kabrini ziyaret etmek lazımdır. Medine’ye girince, yalnız kabr-i Nebiyi ziyareti niyet etmeli. Mescid-i Nebide bir namaz, başka yerlerdeki bin namazdan daha üstündür. Oruç, sadaka, zikir ve Kur’an-ı kerim okumak gibi ibadetler de böyledir.
Şehre veya Mescide girmeden önce gusül abdesti alınır. Güzel koku sürünülür. Yeni, temiz elbise giyinilir. Şehre yürüyerek girmek iyi olur.
[Selef-i salihin, Medine-i münevvereye yaklaşınca, inip yaya yürürlerdi. Böyle yapmak edep gereğidir. Allame Ebu Abdullah b. Reşid anlatır:
(Hicri, 684'de Medine'ye geldim. Vezir Ebu Abdullah bin Ebil-Kasım benimle idi. Gözleri ağrıyordu. Medine'ye yaklaşınca, bineklerimizden inip yaya yürümeye başladık. Vezir de, Kabr-i şerifin şevkiyle yaya yürüdü. Hemen o saat gözlerine şifa ihsan edildi. Kendi hâlini anlatan çok güzel bir kaside yazdı.)]
Eşyalarını bir yere yerleştirdikten sonra, o yerlerin kıymetini ve yüksekliğini düşünerek, boynu bükük, kalbi kırık olarak; (Bismillahi ve alâ Milleti Resulillah) der ve hicret gecesi gelmiş olan (İsrâ) suresinin sekseninci âyetini ve namazda okunan salevat-ı şerifleri okuyarak ve (Vağfir li-zunubi veftah li ebvâbe rahmetike ve fadlike) diyerek mescide gelir.
Bab-ı selamdan veya bab-ı Cibril’den mescide girip, minber yanında iki rekat Tahıyyetül mescid namazı kılar. Minberin direği sağ omuzu hizasına gelmelidir. İki rekat da şükür namazı kılar.
[Eshab-ı kiramdan Hazret-i Cabir diyor ki:
(Seferden gelmiştim. Hemen geldiğim gibi gidip Resulullaha selam verdim. O da mescidin önlerinde duruyordu. (Mescidde namaz kıldın mı?) buyurdu. Ben de, hayır, dedim. (Hemen git, mescide gir, namaz kıl. Ondan sonra gel, bana selam ver) buyurdu. (İbni Hubeyb)]
Duadan sonra edeple kalkıp Hucre-i Saadete gelir. Muvâcehe-i Saadet duvarına karşı, arkasını kıbleye dönerek, Resulullah efendimizin mübarek yüzüne karşı, iki metre uzakta, edeple durur. Resulullah efendimizin kabr-i şerifinde diri olduğunu, kendisini gördüğünü, selamını dualarını işittiğini ve cevap verdiğini, âmin dediğini düşünür. (Esselamu aleyke yâ seyyidi, ya Resulallah ...) diye başlayan duayı okur. Emanet olan selamları söyler.
[Ziyaretçi, huşû ve hudû ile selam vermelidir! Sesini ne çok yüksek, ne de fısıltı derecesinde alçak etmeli, orta derecede çıkarmalı ki, edebe uygun olsun. Hazret-i Ömer, Resulullah efendimizin mescidinde, yüksek sesle konuşan Taifli iki kişiye; “Eğer bu şehir halkından olsaydınız, Resulullahın mescidinde böyle yüksek sesle konuştuğunuz için sizi döverdim” dedi. (Buhari)
Fahr-i kâinat efendimizi ziyaret ederken, mübarek yüzüne karşı durup, arkasını kıbleye vermelidir! Halife Mansur, (Ziyarette, kabr-i şerife mi, kıbleye mi döneyim?) diye sorunca, imam-ı Malik hazretleri, (Fahr-i kâinat, sana ve baban Hazret-i Âdem'e kıyamette şefaatçidir. Ona arka dönülmez) buyurdu.
Şerefli kabre çok yakına varmamalı, sağlığında, şerefli huzurunda nasıl durulursa, öyle edepli durmalı, önüne bakmalı, etrafa bakmaktan sakınmalıdır!]
Sonra yarım metre sağa gelip, (Esselamu aleyke yâ halifeti Resulillah ...) diye başlayan uzun duayı okuyarak Hazret-i Ebu Bekir’e selam verir. Sonra yarım metre sağa gidip, Hazret-i Ömer’e selam verir. Sonra kendine ve ana babasına ve bütün müslümanlara dua eder. Sonra yine Resulullah efendimizin mübarek yüzünün karşısına gelir, dilediği duaları yapar.
Sonra Ebu Lübabe hazretlerinin kendini bağlayarak tevbe etmiş olduğu direğe gelir. Burada ve Ravda-i mutahharada nafile, kaza kılar. Tevbe ve dua eder. Dilediği zamanlarda, Mescid-i Kubâ ve Mescid-i Kıbleteyn, Uhud şehidleri ve Baki’deki mezarları ve birçok meşhur mübarek yerleri de ziyaret etmelidir. Mescidde iki rekat namaz kıldıktan sonra, Hücre-i saadete gelip, mübarek yüzüne karşı dönmeli. Diri iken olduğu gibi huzurunda edep ile durup, salât ve selam vermelidir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Bana selam verene, ben de selam veririm.) [Beyheki, Ebu Davud]
Hacca giden fakir, Mekke’ye gidinceye kadar nafile ibadet yapmakta, nafile sevap almaktadır. Mekke şehrine girince hac etmesi farz olur. Zengin ise, memleketinden hac için çıktığı anda farz sevabı kazanmaktadır. Farzın sevabı, nafilenin sevabından daha çoktur. Fakir, memleketinde ihrama girerek yola çıkarsa, yolda da farz sevabı kazanarak, zenginin sevabına kavuşur. Ana babası kendine muhtaç olmayan bir kimse, onlardan izinsiz farz olan hacca gidebilir, fakat nafile olan hacca gidemez.
Sual: Mekke’den sonra Medine’ye gitmek zorunlu mu?
CEVAP
Zorunlu değilse de gitmeye çalışmalı! Peygamber efendimizin mübarek kabr-i şerifini ziyaret ederek büyük nimetlere kavuşmaya çalışmalı! Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kabrimi ziyaret edene şefaatim vacip oldu.) [Beyheki, Dare Kutni, Taberani]
(Kabrimi ziyaret edene şefaatim helal oldu.) [Bezzar]
(Sadece beni ziyaret için gelen, kıyamette şefaatimi hak etmiş olur.) [Müslim]
(Medine’ye gelip kabrimi ziyaret eden, Kıyamette komşum olur, ona şefaat ederim.) [Şir’a]
(Hac edip kabrimi ziyaret eden, beni diri iken ziyaret etmiş gibi olur.) [Taberani, Dare Kutni, İbni Cevzi]
(Hac edip de, beni ziyaret etmeyen, beni incitmiş olur.) [Dare Kutni, İ.Malik]
(İmkan bulup da mazeretsiz beni ziyaret etmeyen bana cefa etmiş olur.) [İbni Neccar]
(Vefatımdan sonra beni ziyaret eden, hayatımda ziyaret etmiş gibidir.) [Beyheki]
(Kabrimin yanında, benim için okunan salevatı işitirim. Uzak yerlerde okunanlar bana bildirilir.) [İbni Ebi Şeybe]
[Bu müjdelere kavuşabilmek için elbette Ehl-i sünnet itikadında olmak şarttır. Bid’at ehlinin veya gayri müslimlerin yaptığı hiçbir ibadet kabul olmaz.]
İmam-ı Kastalani hazretleri, (Mevahib-i ledünniyye) kitabında buyuruyor ki:
Resulullah efendimizin kabr-i şerifini ziyaret etmek, taatlerin en büyüklerinden ve ibadetlerin en şereflilerindendir. Bunun aksini iddia eden, Allahü teâlâya, Resulüne ve müslümanlara muhalefet etmiş, İslam ipini koparmıştır.
Peygamber mi diri, şehid mi?
Hacca gidip gelen herkes bilir ki, Vehhabiler, Resulullah efendimizin kabri şerifini ziyaret edip "Şefaat ya Resulallah" diyenlere, (Ya hacı, şirk şirk...) diyerek Müslümanlara müşrik diyorlar. Resulullahın ümmetinden olan şehidlere diri dedikleri halde, Resulullah efendimize ölü demeleri âyetlere de, hadis-i şeriflere de aykırıdır.
Tibyan’da bildiriliyor ki:
Bedir’de falanca filanca öldü gitti denildiği zaman, Allahü teâlâ, şehidler için ölü denmesini yasaklayıp buyurdu ki:
(Allah yolunda öldürülenlere ölü demeyin. Bilakis onlar diridir, ama siz bunun şuurunda değilsiniz.) [Bekara 154]
Hadis-i şerifte de buyuruluyor ki:
(Uhud’da şehid olan kardeşlerinizin ruhları yeşil kuşlarla Cennete gitmiştir. Onlar Cennetin ırmaklarından su içer, meyvelerinden yiyip Arş’ın gölgesinde asılı altın kandillerle giderler, istirahat ederler. Yiyecek, içeceklerin lezzetini ve orada yaşanan hayatın güzelliklerini tattıkları zaman, “Allahü teâlânın bize neler verdiğini kardeşlerimiz bilselerdi de cihattan çekinmeselerdi” dediler. Allahü teâlâ da, ben onlara, sizin durumunuzu bildiririm buyurdu.) [Müslim, Tirmizi, İbni Mace]
Bu konu ile ilgili âyet-i kerime meali de şöyledir:
(Allah yolunda öldürülenleri ölü sanmayın, onlar, Rableri indinde diridir ve Allah’ın bol nimetinden sevinç içinde rızıklanırlar, arkalarından kendilerine ulaşamayan [henüz şehid olmamış] kimselere, kendilerine korku olmadığını ve kendilerinin üzülmeyeceklerini müjdelemek isterler.) [Al-i İmran 169]
Birinci âyette, Allah yolunda öldürülenlere ölü demeyin, onlar diridir diye ikaz ediliyor. İkinci âyette de, Allah yolunda öldürülmüş olanların diri olduğu ve yiyip içtikleri bildiriliyor.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Her Peygamber, kabrinde diri olup namaz kılar.) [Beyheki, Ebu Ya’la]
(Peygamberlerin vücudunu toprak çürütmez. Bir mümin salevat okuyunca, bir melek bana haber verir, "Falan oğlu filan, sana selam söyledi" der.) [İbni Mace, Ebu Davud]
İki âyet-i kerime meali şöyledir:
(Peygamber, müminlere kendi canlarından üstündür.) [Ahzab 6]
(Bütün dinlerden üstün kılmak üzere, Resulünü hidayet ve hak din ile gönderen Odur.) [Fetih 28]
Bu iki âyetten anlaşıldığı gibi, Peygamberimizin dini diğer dinlerden üstün olduğu gibi, kendi de herkesten üstündür. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Ben bütün insanların efendisiyim.) [Buhari]
Şehidlerin ruhu yaşıyor da, âlemlere rahmet olarak gönderilen Resulullahın ruhu yaşamıyor mu? Ruh ölmez, kâfirlerin ruhu bile ölmez. Peygamberin Allah yanında bir şehid kadar da kıymeti yok mu?
Şehid diri oluyor da, Peygamber niye diri olmasın? Şehid cennette rızıklandırılıyor da Peygamber niye rızıklandırılmasın? Peygamber hâşâ Allah yolunda olmazsa, şehid Allah yolunda nasıl olur?
Peygamber diri olmazsa şehid nasıl diri olur? Peygamber işitmezse, şehid nasıl işitir? Halbuki şehidin, Müslümanlığı da şehidliği de bu Peygambere iman etmeye bağlıdır.
Peki şehidler Allah yolunda da, hâşâ Peygamberler, sıddıklar, ulema-i rasihin ve emr-i maruf yapanlar şeytanın yolunda mıdır? Bu ne çirkin suçlamadır öyle? Resulullah şehid değil midir? Resulullah, son hastalığında, (Hayber’de yediğim zehirli etin acısını hâlâ hissediyorum. Zehrin tesirinden aort damarım, bıçak gibi kesiliyor) buyurdu. (Buhari)
İbni Mesud hazretleri ve diğer Eshab-ı kiram, (O zehirli etin tesiriyle Resulullah şehid oldu) buyurdu. Peygamberlik şehidlikten üstündür. Fakat şehid olmak da bir nimettir. Allahü teâlâ Resulüne bu nimeti de vermek için son hastalığında bu zehrin etkisini göstermiştir. (Mevahib-i ledünniyye)
Medine’nin fazileti
Medine-i münevvere şehri çok kıymetlidir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Medine, kötüleri çıkarır, körüğün, demirin pasını çıkarıp attığı gibi.) [Buhari]
(Medine’de ölebilen, orada ölsün. Ben, orada ölenlere şefaat ederim.) [Tirmizi]
(Haremeynden [Mekke ve Medine'den] birinde ölen, emin olarak dirilir.) [Beyheki]
Eminden maksat, kıyamet korkularını çekmeyendir.
(Bütün beldeler kılıçla, Medine ise Kur’an-ı kerimle fetholundu.) [İbni Neccar]
(Medine’nin açlık ve şiddetine sabreden her mümine, kıyamette şefaat ederim.) [Müslim]
(Medine, İslam’ın kubbesi, hicretin toprağı, helal ve haramın meskenidir.) [Taberani]
Kısaca o mukaddes durağın taşı, toprağı ve her yeri Fahr-i kâinat efendimizin yakınlığı ile şereflenmiştir. Medine halkı, Resulullah efendimizin uğur ve bereketlerinden feyz almak için kendilerini evlerine davet ederlerdi. Aynı zamanda evlerinde namaz kılmasını murad edinirlerdi.
İmam-ı Malik hazretleri, Medine içinde hayvana binmekten kaçınır, (Bir yerde ki, Resulullah yaya gezip mübarek ayağı dokunmuştur, ben orada hayvana binmekten haya ederim) buyururdu.
Üç mescidi ziyaret
Fahr-i âlem efendimizin ziyaretine gitmeye niyet eden, Onun Mescid-i şerifini ziyarete, orada namaz kılmaya da niyet etmeli! Çünkü Onun mescidi, ziyaret için yolculuk yapılan üç mescidden biridir. Bu üç mescid şunlardır: Mescid-i Haram, Mescid-i Aksa, Mescid-i Nebevi.
Farz ve nafile namazları, Resulullah efendimizin mukaddes mescidinde kılmaya çalışmalıdır! Özellikle Ravda-i mutahharada kılmaya gayret etmelidir! Peygamber efendimiz buranın (Cennet bahçesi) olduğunu bildirmiştir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Mescid-i haram hariç, mescidimde kılınan bir namaz, başka mescidde kılınan bin namazdan daha sevaptır.) [Buhari]
(Mescidimde, kırk vakit namaz kılan için, Cehennemden kurtuluş beratı yazılır.) [Tirmizi]
Kuba mescidi de önemlidir. Ziyaret ederek, orada namaz kılmalıdır! Peygamber efendimiz, her Cumartesi günü Kuba mescidine gider, orada iki rekat namaz kılardı. (Müslim)
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kuba mescidinde namaz kılmak umre yapmak gibidir.) [Tirmizi]
(Gusledip, Kuba mescidine giderek, orada namaz kılana umre yapmış gibi sevap verilir.) [İ. Ahmed]
Eshab-ı kiramın bulunduğu Baki kabristanını da ziyaret etmeli! İmam-ı Malik hazretleri buyurdu ki: (Medine'de eshab-ı kiramdan onbin kişi vefat etmiştir. Onlar hep Baki'de defnedilmiştir.) Peygamber efendimiz, Baki’ye çıkar (Esselamü aleyküm ey müminler topluluğunun yurdu) diye selam verirdi. (Müslim)
Diğer kabirleri de ziyaret etmelidir. Bir hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(İki kabristan, güneş ve ayın yer halkına ışık vermesi gibi gök halkına ışık verir. Birisi Medine kabristanı, diğeri de Askalân kabristanıdır.) [İbni Neccar]
Medine’de kırk vakit namaz
Sual: Hac veya Umre yapanın, Medine’de sekiz gün kalıp kırk vakit namaz kılması şart mıdır?
CEVAP
Hac veya Umre için, Medine-i münevverede sekiz gün kalıp kırk rekat namaz kılmak şart değildir. Yani kırk rekat namaz kılmak, hac ve umrenin şartlarından veya sünnetlerinden değildir.
Peygamber efendimiz için de Medine-i münevverede sekiz gün kalmak gerekmez.
Kırk rekat namazın fazileti, Resulullahı ziyaret ile değil, Mescid-i nebevinin faziletiyle ilgilidir.
|
|
|
Hacda ceza gerektiren hususlar |
Posted by: SeliM35 - 09-09-2019, 11:10 PM - Forum: Hac ve Umre
- No Replies
|
 |
Hacda ceza gerektiren hususlar
Ceza gerektiren hususlar dört kısma ayrılır. Bunlar:
1- Bedene (deve veya sığır kesmeyi) gerektirenler
2- Dem (koyun veya keçi) kesmeyi gerektirenler
3- Sadaka vermeyi gerektirenler (Fıtra miktarı)
4- Bedelini ödemeyi gerektirenler.
Bedene kesmeyi gerektirenler:
1- Arafat vakfesinden sonra ve ziyaret tavafından önce cimada bulunmak. (Arafat’ta durmadan önce olursa, haccı bozar.)
2- Ziyaret tavafını cünüp olarak yapmak.
Dem kesmeyi gerektirenler:
1- Kudum veya veda tavafını cünüp olarak yapmak.
2- Bir uzvun tamamına koku sürmek.
3- Saçına yağ sürmek veya kına yakmak.
4- Dikişli elbiseyi tam bir gün giymek.
5- Başını bir şeyle örtmek.
6- Tıraş olmak.
7- Koltuk veya yüz kıllarını veyahut boyun kıllarını koparmak.
8- Tırnak kesmek.
9- Haccın vaciplerinden birini terk etmek veya zamanında yapmamak.
Fıtra miktarı sadaka gerektirenler:
1- Bir uzuvdan az bir yere koku sürmek.
2- Bir günden az elbise giymek.
3- Başın veya sakalın dörtte birinden daha azını tıraş etmek.
4- Bir tırnak kesmek.
5- Kudum veya veda tavafını abdestsiz yapmak.
6- Veda tavafından bir şavtı terk etmek.
7- Cemrelerde atılan taşlardan birini eksik atmak.
8- Başkasını tıraş etmek veya başkasının tırnağını kesmek.
Fıtra miktarından az sadaka gerektirenler:
Bit veya çekirge öldürmek
Bedelini ödemeyi gerektirenler:
Av hayvanı öldürmek. Ayrıca Haremin, kesilmesi haram olan bitkilerini kesmek.
|
|
|
Kıran Haccı Nasıl Yapılır? |
Posted by: SeliM35 - 09-09-2019, 11:07 PM - Forum: Hac ve Umre
- No Replies
|
 |
Kıran Haccı Nasıl Yapılır
Mikâttan önce:
1- Tırnaklar kesilir.
2- Koltuk altı ve kasık temizlenir.
3- Gusledilir olmazsa abdest alınır.
4- Erkek, ihramla örtünür. (Kadın elbisesini çıkarmaz)
5- Baş açık ve ayaklar çıplak olur.
Mikât sınırında:
İhramın sünneti olarak iki rekat nafile namaz kılınır. Birinci rekatta Kâfirun, ikinci rekatta İhlas suresini okumak iyidir. Umre ve hac için niyet ve telbiye yapılır. Böylece hem umre hem de hac için ihrama girilmiş olunur.
İhramdan sonra:
İhramdan çıkıncaya kadar ihramlıya yasak olan işlerden sakınılır. Tekbir, tehlil, salevat-ı şerife ve telbiye söylenerek yola devam edilir.
Mekke-i mükerremede:
1- Gusledip veya abdest alıp Harem-i şerife giderek “umre tavafı” yapılır.
2- Tavaftan sonra iki rekat tavaf namazı kılınır. Birinci rekatta Kâfirun, ikinci rekatta İhlas suresini okumak iyidir.
3- Zemzem içilir, üstüne, başına dökmek iyi olur.
4- Safâ ile Merve arasında “umre’nin sa’yı” yapılır. Böylece umre tamamlanmış olur. Fakat tıraş olunmaz, ihramdan çıkılmaz. Gerekirse sonra, hac için kudum tavafı yapılır. Haccın sa’yi kudum tavafından sonra yapılabildiği gibi, nafile bir tavaftan veya ziyaret tavafından sonra da yapılabilir.
5- İhramlı olarak Mekke’de kalınır. İstenildiği kadar nafile tavaf yapılır.
Terviye günü [8 Zilhicce]
Terviye günü mümkün olursa sabah namazı Mekke’de kılınıp Minâ’ya çıkılır. Arefe günü sabah namazını müteakip Arafata hareket edilir.
Arefe günü [9 zilhicce]
1- Her fırsatta telbiye, tesbih, tekbir, tehlil ve salevat okunur. [Hacılar, kendilerine, ana-baba ve bütün müslümanlara dua ederler.]
2- Öğle ve ikindi namazları, öğle vaktinde cem-i takdim ile kılınır.
3- Öğleden sonra vakfe yapılır.
4- Güneş batmadan Arafat’tan ayrılmamalı. Güneş battıktan sonra, akşam namazı kılınmadan Müzdelife’ye hareket edilir.
5- Akşam ve yatsı namazları Müzdelife’de yatsı vaktinde cem-i tehir ile kılınır. Gece Müzdelife’de kalınır. Şeytan taşlamak için taş toplanır.
Bayramın birinci günü [10 zilhicce]
1- Sabah namazı kılınınca, Müzdelife’de “Meş’aril haram’a gidilip orada vakfe yapılır.
2- Ortalık ağarıp güneş doğmadan Minâ’ya hareket edilir.
Minâ’da çadıra yerleştikten sonra:
1- Akâ’be cemresine [büyük şeytana] 7 taş atılır.
2- Vacip olan şükür kurbanı kesilir. Kurbanlık hayvan bulunmaması veya alınamaması sebebiyle kesemiyeceği söz konusu olursa, Zilhiccenin dokuzuna kadar 3 gün ve bayramdan sonra yedi gün daha oruç tutması lazım olur. Hepsi on gün olur. Bu kalan 7 gün orucu, memleketine döndüğünde de tutabilir.
3- Saçlar tamamen kesilir veya kısaltılır. Böylece ihramdan çıkılmış olur.
Bayramın 2, 3 ve 4. günleri
1- Bayramın ilk günü yapılmamışsa, ziyaret tavafı yapılır. [Ziyaret tavafını bayramın birinci günü yapmak daha faziletlidir.] Daha önce yapılmamışsa haccın sa’yi yapılır. Bunlar üçüncü günü güneş batıncaya kadar yapılmalıdır. Yapılmamışsa vacibi zamanında yapmadığı için ceza gerekir.
2- Küçük, orta ve Akâ’be Cemrelerine [üç şeytana] her gün yedişer taş atılır.
Minâ’dan Dönünce
“Veda Tavafı” yapılır. Beytullaha karşı durup zemzem içilir. Yüz ve baş yıkanır. Sonra imkan bulunursa Kâbe-i şerifin yüksek eşiği öpülür.
|
|
|
Temettü Haccı Nasıl Yapılır? |
Posted by: SeliM35 - 09-09-2019, 11:05 PM - Forum: Hac ve Umre
- No Replies
|
 |
Temettü haccı nasıl yapılır
Mikâttan önce:
1- Tırnaklar kesilir.
2- Koltuk altı ve kasık temizlenir.
3- Gusledilir olmazsa abdest alınır.
4- Erkek, ihramla örtünür.(Kadın elbisesini çıkarmaz)
5- Baş açık ve ayaklar çıplak olur.
Mikât sınırında:
İhramın sünneti olarak iki rekat nafile namaz kılınır. Birinci rekatta Kâfirun, ikinci rekatta İhlas suresini okumak iyidir. Yalnız umre için niyet ve telbiye yapılır. Böylece ihrama girilmiş olunur.
İhramdan sonra:
İhramdan çıkıncaya kadar ihramlıya yasak olan işlerden sakınılır. Tekbir, tehlil, salevat-ı şerife ve telbiye söylenerek yola devam edilir.
Mekke-i mükerremede:
1- Gusledip veya abdest alıp Harem-i şerife giderek “kudum tavafı” yapılır. Bu sünnettir.
2- Tavaftan sonra iki rekat tavaf namazı kılınır. Birinci rekatta Kâfirun, ikinci rekatta İhlas suresini okumak iyidir.
3- Zemzem içilir, üstüne, başına dökmek iyi olur.
4- Safâ ile Merve arasında umre’nin sa’yi yapılır. Sonra saçın en az dörtte biri veya tamamı kesilir yahut kısaltılır. Böylece ihramdan çıkılmış olur.
5- İhramsız olarak Mekke’de kalınır. İstenildiği kadar “nafile tavaf” yapılabilir.
Terviye günü [8 zilhicce]
Terviye günü hac için niyet ve telbiye yaparak yeniden ihrama girilir. Sabah namazı mümkün olursa Mekke’de kılınıp Minâ’ya çıkılır. Arefe günü sabah namazını müteakip Arafata hareket edilir.
Arefe günü [9 zilhicce]
1- Her fırsatta telbiye, tesbih, tekbir, tehlil ve salevat okunur. [Hacılar, kendilerine, ana-baba ve bütün müslümanlara dua ederler.]
2- Öğle ve ikindi namazları, öğle vaktinde cem-i takdim ile kılınır.
3- Öğleden sonra vakfe yapılır.
4- Güneş batmadan Arafat’tan ayrılmamalı. Güneş battıktan sonra, akşam namazı kılınmadan Müzdelifeye hareket edilir.
5- Akşam ve yatsı namazları Müzdelife’de yatsı vaktinde cem-i tehir ile kılınır. Gece Müzdelife’de kalınır. Şeytan taşlamalarında kullanılacak taşlar toplanır.
Bayramın birinci günü [10 zilhicce]
Sabah namazı kılınınca, Müzdelife’de “Meş’aril haram’a gidilip orada vakfe yapılır. Ortalık ağarıp güneş doğmadan Minâ’ya hareket edilir.
Minâ’da çadıra yerleştikten sonra:
1- Akâbe cemresine [büyük şeytana] 7 taş atılır.
2- Vacip olan şükür kurbanı kesilir. Kurbanlık hayvan bulunmaması veya alınamaması sebebiyle kesemiyeceği söz konusu olursa, Zilhiccenin dokuzuna kadar 3 gün ve bayramdan sonra 7 gün daha oruç tutması lazım olur. Hepsi 10 gün olur. Bu kalan 7 gün orucu, memleketine döndüğünde de tutabilir.
3- Saçlar tamamen kesilir veya kısaltılır. Böylece ihramdan çıkılmış olur.
Bayramın 2, 3 ve 4. günleri
1- Bayramın ilk günü yapılmamışsa, ziyaret tavafı yapılır. [Ziyaret tavafını bayramın birinci günü yapmak daha faziletlidir.] Daha önce yapılmamışsa haccın sa’yi yapılır. Bunlar üçüncü günü güneş batıncaya kadar yapılmalıdır. Yapılmamışsa vacibi zamanında yapmadığı için ceza gerekir.
2- Küçük, orta ve Akâbe Cemrelerine [üç şeytana] her gün yedişer taş atılır.
Minâ’dan dönünce
Veda Tavafı yapılır. Beytullaha karşı durup zemzem içilir. Yüz ve baş yıkanır. Sonra imkan bulunursa Kâbe-i şerifin yüksek eşiği öpülür.
|
|
|
Haccın Şartları Nelerdir? |
Posted by: SeliM35 - 09-09-2019, 11:03 PM - Forum: Hac ve Umre
- No Replies
|
 |
Haccın şartları
Sual: Haccın şartları nelerdir?
CEVAP
Haccın vücub ve eda şartları vardır.
Vücub şartları şunlardır:
1- Müslüman olmak.
2- Kâfir ülkesinde olanın, haccın farz olduğunu işitmesi.
3- Akıl baliğ olmak.
4- Hür olmak.
5- Nafakadan fazla olarak, hacca götürüp getirecek ve evindekilere yetecek kadar parası olmak.
6- Hac vaktinin gelmiş olması. [Hac vakti, arefe ve bayram günleri olmak üzere, 5 gündür.]
7- Hacca gidemeyecek kadar, kör, hasta, ihtiyar ve sakat olmamak.
Eda şartları da şunlardır:
1- Hapsedilmiş veya yasaklı olmamak.
2- Hac için gideceği yolda ve hac yerinde selamet ve emniyet olması.
3- Kadının, kocasının veya ebedi mahrem akrabasından fasık ve mürted olmayan akıl baliğ veya mürâhık bir erkekle beraber gitmesi lazımdır. Bunun yol parasını verecek kadar, kadının zengin olması da lazımdır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kadın, yanında bir mahremi olmadan hacca gidemez!) [Bezzar]
[Şafii’de, mahremsiz olarak, kadınlar farz olan hacca gidebilir. Kadının mahreminin hac yolunda ölmesi, Şafii’yi taklit etmesi için özür olur.] Erkeksiz kadın hacca gidemez. Giderse, haccı sahih olursa da, haramdır.
Erkeğiyle gidince de, otelde, tavafta, say’da ve taş atarken, erkekler arasına karışması haccın sevabını giderdiği gibi, büyük günaha da girer.
4- Kadın, iddet halinde olmamak.
[Vücub şartları bulunmakla beraber, eda şartları da kendisinde bulunanın, o yıl hacca gitmesi farz olur. O yıl, hac yolunda ölürse hac sâkıt olur. Vekil gönderilmesi için vasiyet etmesi gerekmez. O yıl gitmezse, günah olur. Sonraki yıllarda, hac yolunda veya evinde hasta, hapis veya sakat olursa, yerine başkasını, bedel [vekil] göndermesi veya bunun için vasiyet etmesi gerekir. Vekil gönderdikten sonra iyi olursa, kendinin gitmesi de lazım olur. Sonraki senelerde hacca giderse, tehir günahı af olur.]
Hac için zenginliğin ölçüsü
Sual: Hacca gitmek için nisab nedir? Zekât nisabına malik olanın hacca gitmesi farz mıdır?
CEVAP
Zekât nisabına malik olmasa da, ihtiyacından fazla olarak, hacca götürüp getirecek ve geride kalanlara yetecek kadar parası olana, diğer şartlar da kendisinde varsa, hacca gitmek farz olur.
İhtiyaç eşyasının birincisi nafakadır. Nafaka, mutfak eşyasıyla birlikte yiyecek, giyecek ve ev eşyasıyla evdir. Binek hayvanı veya arabası, sanat aletleri, meslek veya ders kitapları da ihtiyaç eşyası sayılır. Bir senelik yiyecek veya parası, nafaka sayılır. Tüccarın, esnafın, çiftçinin kendi memleketlerinde âdet olan sermayeleri de, hac için ihtiyaç eşyasıdır. (Redd-ül-muhtar)
Mekke’ye yakın olan birisinin, hacca gitmesi için zengin olması gerekmez. Hacca gidebilmek için bildirilen ihtiyaç eşyalarının, mutlaka olması şart değildir. Varsa, hacca gitmek için, bunları satmak gerekmez, yoksa satın almak lazım değildir.
Zekât nisabına malik bir zenginin, hacca götürüp getirecek ve evde kalan çoluk çocuğunun ihtiyaçlarını görecek kadar parası, altını yoksa, hacca gitmesi farz olmaz.
Hac zamanı
Sual: Bir kimsede, hac vakti gelmeden önce, haccın vücub şartları bulunsa, hac kendisine farz olur mu? Yoksa bu şartların hac zamanında mı kendisinde bulunması gerekir?
CEVAP
Vücub şartlarından birisi, hac zamanının gelmiş olmasıdır. Hac zamanı, Arefe ve bayram günleri olmak üzere, beş gündür. Yolda geçen zaman da düşünülerek, vücub şartları, bu zaman başında mevcut olan kimsenin, ömründe bir kere hacca gitmesi farz olur. (S. Ebediyye)
Vücub şartları yoksa
Sual: Dul ve zengin bir anne, oğluna, (Yol masraflarını ben karşılayayım, beraber hacca gidelim) dese, oğlu da gitmese günaha girer mi?
CEVAP
Hayır. Vücub şartlarından birisi bulunmayan kimsenin hacca gitmesi farz olmaz. Vücub şartlarını temin etmek lazım değildir. Mesela, hacca gitmesi için, kendisine hediye edilen parayı alması gerekmez.
Haccı geciktirmek
Sual: Hac kendisine farz olan kimsenin, haccı sonraki senelere bırakması caiz midir?
CEVAP
Hayır, caiz değildir. O sene gitmesi farzdır. Gitmezse günah olur. Eğer sonraki senelerde hacca giderse, geciktirme günahı affolur. İmam-ı Muhammed’e ve imam-ı Şafii’ye göreyse, sonraki senelere bırakması caizdir.
Kadına haccın farz olması
Sual: Hanımımın ziynet altınları nisabın üstündedir. Hacca gitmesi farz mıdır?
CEVAP
Hanımlara haccın farz olması için; hacca gidecek veya kendisini götürecek bir mahreminin bulunması şarttır. Götürecek böyle mahremi yoksa hacca gitmez. Vefatından sonra vekil gönderilmesi için vasiyet eder. Mesela, (Yaşarken imkân bulup hacca gidemezsem, ölünce yerime vekil gönderilsin) diye vasiyette bulunur.
|
|
|
İhram ve Hükümleri Nelerdir? |
Posted by: SeliM35 - 09-09-2019, 11:01 PM - Forum: Hac ve Umre
- No Replies
|
 |
İhram ve hükümleri
İhram, iki parçalı bez olup, iple bağlanmaz, düğümlenmez ve kancalı iğne ile tutturulmaz. Hac, umre, ticaret veya herhangi bir şey için uzaktan gelenlerin, mikât denilen yerleri, ihramsız geçerek, Mekke-i Mükerreme Haremi’ne girmeleri haramdır. Geçenin, geri mikâta gelip ihrama girmesi lazımdır. İhrama girmezse, kurban kesmek lazım olur. Mikât denilen yerler ile, Harem-i Mekke arasına Hil denir. Mikâttan geçerken, bir iş için Hil’de kalmaya niyet edenlerin ve Hil’de oturanların, hacdan başka niyet ile ihramsız hareme girmeleri caizdir. Mikât yerlerini geçerken, niyet ederek ve telbiye yaparak, usulü ile, ihrama girilir. Mikât yerinden önce, hatta kendi memleketinde de giymek caiz ve daha iyidir.
İhram giyene yasak olanlar
İhrama giren kimseye ihramlı bulunduğu sürede (ihramdan çıkıncaya kadar) diğer zamanlarda helal olan bazı fiil ve davranışları yapması yasak olur. İşte bunlara ihram yasakları denir.
Bu yasaklar şunlardır:
1- Saç veya sakal tıraşı olmak, bıyıkları kesmek.
2- Kasık ve koltuk altı kıllarını yolmak veya tıraş etmek.
3- Vücudun diğer yerlerindeki kılları koparmak veya kesmek
4- Tırnak kesmek.
5- Vücuda veya ihrama (kadınlar elbiselerine) güzel koku sürmek, kokulu sabun kullanmak.
6- Giyim eşyası olarak hazırlanmış (dikilmiş veya örülmüş) şeyleri giymek. Normal şekilde giymeksizin, palto, pardösü, gömlek ve benzeri giyim eşyasını omuza almak veya bunları yatarken baş açıkta kalmak şartı ile üzerine örtmek yasak değildir.
7- Başını ve yüzünü örtmek, takke bere giymek veya başa sarık sarmak.
8- Eldiven, çorap veya topukları kapalı ayakkabı giymek. Giyimle ilgili yasaklar sadece erkeklere aittir. Hanımlar normal elbiselerini giyerler, ihram süresince, sadece yüzlerini örtmezler.
9- Cinsi ilişki veya öpüşmek, oynaşmak, şehvetle tutmak.... gibi cinsi ilişkiye götüren davranışlarda bulunmak.
10- Şehevi duyguları tahrik edici şeyleri konuşmak.
11- Tâ’attan ayrılıp, haram fiilleri yapmak.
12- Başkaları ile tartışmak, kavga etmek, sövmek, kötü söz ve davranışlarla gönül kırmak.
13- Eti ister yensin ister yenmesin her türlü kara avını avlamak.
14- Avcıya avını göstermek veya avlanmak konusunda yardımcı olmak.
15- Av hayvanlarına zarar vermek.
16- Harem bölgesinde kendiliğinden çıkan ot ve ağaçların koparılması, ister ihramlı, ister ihramsız herkes için yasaktır.
17- Hatmi ile başını yıkamak.
18- Hamama girmek.
19- Kendi üzerinde bulunan biti öldürmek ve öldürmek için göstermek.
Bunları bilerek veya bilmeyerek, unutarak yapanlara, kurban, sadaka cezaları lazım olur. Ceza olarak kesilen kurbanın etinden sahibi yiyemez. İfrad hacda bir kurban icap ettiren suçu, kârin hacı işlerse, biri umre için, iki kesmesi lazımdır.
İhramlıya yasak olmayanlar
İhramlıya yasak olmayanlar şunlardır:
1- Başına dokundurmamak şartı ile, herhangi bir şeyin altında ve gölgesinde oturmak. Şemsiye kullanmak.
2- Yıkanmak, kokusuz sabun kullanmak.
3- İhram örtülerini yıkamak veya değiştirmek.
4- Kıl koparmadan kaşınmak, gözde biten kılı veya kırılmış tırnağı koparmak.
5- Diş fırçalamak, sürme çekmek.
6- Diş çektirmek, kan aldırmak, iğne vurulmak, yara üzerine sargı sarmak.
7- Güzel koku satan dükkanda oturmak veya güzel koku satın almak.
8- Yüzük, kol saati takmak ve silah taşımak, bele kuşak, para kesesi, kemer bağlamak, omuza çanta asmak.
9- Kollarını giymeden palto veya ceket gibi dikilmiş bir elbiseyi omuzlarına almak.
10- Yorgan, battaniye veya herhangi bir örtü ile yüz ve baş hariç, vücudun diğer kısımlarını örtmek.
11- Balık vb. su ürünlerini avlamak.
12- Kendi emri olmadan, ihramsız kişi tarafından avlanan kara avının etinden yemek.
13- Karga, çaylak, yılan, akrep, fare, sinek, karınca, pire, arı, kene, keler, kelebek, kaplumbağa gibi av hayvanı olmayan hayvan veya haşerelerle, kuduz ve saldırgan köpek, kurt ve kaplan gibi yırtıcı hayvanları öldürmek.
14- Pire, her türlü sinek, başkasının üzerinde bulunan biti, fare, yılan, akrep, kurt, çaylak gibi zararlı ve insana saldıran hayvanları öldürmek.
15- Terlik gibi üstü açık ayakkabı giymek.
16- Bit ölmemek ve saç dökülmemek üzere kaşımak.
17- Renkli ihram giymek.
18- Gusletmek.
19- Başı âdet olmayan şey ile [tas, tepsi] örtmek, paket gibi şeyler koymak.
20- İnsanların dikip yetiştirdiği sebze ve ağaçları koparmak.
21- Düşman ile dövüşmek.
22- Kadınların deriye değmemek üzere yüzlerini örtmeleri ve dikilmiş elbise, mest, çorap giymeleri, örtü altına ziynet eşyası takmaları caizdir.
Bir hacı, Arefe günü, öğle ezanından bayramın birinci günü, sabah namazı vaktine kadar olan zaman içinde, Arafat’ta biraz dursa veya ihramlı olarak Arafat’tan geçse veya ihramlandıktan sonra hasta olup uykuda iken, baygın sedye içinde veya başka bir şeyle taşınarak nüsükler yaptırılırsa veyahut ihrama girmeden önce, hasta olan, bayılan yerine başkası ihrama girip, bu uyanmadan, ayılmadan önce, o bunun yerine de nüsükleri ayrıca yaparsa veya Arefe günü olduğunu bilmeyerek, Arafat’ta dursa, haccı sahih ve tavaf-ı kudum sakıt olur. O yerin Arafat olduğunu bilmek ve niyet etmek lazım değildir. O gün veya gece, Arafat’ta bulunmayan veya Arafat’tan geçmeyen hacı olmaz.
|
|
|
|